Kalemler ve Silik Halklar

“İ’lâ-yı Kelimetullah kendisine verilmiş ve alınmamış olan Osmanoğlu. Verilmiş de, alınmış değil; buna bilhassa işaret ederim. Aklımızı başımıza devşirelim; bu emanet onlara verilmiş, fakat alınmamıştır. Bunu gönlünüze nakşediniz. Bu emanet verilmiştir, alınmamıştır!”

Fethi GEMUHLUOĞLU

Bana “Çok değerli büyüğüm ve hocam hakkında”diyerek verdiğin kitapta bunlar yazıyordu. Ne garip, benim ne “Fethi Gemuhluoğlu” ne de “Nurettin Topçu” gibi hocalarım hiç olmadı… Bu yüzden sana gıpta ediyorum.

Dün akşam da, bir TV kanalında Ortadoğu’da gelişen yeni olaylar hakkında yapılan programda izledim seni. Tebrik ederim, liderleri tarafından tutsak alınmış silik halkları anlatırken oldukça başarılıydın!

Biliyor musun, aynı şeyi ben de senin için düşünüyorum. Sana bakınca nedense tutsak alınmış ülkeler geliyor aklıma… Çünkü, hocalarınızdan sonra siz bir kalem vebasına yakalandınız. Hep kaygan zeminlerde gezer oldunuz. Küreselleşen dünya senin var olman gereken bütün alanları işgal etmişti. Medya, yayın dünyası, gazete, dergiler. Eğer rengini belli edersen terk edilecektin, çaresiz kalacaktın. Bu yüzden kimseye el açmamak için, avucuna konulan her şeye göz yumdun. Bunu yaparken yalnız Yaradan’a avuc açman gerektiği bir süre vicdanını rahatsız etse de, sonunda bu sesten kurtulmak için vicdan pencerelerini kendi içine bile kapattın. Şimdi ekranlarda Ortadoğu halklarının haklarını savunuyorsun. Oysa, asıl işgal orduları senin kendi ruhunda! Mısır ve Libya halkları senelerce kendisini baskı altına tutan liderlerine başkaldırdı. Peki ya sen? Senin içine kolay kolay girelebilinir mi? Vicdan kapıların sıkı sıkıya kapalı! O mazlum halklardan bir tanesi bile iltica etse, sığınacak yer bulamaz bu ülkenin sen ve senin gibi aydınlarının ne kaleminde ne de yüreğinde!

Sen şu an sığıntı değil misin çalıştığın medyada? Sen ki, aç kalmamak için, yok sayılmamak için ellerinde vebalı şırıngalarla gezen o derin ve global işgalcilere hemen hiç direnmeden teslim olmamış mıydın? Senin silik halklardan farkın nedir? Dünya şeytanlarının elinde kukla olmuş küçük devletler gibi korkak değil misin?

Sen, kendini ve değerlerini, o çok kıymet verdiğin hocalarını hatırlamak için bile o vebalı işgalcilerden izin almıyor musun? Hadi itiraf et; kendi ruhunla bile baş başa kalmak yasak sana! Bir gölge gibi yaşasan da, kimse gölgene bile bassın istemiyorsun! Ülken bir cehenneme doğru sürüklense de, sen cennetten bahsedip duruyorsun! Bir zamanlar sana “gerçek değerleri” öğreten hocaların bile çok uzak bir yıldız kadar uzakta!

Ara sıra gözlerin yıldızlara kaysa da içinden hep farklı sesler geliyor. Zikirden uzaklaşan bir dervişin vücudu nasıl istem dışı zikre başlarsa, senin içinden de sürekli, makam ve para sesleri geliyor.

Siz, sizi yetiştiren hocalarınızdan devraldığınız çile ve yaraların üzerini o pis kokulu veba örtüsü ile örttünüz. Onların çektikleri çileler, sıkıntılar şimdi size veba şırınga edenlerin ayaklarının altında! Silik halkların onurundan önce, kendi onurunuzu yerden kaldırmanız gerekmez mi?

Senin çilen ve vecdin işgalcilerin vebalı ayakları altındayken nasıl hür olabilirsin ki?

Beni de kendi vebalı ve derinlikten yoksun dünyana davet ediyorsun. Egemen mutlulukların içinde kendini imza günlerine, TV programlarına atıyorsun!

Biliyorum, bütün bunları sana açık yüreklilikle söylediğim için bana öfke duyuyorsun! Bunu yapmak zorundayım, çünkü sizin esaretinizi, yenilginizi anlatmak “abla” diyerek eteğimden tutan küçük kardeşlerime ışık olacak!

Çünkü sizin şimdi bir uzak yıldız gibi kaybettiğiniz o hocalarınızın yolunda bizim için birçok mânâ saklı…

Saliha MALHUN

Yazar
Saliha MALHUN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen