Tesadüfen trans denilen bir fenomenin birkaç videosunu izledim. Çocukluktan itibaren şiddet gören, çarpık ilişkilerin döndüğü talihsiz hayatlar… Yaşamak için fuhuştan başka şansları yok gibi. Dayak, işkence, açlık, hastalık ve her an ölümle yüz yüze hayatlar… Buna rağmen kendilerine bir ev kurmaya çalışan, izbe, bodrum katlarda yaşayan insanlar. Kendilerince bir ev düzenleri var, günlük temizlik, yemek, çamaşır… her insan gibi onlar da yaşamaya çalışıyorlar…
Doğrusu çok üzüldüm. İnsanın fıtratına savaş açarak yaşamak artık bir hayat olmaktan çıkıp hayatta kalma savaşına dönüşmüş. Böyle olmanın, böyle yaşamanın keyifli yanı neresinde, anlayamadım.
Fakat toplumsal bir kanser bu. Çünkü diziler, filmler, sanat ve popüler müzik sektörü mütemadiyen cinsiyet değiştirmeyi destekliyor ve özendiriyor.
Oysa bu dönmüş insanlar toplumda sokaktaki hayvandan daha az merhamet, saygı ve sevgi görüyor. Yaralı bir sokak köpeğine elini uzatan insan, geceden kalma, dövülmüş, peruğu kaymış kaldırımda inleyen insana el uzatmıyor.
Bir ülkede sokak hayvanları, yaşlılar, yetimler, sokak çocukları, fuhuşa zorlanan kadın ve çocuklar ve bu kabil trans insanlar, korunmuyor, rehabilite edilip ilgilenilmiyorsa, sokak hayvanları kısırlaştırılmayıp topluca katlediliyorsa o ülkede adalet, bereket, saadet olmaz…
Çok yazık…
Trans denilen o gaip tipli, yüzünde yara izleri kalmış kişi, kandilde helva pişiriyor, Ramazanda iftar sofrası hazırlıyor, lahana dolmasını annesi gibi yapmaya çalışıyor. Batı ülkelerinde bu tarz insanlar daha korkunç durumda, alkol, uyuşturucu, cinayet gasp her türlü suça batmış durumdalar.
İnsana sadece insan gözüyle bakılmalı…
Osmanlı döneminde tekkelerin çokluğu kurcalıyor zihnimi.
Cami, Tanrı huzurunda bulunmanın mekânı…
İbadet ve tazimin…
Oysa tekke din, dil, milliyet gözetmeden her kulun sığındığı bir gönül…
İnsanı Tanrı huzuruna almadan onu İnsanlığa hazırlayan bir tezgâh…
Günahkâr mısın, katil misin, trans mısın, dilin, dinin, mezhebin ne diye sorulmaz o eşikte…
Dervişler hizmet eder sana, belki bir hekim, belki bir hâkim, iş insanı fark etmez… Açsan yemek koyar önüne, elinden çay içersin. Ağlamışsan başın okşanır… İnsan olduğunu hissedersin, sadece Allah’ın yarattığı bir varlık olduğun için…
Sadece insanı değil, eşyayı da tedavi ve terbiye eden bu anlayıştan uzaklaşalı çok olmuş…
Holdingleşen, dini bir yaptırımlar kanunu, fıkıh ve ceza hukuku olarak gören günümüz tarikatlarından bahsetmiyorum…
Bizim kaybettiğimiz anlayış Türklüğümüzle ilgili…
Türk aklı, irfanı ile incelmiş tasavvuf anlayışı…
Yani Türk Müslümanlığı…
Biz onu kaybettik.
Tekrar bu aklı keşfedip yeşerir mi Anadolu?
İşte orası muhal görünüyor.