Hem THE hem de QS “2020 yılı Dünya Üniversiteler Sıralamaları”nı yayınladı.
Benim saymama göre; Suudi Arabistan, Katar, BAE, Umman, Ürdün, Lübnan, Mısır, Kazakistan, Filipinler, Brunei, Tayland, Endonezya ve Güney Kıbrıs’ın önde gelen üniversiteleri, Türkiye’nin en iyi üniversitelerini bile ciddi farklarla geçmişler.
Malezya, Pakistan, İran, Güney Afrika gibi yerler ise resmen bizi solda sıfır bırakmışlar! Ama bunların bizden çok daha iyi olduğu uzun süredir bilindiği için, bir önceki cümlemde verdiğim listeye dâhil etmedim.
Güneydoğu Asya ve Uzak Asya’nın (Çin, Japonya, Güney Kore, Hong Kong, Singapur, Tayvan, Hindistan ve artık Malezya) “yok artık” dedirtecek yükselişleri halen devam ediyor.
*****
Uğur DÜNDAR
İki gün önceki köşemde, İstanbul Boğazı’nın Türkler tarafından açıldığını öne süren bir fizik doçentinden söz etmiş ve bu kafalar nedeniyle güzel ülkemizin bilimde sefiller ligine sürüklendiğini yazmıştım. Bu tespitime en çarpıcı tepki, dünya çapında saygın bilim insanımız, Jeoloji Profesörü Dr. Celal Şengör’den geldi. Şengör Hoca’nın değerli mektubunu aynen yayınlıyorum:
“Sevgili Uğur Ağabeyciğim,
Bugünkü yazını okudum ve senin bu kadar dehşete düşmeni anlayamadım!
Yıllardır “Türkiye’de üniversite yoktur” diyorum, kimse beni ciddiye almıyor! Daha dün Times Higher Education (THE) üniversite sıralamasını yayımladı. Bu sıralamanın kıstasları şunlar:
– Endüstriden gelen araştırma geliri (%2,5)
– Uluslararası öğretim üyesi/yerli öğretim üyesi oranı (%3)
– Uluslararası öğrenci/yerli öğrenci oranı (%2)
– Tanınmışlık (öğretim) (%15)
– Akademik üye başına doktora verimliliği (%6)
– Akademik üye başına kabul edilen lisans öğrencisi (%4,5)
– Akademik üye başına gelir (%2,25)
– Verilen doktoraların öğrenci diplomalarına oranı (%2,25)
– Tanınmışlık (araştırma) (%19,5)
– Araştırma geliri (oranlanmış) (%5,25)
– Araştırma ve akademik personel başına makale sayısı (%4,5),
– Kamu araştırma desteğinin toplam araştırma desteğine oranı (%0,75)
– Atıf etkisi (makale başına normalize edilmiş ortalama atıf) (%32,5).
★★★
Dikkat edilirse, burada en büyük ağırlık, araştırmaya verilmiş.
Eğitimde ise üniversitenin tanınmışlığı önde geliyor.
★★★
Prof. Celal Şengör mektubunda, ODTÜ’deki bir araştırma görevlisinden aldığı bir mesaja da yer vermiş. Adını ne olur ne olmaz diye açıklamadığı ama benim bildiğim araştırmacı, şunları yazmış:
“Değerli Celal Şengör Hocam,
Hem THE hem de QS “2020 yılı Dünya Üniversiteler Sıralamaları”nı yayınladı.
Benim saymama göre; Suudi Arabistan, Katar, BAE, Umman, Ürdün, Lübnan, Mısır, Kazakistan, Filipinler, Brunei, Tayland, Endonezya ve Güney Kıbrıs’ın önde gelen üniversiteleri, Türkiye’nin en iyi üniversitelerini bile ciddi farklarla geçmişler.
Malezya, Pakistan, İran, Güney Afrika gibi yerler ise resmen bizi solda sıfır bırakmışlar! Ama bunların bizden çok daha iyi olduğu uzun süredir bilindiği için, bir önceki cümlemde verdiğim listeye dâhil etmedim.
Güneydoğu Asya ve Uzak Asya’nın (Çin, Japonya, Güney Kore, Hong Kong, Singapur, Tayvan, Hindistan ve artık Malezya) “yok artık” dedirtecek yükselişleri halen devam ediyor.
★★★
Türkiye’den bir listede ilk 400’de, diğer listede de ilk 450’de herhangi bir üniversite yok! (Son 3-4 senedeki durum aynen korunmuş.)
Bizim en iyi 2 üniversitemiz ile Nijerya’nın top üniversiteleri aynı dilimde!..
Ama en azından iç savaşların devam ettiği Irak gibi ülkelerden veya devasa krizlerin ve kitlesel açlıkların yaşandığı Venezuela gibi ülkelerden 1 veya 2 tık daha iyi çıkmışız! Şaka değil, sadece 1 veya 1,5 tık!…
Arjantin, Meksika, Kolombiya, Şili ve Brezilya’nın bizden kat be kat ileride olduklarını ise ancak bugün anlayabilmiş durumdayım!..
Bu şu demektir: Türkiye Cumhuriyeti üniversiteleri Osmanlı medreselerinin Fatih’ten sonraki hallerine düşmüştür.
★★★
Peki, neden?
Çünkü:
1) Orta eğitimimiz perişan edilmiştir.
2) Orta eğitimde mevcut derslerdeki eğitim kalitesi o kadar düşüktür ki, uluslararası karşılaştırmalarda sürekli en alta yer almaktayız.
3) İlk ve orta eğitimde öğretmen eğitimi ve istihdamı tamamen iflâs etmiştir.
4) Üniversite sayısı hiçbir gerçekçi kıstas göze alınmadan gerekenin ve mümkünün çok üstünde arttırılmıştır.
5) Öğrenci kontenjanları üniversitelerin kapasitelerine göre değil, politik mülâhazalarla kararlaştırılmaktadır. Meselâ, İTÜ Jeoloji Bölümü’nün eğitim imkânları açısından kapasitesi 25 iken bu yıl 70 öğrencilik kontenjan -üniversitenin itirazına rağmen- YÖK tarafından dayatılmıştır. Bu açıkça öğrenciye “öğrenme”, üniversiteye de “öğretme” mesajı vermektir.
6) Eğitim ve araştırma araç-gereç bütçeleri her türlü gerçekçilikten çok uzaktır.”
★★★
………….
★★★
Bu ülkede hâlâ eğitim var mı sanıyorsun sevgili Uğur Ağabeyciğim?
Evet, bir-iki vahâmız yok değil, ama onların ömürleri de, işler bugünkü gibi giderse, sayılı yıllardır ne yazık ki.
Sevgi ve saygıyla ellerinden öperim.
Belki seni üzecek bir mektup yazmak zorunda kaldığım için affını istirham ederim…
Celâl”