Hıdırellez ve Akköprü

Tam boy görmek için tıklayın.

Van’ın bağlarında çayır çimenler adam akıllı yükselmeye başlayınca Ak köprünün şetaretli zamanları gelmiş demekti. Ak Köprü pek eski zamanlardan beri Van’ın mesiregâhlarından bir beldeydi.

Mayısın sultanı Hıdırellez geldi mi çayırlara çimenlere, leylekler buyurmuş olurdu. Vaktiyle civarda oturanlar bahar gelince bilhassa Mayıs ayının cumaları pastalar börekler yapıp dolmalar doldurup Akköprü’ye gidilirdi. Münakalenin zor olduğu senelerde ise uzak mahallelerden öküz ve at arabalarıyla gelirlermiş.

Bahar aylarında cümbür cemaat nehrin kıyısında ağaçların serin gölgelerinin altına hasır ve kilimler üzerine kurulur neşe içinde semaver çayı eşliğinde akşam edilirdi. Hele Hıdırellez günü gül dibine koydukları niyet ve murat kağıtları hoş sohbete konu olurdu.

Akköprü’yü bahçe ve bostan halinde görenler henüz yaşıyorlar. Akköprü’nün güzelliğini ve zevkini anlamak için ihtimal ki ancak şehrin eski devirlerini sabaha karşı serin suların uğultulu neşesini hissetmek gerekir. Akköprü o devirlerde neşeli bir yeşillik içindeydi. Bu muhitin manzarası göz ve gönülleri dolduran bir güzellikteydi. O vakitler sadece Akköprü değil, şehrin toptan görünüşü hakikaten gönül alıcıydı. Nehir boyunca salkım söğütlerin ve kavak ağaçlarının gölgelikleri sanki insana bir rıhtım hissi verirdi. Rahmetli babam Akköprü’de bir zamanlar kırka yakın su değirmeni olduğundan söz ederdi.

Sabahın seherinde karşınıza serilen dağ, kır, deniz manzaralarında bol su ile süpürülüp yıkanmış, sokakları şipanaları (eşik) nemi henüz üstünde parıltılı bir temizlik sezilirdi. O Van ki bir zamanlar bağları bahçeleri şehre ruh veren güzelliklerle doluydu. ”Şehrin şimal cihetinde bir nehir akar ki adı Akkipri’dir” diyor Evliya, Erek Dağının göğsünden doğan bu nehir korkunç yarlar dibinden köpüre köpüre Van ovasına gelir orada Akköprü Dağı’nın kenarından Değirmen köyünün değirmenlerini köpüklü sularıyla doldurduktan sonra aşağıda Çoravanıs, Sıhke bağlarını ve bostanlarını yeşillik tufanına çevirerek mecrasına devam ederdi.

Bu ırmağın kendi ismini verdiği Akköprü mahallesi de vardı.  Akköprü’nün yeşilliği Doğu-Batı yönünde derenin iki yakasında bahçeler bostanlar ve sebzeliklerle renk renk ve öbek öbek, yeşillik tufanına çevirmişti. Akköprü nehri bu yeşillik tufanı içinde kraliçe dilberliğiyle serpilip bağların bahçelerin arasında kıvrıla kıvrıla menziline doğru yol alırdı. Bu kadim şehri Doğu-Batı cihetinde baştan başa yeşile boğan işte bu suydu. Akköprü bu yeşillik tufanını yaratmak için kendini toprağa vere vere aşağıdaki denize vasıl olmak için yola revân olurdu.

Akköprü’de bir akrabamızın bostanlara bakan üç odalı ferâh fâhur bahçeli bir evi vardı. Kızların bu evin ahşap merdivenlerinde zemininde şıpıtık terlikle dolaştıklarını hatırlıyorum. Yaz aylarında oraya gezmeye giderdik. Bu evin nehrin kıyısına kadar uzanan büyük bahçesinde gün boyu oynardık. Çocukken bahar aylarında Hıdırellezlerde gördüğüm eski değirmen harabeleri gürbüz değirmen arkları bu bahçenin kenarındaydı. Sanki bu eski zaman değirmenleri geçmişin rüyasına dalmış derin bir uyku içinde geçmiş günleri sayıklıyordu.

Hıdırellez zamanı yabani yeşillikler ortasında şen kalabalıklar gülüşür, genç kızlar çimenliklerde raks ederdi. Akköprü deresinin dalları yerlere sarkan mütevazı söğütlerle boyları gökleri delmek isteyen mağrur kavaklarının serin gölgeliklerinde kadınların kahkahaları bahçeleri doldururdu. Nehrin sularında keklikler yıkanır kenarlarında tavşanlar oynaşırdı.  Yabani güller, kuş iğdeleri, arasında nazik edalarla kıvrıla kıvrıla dolaşan gölgeli rayihalı yollardan dereye inilir buz paresi kehrizlere varılırdı.

Ağaçlarla gömülü ıssız değirmenlerin başında sazlarla kaplı arklardan toplanarak gelen sular birdenbire, sabun köpüğü beyazlığıyla değirmenin oluğuna çarpar, köpükten işlenmiş, her zaman değişen parıltılı suyun uğultusu duyulurdu.

Akköprü deresinin iki tarafını ve bütün muhiti kaplayan yeşillik ve su uğultuları arasında kaybolurduk. Akköprü’nün tenha bağlarındaki münzevi kavak seslerinin rüzgardaki uğultusu Karaağaçların karanlık tekinsiz ürpertisi, meşelikler, koruluklar hep ıssız bir ürperti yayardı.

Şimdiki Akköprü’ye bakanlar bu satırları okuduğunda masal anlattığımı zan edebilirler. Artık Akköprü’nun suları çekilmiş eski evlerin ışıkları sönmüş, yeşilsiz ağaçsız ufuksuz bir beton cinnetine teslim olmuş bir Akköprü var. Suları da artık eskisi gibi akmaz olmuş. Bu hoyrat zevksizlik kabalık şehrin bütün köşelerini işgal etmiş bu şifasız ruh fukaralığının zevksizliği her tarafta görülmektedir.

Yazar
Sait EBİNÇ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen