İbn-i Sina

İbn-i Sina’nın Hayatı

İbn-i Sina Türk- İslam uygarlığının en büyük bilginlerinden biridir. 980 yılında Buhara’da doğmuştur. Buhara ipek yolu üzerinde kurulmuş, Çin ve Hint‘den gelip Avrupa’ya doğru giden kervanların uğradığı bir şehirdir. Buhara’da o dönemde 75 Kervansaray, 11 kapalı çarşı ve 60 medrese vardır. Buhara tarihte her zaman öncelikle ilim sonrasında da ticaret merkezi olmayı sürdürmüştür. İbn-i Sina Türkistan’da yetişen evrensel bir ilim insanıdır. Türkistan Türk ve İslam uygarlığının yetiştirdiği Farabi, Harezmi ve Biruni ile Endülüs İslam uygarlığının ilim dünyasına sunduğu İbn-i Rüşd, Ebul Kasım Zehravi ve birçok bilim insanı bulunmaktadır. İbn-i Sina 10 yaşına kadar Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiştir.  Çalışkan, yeni şeyler öğrenmeye karşı meraklı, yetenekli ve gayretli bir öğrencidir. İyi bir eğitim almış 18 yaşına geldiğinde kendi ifadesiyle döneminin bilimsel ve felsefi çalışmalarını incelemiş ve özgün eserler yazacak kadar kavradığı anlaşılmaktadır. Bu yaşlarda insan sağlığı ve hastalığı ile ilgili çalışmaya başlamıştır. İnsan vücudunu; anatomisi, fizyolojisi, patolojisi ve organları fonksiyonlarıyla birlikte tanımıştır. İnsan psikolojisi üzerine tahliller yapabilmektedir. İbn-i Sina 19 yaşında tıp doktoru olarak hastaları tedavi etmeye başlamış hükümdar Nuh bin Mansur’u kronik hastalığından kurtarınca ismi ilim çevrelerince duyulmuştur. Hastalığına çare arayanlar çevre şehirler ve ülkelerden gelip ona başvurmuştur. Saray doktorluğu yanında siyasetle de ilgilenmiş devlet kadrolarında da görev almıştır. Çok gezen, okuyan ve yazan bir ilim adamıdır. 57 yıllık hayatı boyunca yaklaşık 250 kitap yazmış ve asrın en üretken ilim adamlarından olmuştur. 1037 yılında Hamedan’da hayatını kaybetmiştir (1, 2)

Türkistan ve İran coğrafyasında yaşayan ve gezen İbn-i Sînâ’nın milliyetine, kökenine dair tartışmalar olsa da onun Turanlı bir Türk bilim insanı olduğu bilinmektedir. Alman dili uzmanı ve hekim olan Otto Alberts 1901 yılında makale olarak yayınladığı bir çalışmasında, Türk bilgini Yusuf Has Hacib’in, İbn-i Sînâ’nın öğrencisi olduğunu iddia etmiştir. Bu görüşünü, Fârâbî’nin İbn-i Sînâ’ya, İbn-i Sînâ’nın da Yusuf Has Hacib’e etkilerini Kutadgu Bilig eseri üzerinden ortaya koyarak, savunmuştur. Böylelikle aslında bizlere Türk kültür tarihinde bu etkileşim zincirinin önemini hatırlatmaktadır. Dönemin bilim dili Arapça olduğundan, İbn-i Sînâ’nın da çalışmalarını Arapça yazdığı bilinmektedir. Yusuf Has Hacib’in Türkçe kaleme aldığı Kutadgu Bilig eseri, kaynaklarda tıp alanına da değinen ve bu alanda Türkçe yazılmış bilgi sunan ilk eser olarak geçmektedir. Yazımı 1069/1070 yıllarına dayanmaktadır. Alberts’e göre, Yusuf Has Hacib, İbn-i Sînâ ile aynı bölgede (Türkistan’da) yaşamıştır ve İbn-i Sînâ öldüğünde 20 yaşındadır. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig eserinde İbn-i Sînâ’nın etkisinin çok belirgin olduğu ve bunun da İbn-i Sînâ’nın Yusuf Has Hacib’in hocası olduğunun bir göstergesi olarak ileri sürmüştür. İbn-i Sînâ’nın, çalışmalarını Arapça kaleme almış olması veya İran Şehirlerinde bulunmuş olması nedeniyle, hem de birçok kez siyasi karışıklıklardan dolayı göç mecburiyetindeyken, Arap veya İranlı olarak adlandırılmasının yanlışlığı ortadadır. Babasından gelen Sînâ adının, annesinin ve babasının doğum yerleri (Belh ve Afşana) ve annesinin Afşin Türk boyuna mensup olduğunun bilgisi de Şemseddin Günaltay’ın çalışmalarında aktarılmıştır (2, 3, 4)

İbn-i Sina’nın Eserleri

İbn-i Sina’nın eserleri arasında en önemlileri, eş-Şifâ en Necât, el İşârât ve’t tenbîhât’, Dânişnâme’yi Alâî ve el-Kânûn Fi’t-Tıbb ve Uyûnu’l Hikme’den bahsedilebilir. İbn-i Sînâ’nın bunlardan başka daha pek çok eseri bulunmaktadır. Eserlerinden bir kısmı onun düşünce sistemini ihtiva eden ansiklopedik eserlerdir. Bir kısmı da felsefenin muhtelif meselelerine ait yazmış olduğu kitaplardır. Bunların en başında Şifa gelmektedir. Şifa meşşai felsefesinin sistematik bir eseridir. Burada mantık ve matematikten başlayarak bütün tabiat ilimlerinden metafiziğe kadar birçok konu anlatılmaktadır. Daha sonra İbn-i Sînâ bu eserini kısaltarak üç küçük cilt halinde Necat’ı yazmıştır. Necat’ı da kısaltarak zamanla olgunlaşan fikirleriyle düzeltmeler yapmış İşârât vettenbihat’ı kaleme almıştır. Eserleri içinde İşârât en sistematik bir eseridir hayatının son dönemlerinde yazılmıştır. İbn-i Sînâ’nın Dânişnâme’yi Alâî’sı üslûp ve muhteva açısından Farsça yazılmış ansiklopedik bir eserdir. Farsça felsefe terminolojisine katkı sağlamıştır. El-Kânûn Fi’t-Tıbb ise İbn-i Sînâ’nın tıp konusundaki en önemli ve kapsamlı eseridir. Eser modern dönemlere kadar gerek doğuda gerekse batıda tıp alanında en önemli kaynak olarak okutulmuştur (2).

           

Atatürk ve İbn-i Sina

Atatürk, Avrupa’daki Rönesans’ın ve çağdaş medeniyetin doğuşunda Türk-İslam bilginlerinin katkısını öne çıkarmaya yönelik çalışmalarda bulunmuştur. Örneğin; Türkiye’de Bilim Tarihi kürsüsünün ilk kurucusu Aydın Sayılı, bilim tarihi üzerine çalışmalar yapması amacıyla Harvard Üniversitesi Bilim Tarihi bölümüne gönderilmiştir. Burada, kürsünün kurucusu George Sarton ile çalışan Sayılı, Sarton’un danışmanlığında İslam Dünyası’ndaki bilimsel gelişimin tarihi hakkında çalışmış ve 1942 yılında, bilim tarihi alanında doktora derecesi alan ilk kişi olmuştur. Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği bir bilim adamı olarak, Orta Çağ İslam dünyasındaki Müslümanların, bilhassa Türklerin, bilim tarihine katkılarını ortaya çıkararak bu kişilerin dünyaca tanınmasını sağlamıştır. Türk Bilim Tarihi çalışmalarının Türkiye’deki öncüsü olan Sayılı, bu alanın da kurucusudur. Aydın Sayılı, hem 1989 yılında Die Deutsche Morgenländische Gesellschaft (Alman Doğu bilimciler Derneği) onur üyeliğine seçilmiş hem de 1955 yılında Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde Türkiye’nin ilk Bilim Tarihi kürsüsünü kurmuştur. Bu başarılarıyla bilim tarihi profesörü olarak, Atatürk’ün Türklerin bilim ve eğitimdeki öncülüğüne dair araştırma ve hedeflerinin büyük bir kazanımı olmuştur. Atatürk, Aydın Sayılı örneğinde olduğu gibi, Cumhuriyet dönemi genç bilim insanlarını Türk tarihi araştırmalarına yönlendirirken, Türk bilim tarihinde önemli yere sahip kişileri, gençlere örnek olarak da sunmuştur. Söz konusu bilim adamlarından biri de İbn-i Sînâ olmuş, Sînâ’nın ve onun gibi önemli kişilerin Dünya Bilim Tarihi’nin gelişimindeki rollerinin ortaya konmasını istemiştir. 1930 yılında, İbn-i Sînâ’nın araştırılması için tıp alanından profesörleri bir araya getirerek bir heyet kurdurmuş, araştırmaların sonucu olan raporları bizzat teslim almıştır. Elde ettiği bilgiler sonucunda da İstanbul’da 1937 yılında ilkİbn-i Sînâ Kongresi yapılmıştır. 1937 yılı, böylesi önemli bir Türk ve İslam bilgininin araştırılması ve sunulması için oldukça geç bir tarih sayılır. 900. Ölüm yıldönümü sebebiyle o yıl onurlandırılmış olan İbn-i Sînâ, Dünya Bilim Tarihinde hem bilim adamı, hem felsefeci, hem de hekim olarak önemli bir role sahiptir (3).

Osmanlı döneminde İbn-i Sina eserleri üzerine çalışmalar olsa da İbn-i Sînâ’yı Türk insanına yeniden hatırlatan Atatürk; İbni Sina’nın 900. ölüm yıl dönümünde (1937) Türk Tarih Kurumu’na şu telgrafı çekmiştir:  “Türk alimi İbni Sina’nın ölümünün 900. yıl dönümü münasebeti ile yapılan törende bana karşı gösterilmiş olan temiz ve yüksek hislerden mütehassıs oldum. Teşekkür eder ve Türk ilim müntesiplerine daimi başarılar dilerim” (5).  Bir yerde Mustafa Kemal Atatürk asırlardır terk-i dünya anlayışı içindeki İslam uygarlığının keşf-i dünya yapması gerektiğini başlatan çalışmalarının devam etmesini arzulamaktadır. Çünkü Selçuklu ve Osmanlı Türk uygarlıklarının da dâhil olduğu İslam Uygarlığı istenilmeyen bir şekilde dünyayı keşfeden akılcı anlayıştan dünyayı terk eden ve inzivayı tercih eden bir yapıya dönüşmüştür. O dönemden itibaren yaklaşık olarak 1000 yıl neredeyse bir donma devri geçirmiştir. Buzlar Osmanlı son dönem ve Cumhuriyet dönemi devrimleri ile çözülmeye başlamıştır.

Sonuç

1000 yıl önce İslam uygarlığının parlak dönemlerinde yetişmiş olan felsefî derinlikleri olan Farabi ve İbni Sina çizgisi ve Akılcı Maturidi düşüncesi devam etmemiş onun yerine terki dünyayı öğütleyen Eşari anlayışı hâkim olmuştur. Özellikle Selçuklu dönemi Nizamiye medreseleri rektörü İmam-ı Gazali’nin birçok alanda bilgisine rağmen felsefe karşıtlığı ve terk-i dünya tavrı bu büyük kırılmanın Türk coğrafyalarını da etkilemeye başladığı dönemlerdir. İbn-i Sina’dan İki kuşak sonra İbn-i Sînâ’yı her konuda hedef alan Gazzali Büyük Selçuklu veziri İranlı Nizamülmülk’ün koruması altında yıllarca görev yapmış onun ölümünden sonra kendisini mistik hayata vermiş bir düşünürdür. İbn-i Sînâ’ya ve diğer filozoflara yaptığı insaf sınırlarını aşmış eleştirileri ve toplumda oluşturduğu tekfir edilme korkusu müslümanları felsefeden uzaklaştırmıştır. Tabi bu tavır sadece Gazzali ile sınırlı değildir. Felsefeyi eleştirel ve tehlikeli düşünce gören bununla beraber iktidar-bilim ilişkisinde sorgulatmayan sadece itaat ve kadercilik kültürü insanlara egemen kılınmasıdır. Gazzâli, özellikle Yunan filozoflarının düşüncelerinden hareket ederek İbn-i Sina’yı eleştirmenin ötesinde din dışılıkla itham etmiştir. Maalesef Gazzali Yunan felsefesi üzerinden siyasetin desteğini de alarak İslam Dünyasında kendine has bir birikimi olan İslam felsefecilerini eserleriyle tekfir noktasında göstermiştir. Bu İslâm uygarlığında bilim insanlarını bir tercih yapmaya zorlamıştır (2). Böylece İslam uygarlığı felsefe, sanat, tabiat bilimleri, iktisat, teknoloji vb. yerine seçimini sadece fıkıh, kelam vd. gibi teolojik disiplinlerde yapmıştır. O tercihinde de kuşatıcı değil daraltıcı, parçalayıcı hatta günlük hayattan kopuk ve asra çözüm üretemeyen bir donuklaşmaya geçmiştir.

 

Kaynaklar

1-İbn-i Sina, el-Kanun fi’t-Tıbb (TIP PRENSİPLERİ), Özet çeviri:  Ömer Anlar, Mehmet Sılay (Takdim), Ankara 2021.

2-Hilmi Özden,  Büyük Türk Bilgini İbn-i Sînâ,  OSMANGAZİ TIP DERGİSİ TÜRK TIBBINA HİZMET VEREN BİLİM İNSANLARI ÖZEL SAYISI,  Derleme, Aralık, 2023. 4-22.

3-Melda KESER, Almanya’da İbn-i Sînâ Etkisine Bir Bakış, Türk Tarihine Dair Yazılar III – Prof.Dr. Feda Şamil Arık’a Armağan. , 2018.695-704.

4- İsmail, Yakıt, Türklüğü Tartışılan Meşhurlar, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2022, s.42-45.

5- Müjgan Cunbur, Orhan Doğan (Yayına Hazırlayanlar) Uluslararası İbni Sina Sempozyumu, Bildirirler, 17-20 Ağustos 1983, Millî Kütüphane, Kültür Ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1984.

[i] Not: Bu yazı; “Hilmi Özden,  Büyük Türk Bilgini İbn-i Sînâ,  OSMANGAZİ TIP DERGİSİ TÜRK TIBBINA HİZMET VEREN BİLİM İNSANLARI ÖZEL SAYISI, Aralık, 2023. 4-22” isimli derlemeden kısaltılarak alınmıştır.

Geniş Bilgi:

https://dergipark.org.tr/tr/pub/otd/issue/81186/1389039

[ii] Prof.Dr., ESOGÜ Tıp Fakültesi Anatomi ABD Öğretim Üyesi

Yazar
Hilmi ÖZDEN

Prof.Dr. Hilmi Özden, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı öğretim üyesidir. Aynı üniversite Türk Dünyası Araştırmaları Merkezi Kurucu Müdürü de olan Özden, Türk kültürü ve medeniyet çalışma... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen