Kerkük’ten

Kerkük ve türkülerinden başladık devam edelim efendim.
“Baba bugün yardı gam,
Deldi bağrım yardı gam,
Vefalı yâr ararsan,
En vefâlı yârdı gam.”
Gam, en vefalı yârmış, öyle diyor Kerkük Türküsü. Hani eline bir kıymık batar çıkaramazsın, seninle beraber gezer durur ya. Hatıralar da öyle. Büyük gördüğün incir ağacının içinin boş olması gibi belki de.
Bir başkası da şu;
“Hey ayınnan,
Her hafta her ayınnan,
Günde kaç kerpiç kopar,
Gönlümün sarayınnan.”
Gönül sarayının kerpiçleri kopuyormuş durmadan.
Yetik Ozan Kerkük’ten bize doğru söylemişti ya;
“Şavkı yok güneşin, kuluyken elin;
Yarın sabah günden önce siz gelin,
Sizin iller ile şu bizim ilin,
Bir iki türkülük arası kardaş!”
Hakikaten bir iki türkü bile değildi aramız. “Bir daracık pencere” diye başlayan Urfa Türkümüzün bir kıtası da hemen hemen aynıydı;
“Her ayın her gününden,
Her yılın her ayından,
Günde bir kerpiç düşer,
Gönlümün sarayından.”
Nesimi’ye “sen İslâm Kalesi’nden taş düşürüyorsun demişler de “Biz düşen taşın yerine başımızı koymasını biliriz” diye cevap vermiş.
Bir şiirde kullanmıştım bunu;
“Taht verince serine,
Sıcak indi derine,
Düşen taşın yerine,
Konulan başlar vardı.”
Esas söylemek istediklerim bunlar değil de;
Galip Erdem Ağabey “Has kul”lara türkü öğretiyor, Kerkük türküsü tabi;
“Kâr etmez âhım sen Gülizare,
Onulmaz işler güzelim, dilde bu yâre,
Olsam da geçmem, bin pâre pâre,
Sevmiş bulundum güzelim, gayrı ne çâre.
Koy aksın eşkim billâhi silmem,
Mecnun’un oldum güzelim, terk edebilmem.
Kessen de başım, senden kesilmem,
Sevmiş bulundum güzelim gayri ne çâre.”
6-7 Eylül 1955 de İstanbul’da gösteriler yapılıyor. Sokağa çıkma yasağı var ama Galip Abi’nin haberi yok yasaktan. Dolmuşla giderken diğer yolcularla beraber göz altına alınıyor. Bir kaç bin kişiyi toplamışlar böyle. Vatandaşlar bu toplanan şahıslara yiyecek atıyorlar, bazı taksiler de durup alıyor onları. Polisler de gidenlere ses çıkarmıyor. Taksinin biri önünde durup “hadi atla” dese de binmiyor taksiye. Has Kul hikâyesi aklına geliyor.
Sultan İkinci Abdülhamit döneminde, bir Rus tüccarla, bir Türk arabacı kavga etmiş. Rus bizim arabacıya tokat atınca o da bıçağını çekip öldürmüş. Meğer Rus tehlikeli bir casusmuş, arabacı da bizim teşkilattan. Mahkeme sonucu arabacıya yirmi yıl vermişler. Çorum cezaevine göndermişler. Ama önce valiliğe bir ferman gitmiş;
“Has kullarımdan Osman Efendi vilayetinize geliyor. Kendilerine münasip bir konak tahsis edilmesi, istirahatının ve her türlü ihtiyacının temini, her isteğinin yerine getirilmesi fermanımdır..”
Galip Ağabey ve beraberindekileri Selimiye Kışlasına getirmişler, kaçan kaçmış, göz yummuşlar. Ama Galip Ağabey Has Kul olması sebebiyle kaçmamış, kırk beş gün kalmış orada. Elli dört kilodan, otuz dokuz kiloya düşmüş ama dert etmemiş. Has Kul olma inancı her şeye değermiş, hatta hayali bile.
Galip Erdem Ağabey rahmet istedi.
Hani Galip Erdem Ağabey karşısına aldığı gence türkü öğretiyordu ya;
“Bu dünyada üç şey vardır yenilir, biri elma, biri ayva, biri nar.”
Genç şöyle söylüyordu;
“Bu dünyada üç şey vardır yenilir, biri elma, biri ayva, biri muz.”
Galip Abi, “Muz değil evladım, nar. Bizim kültürümüzde, türkülerimizde hipopatam, gergedan, bufalo gibi hayvanlar yoktur ama geyik, keklik, turna vs. vardır. Meyve olarak da avakado, ananas, mango gibiler değil, üzüm, dut, kiraz, nar vardır. Hem o türkünün ikinci mısrası da;
‘Bu dünyada üç şey vardır sevilir, biri ana, bibi baba, biri yar’
Nar ile yâr da kafiye olmalı.
Genç ikinci mısrayı şöyle okuyordu;
‘Bu dünyada üç şey vardır sevilir, biri ana, biri baba, biri kız.’
Devam ediyordu genç ‘hem muz ile kız da kafiye.’
Galip Erdem Ağabey şöyle bitirmişti sözünü;
“Evet, muz ile kız da kafiye ama her kız bize yâr değildir.”
Bir Kerkük Türküsü yazalım gene;
“Güzellerden üç güzel var sevilir,
Biri yiğit biri gelin bir’si kız.
Ah güzel bir’si kız vah şirin bir’si kız,
Yiğit size gelin size kız bize.
Başımı sevdaya salan bir gözel,
Ah yaman bir gözel vah şirin bir gözel,
Gözelin kaşlarıda karadır kara,
Çok aradım bulamadım bir çara,
Ah yaman bir çara vah şirin bir çara.
Meyvalardan üç meyva var yeyilir,
Biri alma biri heyva bir’si nar,
Ah güzel bir’si nar vah şirin bir’si nar,
Alma size heyva size nar bize.”
Galip Erdem Ağabey’e Fatihalarla…
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen