Hasarlı Zihinlere Çağrı

Hayatın sunduğu imkânlar çoğu zaman dışarıdan bakıldığında basit seçenekler gibi görünür; oysa her imkân, içimizde yeni bir yön, yeni bir hikâye ve bazen de yeni bir kırılma açar. Bir teklif, bir ilişki, bir yolculuk ya da basit bir karar bile yalnızca dış dünyanın bir çağrısı değildir; aynı zamanda içimizdeki ihtiyaçları, eksiklikleri ve yaraları görünür kılar. Hasarlı zihinler çoğu zaman bu imkânları ayırt etmekte zorlanır, çünkü dışarıdaki işaretlerle içerideki kaygılar arasında görünmez bir çarpışma vardır. Bu çarpışma kimi zaman bizi harekete zorlar, kimi zaman da olduğumuz yerde dondurur.

Hayatın akışını bir nehre benzetiriz. Bu nehir çoğu zaman durmadan akar; biz de akıntının götürdüğü yere sürükleniriz. Ancak durmak da akmanın bir parçasıdır. Su, yön değiştirmek için önce yavaşlar; birikmiş tortusunu görmek için dipte bekler. Zihnin durması da böyledir. Modern hayat durmayı zayıflık sayar, fakat durmak, yeniden yön tayin etmenin en sağlam yoludur. Hasarlı zihinlerde ise duramama ya da aşırı durma hâli sık görülür: ya hızla kaçılır ya da tamamen donulur. Her iki durumda da derinde bir “bitme kaygısı” çalışır; tükenme, yetmeme, artık devam edememe hissi.

Duyguların ritmi de bu akışa benzer. Sağlıklı bir duyguda salınım vardır: gelir, yaşanır, geçer. Sağlıksız hâlinde ise duygu kamburlaşır; aynı düşünce tekrar tekrar omuzlara biner, aynı endişe her kararı gölgeler. Hasarlı zihinlerin yükü, bastırılmış duyguların birikmesiyle ağırlaşır. Tutulan her his, konuşulmayan her korku, bedende ve zihinde yeni yorgunluklar üretir. Oysa duygular dışa aktarıldığında—yazıyla, konuşmayla, hareketle—işlenir, dönüşür ve yer açar.

Onarım küçük adımlarla başlar. Gün içinde birkaç dakika durmak, nefes almak ve bedenin ne söylediğini dinlemek bile akıntıyı bilinçli hâle getirir. Kararları dış dünyanın beklentilerine göre değil, kendi ihtiyaçlarımızın diliyle yeniden adlandırmak netlik kazandırır. “Bu bana ne katacak?” “Bedenim bunu nasıl karşılar?” gibi sorular imkânlarla aramıza sağlıklı bir mesafe koyar. Büyük kararlar yerine küçük denemeler yapmak, bitme kaygısını azaltır. Yardım istemek, paylaşmak, sınırlarını çevrene açıklamak ise güçsüzlük değil, stratejidir.

Yine de bireysel çaba tek başına yeterli değildir; toplumsal anlatılar da bireyin zihinsel yükünü şekillendirir. Başarıyı aşırı yücelten, sürekli üretmeyi kutsayan bir kültür hasarlı zihinleri daha da zorlar. Esnek çalışma biçimleri, bakımın görünür kılınması, insanların yorgunluğunu ifade edebilmesi gibi sosyal pratikler iyileşmeyi destekler.

Sonuçta bu metin, hasarlı zihinlere bir sitem değil, bir çağrıdır: İmkânların bizi sürüklemesine izin vermeden, önce durup nefes almayı; sonra ihtiyaçlarımızı tanımayı; ardından küçük, uygulanabilir adımlarla ilerlemeyi öneren bir çağrı. Bitme kaygısı, yorgunluk, ağırlaşan duygular—hepsi görülebilir, işlenebilir ve dönüştürülebilir. Kendimize daha nazik davranarak, imkânları yalnızca fırsatlar değil, içsel yönelimlerimizin yansımaları olarak görerek ve yavaş ama kararlı adımlarla yürüyerek yeni bir yol açılabilir.

Yazar
Nuh Muaz KAPAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen