Prof.Dr. Ahmet B. ERCİLASUN
Saçmalamayı, sayıklamayı bırakın efendiler; bu ülke Türk’tür, Türk kalacaktır.
Kendinize gelin efendiler! Türkiye Cumhuriyeti Türk milleti kavramı üzerine kurulmuştur. Cumhuriyetin ilk anayasası olan 1924 anayasasından beri Türk kavramı, vatandaş olmaya bağlanmıştır. İlk anayasanın 88. maddesi aynen şöyledir: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur (denir).”
Yürürlükte olan anayasamızın 66. maddesi de aynı şekilde Türk kavramını vatandaşlığa bağlar: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”
Türkçe Sözlük’te Türk sözüne iki anlam verilmiştir: “1. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan olan kimse. 2. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse.”
Sözlükteki birinci anlam, bütün dünya Türklüğünü içine alan geniş anlamdır. İkincisi, Türkiye halkı ile sınırlı dar anlamdır. Kavramın iki anlamlı olması kimseyi şaşırtmasın. Çok anlamlılık, dil biliminin en önemli konularından biridir ve bütün dillerde kelimelerin büyük kısmı çok anlamlıdır. Millet ve ülke adlarında da çok anlamlılık vardır.
Türkçe Sözlük’teki dar anlam, anayasadaki tanımla örtüşmektedir.
Cumhuriyet anayasalarına ve Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne bakarak bu anlamın yasayla / anayasayla dayatıldığını hiç kimse düşünmesin. Cumhuriyetin başından beri çıkan bütün gazeteleri tarayınız, şöyle haberler göreceksiniz: Almanya’daki Türk hekimin başarısı, Türk güreşçiler büyük başarı gösterdi… Gazetelere bu haberleri yazan muhabirlerin hiçbiri yurt dışında başarı gösteren hekimin veya güreşçimizin etnik kökeni neydi acaba, diye düşünmedi, Türkiye halkından olan insanları tabii bir şekilde Türk kabul ettikleri için haberi o şekilde kaleme aldılar. Türk kavramının, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için, dayatmayla değil kendiliğinden, tabii bir şekilde kullanıldığının en açık delili gazetelerde yer alan bu tür haberlerdir.
Osmanlı döneminde de böyleydi. 1876 tarihli ilk anayasamızın 8. maddesinde “Devlet-i Osmâniyye tâbiiyyetinde bulunan efrâdın (fertlerin) cümlesine herhangi din ve mezhepten olur ise bilâ-istisna Osmanlı tabir olunur.” denmesine rağmen Osmanlı vatandaşları da Türk olarak görülürdü. Latin Amerika ülkelerinde Turko lakaplı insanların bulunmasının sebebi de budur. Onlar Türk kökenli olmadıkları hâlde Osmanlı ülkesinden gittikleri için Turko adını / lakabını taşımaktadırlar.
1876 anayasasının 18. maddesinde ise “Tebea-i Osmâniyyenin hidemât-ı devlette (devlet hizmetlerinde) istihdam olunmak için devletin lisân-ı resmîsi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır.” denilmektedir. Yani vatandaşlara Osmanlı denmektedir ama devletin resmî dili Türkçedir.
Selçuklularda da, beyliklerde de Osmanlılarda da hâkim millet Türk milletidir. Böyle olduğu için Türkiye Cumhuriyeti de Türk milletinin devletidir. Atatürk de İkinci Meşrutiyet’in Türkçü havasında yetiştiği ve büyük bir Türk milliyetçisi olduğu için anayasanın vatandaşlık maddesine Türk sözünü yazdırmıştır.
Şimdi birileri ağızlarında, kalemlerinde bir şeyler geveliyor ve bir etnik grubu Türk devletine ortak etmekten söz ediyor. Öcalan gibi bir caninin TBMM’ne çağırılması nasıl bir hezeyansa, bu gevelemeler de aynı şekilde hezeyandır.
Saçmalamayı, sayıklamayı bırakın efendiler; bu ülke Türk’tür, Türk kalacaktır.
—————————————
Kaynak: