İki Kurucu İlke: Milliyetçilik ve Laiklik

“Devlet toplumun kalıbıdır” demiş İbn Haldun. O dağılırsa toplum dağılır. O ayakta kalırsa toplum ayakta kalır.

İktisat kavramları ile ifade edecek olursak devlet Kredi gibidir. Nasıl banka mudilerine olan yükümlülükleri yerine getirmediği zaman çökerse, devlette yurttaşlarına karşı yükümlülüklerini yerine getirmediği zaman itibar kaybına uğrar ve zamanla çökme yoluna girer.

Devletin bekası devletin itibarıyla yürür. İtibar çökerse devlet de çöker. İtibarın çökmesi, devletin küçük bir azınlığın aparatı olmasıyla vuku bulur.

O zaman da devlet, devlet olmaktan çıkar.

Devlet tehlikeye girer ve itibar kaybına uğrarsa ülke; ülke tehlikeye girerse ülkesi ve milleti ile beraber bütün bir toplum ve devlet tehlikeye girer.

Devlet itibarını belli araçlarla korur. Modern çağda egemenlik hükümdarlık ailesinden millete geçince meşruiyetin kaynağı millet oldu. Buna kısaca milliyetçilik çağı dendi.

Ve bu çağla birlikte uluslar doğdu. O günden bu güne dünya üzerinde henüz ulus olamayan, olma şansı da bulunmayan dağınık insan kalabalıkları oldu, oluyor.

Suriye bunlardan biri. Orada kimlikler din, ırk ve mezhep kökenli olarak gelişti. Bugün de dağınık ve paramparça bir ülke olarak yönünü ve geleceğini arıyor.

Türkiye ise çok eskiden beri ortak bir tarih, siyasal birlik, tarih ve kültürel birlik altında bir araya gelmiş çok eski bir millet. Burada ilişkiler kantonlara ayrılmış kimlik kümeleri üzerinden değil, aynı çatı altında aynı ortak kader tarafından belirlendi.

Zaten Gökalp’in millet tanımı da ırk, kan veya teritoryal bir birliği değil, ortak duygudaşlığı ve kader birliğini ifade eden bir terim.

Buna kültür birliği diyor.

Burada bu işin ruhu ve mayasını ortak tarih, ortak gelecek, ortak Dünya tasavvuru, ortak kamusallık ve kurumlar gibi tarihi geçmişi olan ortak paydalar ve kültür oluşturuyor.

Ulus gibi laiklik de bu işin yürütülmesinde kritik kurumsal varliklar. Sadece kurumsal varlık değil, aynı zamanda araç. Bu ikisi, yurttaşlarla devlet arasındaki mesafeyi eşitliyor.

Böylece devlet yurttaşlarından hiçbirinin dini ve etnik kimliğine bakmaksızın onlarla ortak yurttaşlık temelinde ilişki kuruyor. Bu ilkelere sıkı sıkıya bağlı olunca yurttaşlardan birini diğerinin önüne alma veya atma gibi bir girişimde bulunmuyor.

Anayasa ve yasalarla sıkı sıkıya güvenceye alınmış bu ilkeler zedelenince, yurttaşlar da devletle ilişkileri nötr yurttaş tanımı üzerinden değil, başka kimlik parantezleri üzerinden kuruyorlar.

Bu sefer de millî birlik ve beraberlik bozuluyor ve sadece ülke değil devlet de paralel yapılar tarafından bölüşülme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

İşte laiklik ve milliyetçilik ideali bunun için önemli. Bu ilkeler askıya alınınca, sadece ulusal konvansiyon ve değerlerin asgarisi olan anayasa ve yasalar değil, ortak kodlar, kültür ve ahlak da yozlaşıyor ve birlik duygumuz kayboluyor.

Yazar
Abdulkadir İLGEN

1964 yılında Bolu-Kıbrısçık’ta doğdu. İlköğrenimini doğum yeri olan Deveören Köyü İlköğretim okulunda yaptı. Daha sonra Ankara Dikmen Ortaokulunda başladığı ortaokul hayatını 1977-1978 yılında Polatlı Lisesi Orta Okulunda... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen