Maarif Davamız

 

Ahmet URFALI[i]

Kavramlar arasından yol bulmak…

Maarif;  ilim ve tekniğin öğrenilmesiyle elde edilip insanlığın yararına kullanılan hüner, sanat ve bilgiler,  eğitim ve öğretim sistemi anlamlarındadır. Ayrıca maarif, tasavvufi bir terim olarak; ilâhî sırlar üzerinde, varlıkların özü ve gerçeği hakkında tefekkür, keşif ve ilham yoluyla elde edilen bilgiler, irfan karşılığıyla da ifade edilmektedir. (1) 

Maarif kavramı, günümüz Türkçesinde ‘’eğitim-öğretim’’ anlamıyla yer edinmiştir. Eğitim; belli bir konuda, bir bilgi ve bilim dalın yetiştirme ve geliştirme, eğitim işi,  çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme, terbiye olarak açıklanmaktadır.(2)         Öğretimin karşılığı olarak talim, eğitimin karşılığı olarak terbiye kullanılmaktadır. Sözlükte “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şekli zihinde oluşmak, nesneyi gerçek haliyle bilmek” anlamındaki “ilm” kökünden ten ta’lîm “birine bilgi öğretmek, ders okutmak” demektir.

Terbiyeye;  “çocuğu veya ekini besleyip büyütmek, geliştirmek” manası verilir. Terbiye; “bir şeyi en mükemmel derecesine ulaşıncaya kadar adım adım inşa etmek”, “bir şeyi derece derece geliştirerek kemaline ulaştırmak” tır. (3) 

Maarif ve eğitim – öğretim kavramları anlamı, muhtevası, metodu, hedef kitlesi, sonuç alma gibi unsurları bakımından birbiriyle örtüşmektedir. Ancak, eğitim-öğretimin “irfan” yönü gerek kavram gerekse uygulamada bir zafiyet olarak görülmektedir.

Eğitimin “milli” özelliği

Eğitim, insan hayatında devam edip giden bir süreçtir. Ana rahminde başlayan bu eğitim, insanın ölümüne kadar sürer. İnsan, her aşamada yeni şeyler öğrenir, hafızasını yeni bilgilerle doldurur. Yeri ve zamanı gelince bu bilgileri tecrübe ve yeteneğiyle birleştirerek kullanım alanına alır.

İnsanların eğitimi, aile ocağından başlayarak sosyal çevre, örgün ve yaygın okul hayatıyla olgunlaşır. Aile, çevre ve okul bireylere içinde yaşadığı toplumun değerlerini bir hayat felsefesi olarak vermeye gayret eder. Bu bakımdan devlet ve millet hayatında asli görev, nesilleri milli kültürle yetiştirerek milli hedeflere yöneltmektir. Zira devletin bekası, milletin varlığı ancak bu yolla sürdürülebilir. Eğitimin en başta gelen işi, millî kültürü genç nesillere devretmek; millî kültür malzemesini, en ileri ve en ince tekniklerle, millî şahsiyeti ve üslûbu zedelemeden işleyerek geliştirmek, çağdaşlarını hayran bırakacak eserlere ulaşmak üzere insanlarına sarsılmaz bir iman, irade ve heyecan vermektir.

Eğitimin asla vazgeçilmez karakteri ‘’milli’’ olmasıdır. Her millet, çocuğunu, ‘’millî bir eğitimden’’ geçirmektedir. Yine her millet, eğitimin temelinde millî kültürünü bulundurmaktadır. Genç nesiller, atalarından birikmiş tecrübeleri devralarak geliştirip olgunlaşmaktadırlar. Hiç şüphesiz, bu tecrübe, başka cemiyetlerle kurulan temaslarla daha da gelişip zenginleşmektedir.

Eğitim sistemlerinin en temel amacı, nitelikli insan gücü yetiştirmektir. Bunu başarabilmek için her eğitim sistemi, yetiştirmek istediği insan modelini, toplumsal ihtiyaçlara ve bireysel beklentilere cevap verebilecek şekilde, sahip olduğu eğitim felsefesi ve insan gücü politikası ışığında belirleyerek eğitim etkinliklerini düzenlemektedir. Toplumların en önemli önceliklerinden olan eğitim, en temel sorunların da başında yer alır.

Millet bilincini kazanmış herkes, içinden çıktığı milletin kültürel değerlenin benimseyerek, o değerleri sever, korur ve yaşatmak için gayret sarf eder. Millet; bir ve beraber yaşamayı, içten samimi olarak kabul eden müşterek bir tarihe ve ortak bir geçmişe sahip,  gelecekte de her türlü şartlarda bir ve beraber olmayı benimser. Millet; ortak hedeflere ulaşmayı, ortak değerleri gelecek nesillere devretmeyi, böylece ortak inanç ve iradeleriyle geçmiş nesilleri, gelecek nesillerle birleştiren “bütünlük ruhuna” dayalı bir toplumdan oluşur.

Okulların ana işlevi

Okullar; çocuk ve gençlerin aile ve çevreden edindikleri kültürel değerleri müşterek milli kültür öğeleriyle yoğurur. Bireylerin sevinç ve tasada bir ve beraber olmalarını sağlar. Buna göre okul, bir toplumun milli eğitim politikasını gerçekleştirmekle görevlidir. Toplumun devamlılığını sağlamak için onun yaşamasına hizmet edecek bireyleri yetiştirmek ve yine toplumun devamlılığını sağlamaya yönelik şartları hazırlamak okulun görevidir.

Okullar, sadece bahçeleri ve dersliklerinden ibaret değildir. Etkili okul, bulunduğu çevrenin bir kültür ve eğitim merkezidir. Ancak okulların bugünkü durumu, bu özellikten tamamen uzaktır. Okulların temel fonksiyonu, bireyin ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktır. Okullar yasal çerçeve içinde toplumun açık kurumlarıdır.

Okullar; “büroya memur, fabrikaya usta” yetiştirmenin yanında, bütün öğrencilerini Türk milletinin özelliklerinden olan yüksek ahlâk,  milli şuur bakımlarından da donanımlı eğitmek zorundadır. Okullardan alınan diplomalar; mezunlarının geçmişini kavramış, geleceğini planlamış, millet ve ülkesinin sorun ve çözüm yollarını bilen fertlerin şahadetnamesi hükmünü taşımalıdır.

Milli eğitime sinsi müdahaleler

İngiliz yazar Thomas Macaulay, sömürgeleştirdikleri milletleri üzerinde hâkimiyetlerinin  devam edebilmesi için takip edilmesi gereken eğitim sisteminin ana hatlarını şu cümlelerle izah eder: “Hükmettiğimiz yerlerde  idaremiz altındaki milyonlarca insanla bizim aramızda iletişimi sağlayacak bir insan tipi ve sınıfı oluşturmalıyız. Öyle bir sınıf ki, kanı ve rengiyle Hintli, fakat damak tadıyla, düşüncesiyle, sözleri ve entelektüel birikimiyle İngiliz olan insanlardan oluşsun.” Bu sömürge eğitim prensibini emperyalist ülkelerin dünyanın her tarafında  uyguladıkları, herkesçe bilinen bir gerçektir. Böylece yerli halkta sömürgecilere karşı duyulan hayranlık, öz değerlere yabancılaşma, inkâr ve aşağılama ile devam ederek “mankurtlaşma”ya varıp dayanır. Ayrı bir kültür, dil, inanış ve medeniyetin insanları, gönüllü birer sömürge fedaisi olarak görev yapmaya başlarlar. Zihin, akıl, düşünce ve davranış yönünden tamamen tesir altına alınmış olan bu insanlar, yaptıkları ihanetin farkında varmaksızın yabancıların emrine girerler.

“Altın Nesil” projesiyle din üzerinden sinsi bir yapılanmayla ortaya çıkan FETÖ hareketi,  bertaraf edilinceye kadar devletimizi büyük sıkıntılara sokmuştur. 15 Temmuz ihanet girişimi bu sömürge eğitimin en bariz örneği olup ülkemiz çok büyük bir badireyi atlatma başarısını göstermiştir. Ancak, hiç kimse tehlikenin geçtiğini söyleyemez. Çünkü ihanet örgütü, eğitim kurumları dışında da çok gizli ve disiplinli bir yapılanmayla beraber devletin kılcal damarlarına kadar sızmıştır.

Azınlık ve yabancı okulların kurucuları ve yöneticileri tarih boyunca kendi çıkarları sağlamak amacıyla kendi çocuklarımızı bize karşı kullanmışlardır. ‘’Ajan Okulları’’ olarak tanımlanan bu okullardan yetişenler, işbirlikçi tutum ve davranışlarını sürdürerek yabancıların kuklası olmuşlardır. Tarihte ve günümüzde yaşadığımız bu acı olaylardan hiçbir ibret  dersi alamayan yöneticiler Türk eğitimi üzerindeki yabancı etkisini kaldıramamışlardır. Buna bir örnek de 27 Aralık 1947’de imzalanan “Fulbright Antlaşması” ile oluşturulan eğitim komisyonudur. Türk Milli Eğitim Bakanlığı ile ABD tarafından yapılan bu antlaşmayla eğitimimiz üzerindeki kara gölge tesirli bir şekilde devam etmektedir.

Türk gençliği, yabancı ideolojiler ile popüler kültür ve fiesta eğlencelerin açık tesir alanı içindedir. Bunlara “Beşinci Kol” çalışmaları da eklenince vatan millet konusunda kaygısı olanların endişeleri artmaktadır. Gençlik, bütün zamanlarda “Beşinci Kol” faaliyetlerinin ilgi alanı olmuştur. Beşinci Kol, fiilî olarak ile ele geçirilemeyen bir kitleyi, devleti propaganda, casusluk, sabotaj ve terör yoluyla baskı altında tutarak müdahaleye uygun hale getirmek ve savaşı kazanmak için yapılan her türlü maddi-manevî yıkıcı ve bölücü çalışmalardır. Beşinci Kol, milli şuurla donatılmamış gençliği hedef kitle olarak seçer, eğitir, kendi milletine karşı kullanır. Beşinci Kol, yerli işbirlikçilerle beraber toplumun dinamik unsuru olan genç nüfusun ahlaki ve kültürel seviyesini düşürmek için medya ve diğer iletişim araçları ile menfi yönde yayınlar yaptırır. Gençleri uyuşturucu, alkol ve eğlence kültürüne alıştırır. 2. Dünya Savaşı sonrasında bu tür faaliyetler hızlarını artırmışlardır. Milletin kutsal değerlerini istismar ederek gençliği kendi kirli emellerine uygun hâle getirmek bu örgütlerin başlıca görevleridir.

“Maarif Davası”nın neresindeyiz?

Ülkemizde maarif konusu hep tartışılmıştır. Daha iyiye, doğru ve güzele ulaşabilmek için devlet adamları, düşünürler ve eğitim camiası fikirlerini açıklamışlardır. Uygulamalar, bazen sınama- yanılma bazen de reform adı altında ani kararlar olarak gerçekleştirilmiş ve sonuca varılamadan uygulamadan kaldırılmıştır. Eğitimin paydaşları olan öğrenciler, öğretmenler ve aile-çevre ilişkileri ele alınırken çoğu kez yanlış ve uygulanabilirliği olmayan sapmalar yaşanmıştır.

Devletin en üst kurum ve kişileri; “İki alanda başarısız olduk: Birisi eğitim öğretim, diğeri kültür.” diyerek yaranın acısını bir yürek sızısı biçiminde ifade etmişlerdir. Yönetici değiştirerek başarılı sonuca varılmak istenmiş, liyakat, ehliyet, adalet ölçütlerine riayet edilmemiştir. Okulların fiziki imkân ve şartları fevkalade iyileştirilmiş, araç-gereçler teknolojik donanımlarla tamamlanmış, arzu edilen seviyeye bir türlü ulaşılamamıştır.  Öğretmenler; beyaz önlük, mülakat ve maaş üçgeninde bocalarken öğrenciler, yeni gelen her bakanın sınıf geçme ve sınav yönetmeliği değişikliği çıkmazında şaşkınlık yaşamaktadır. Veliler çocuklarının gelecek kaygısı içindedirler.

Nurettin Topçu, maarif davamız konusunu gündeminde tutan düşünürlerimizdendir. Ona göre bu dava; ‘’en az üç asırdan beri sarp kayalara çarpa çarpa harap olan maarif gemimiz bugün kırık dökük bir tekne gibidir.’’

Sonuç    

MEB tarafından yayınlanan “2023 Eğitim Vizyonu Felsefesi” bölümünün başlangıç paragrafı aslında maarif davamızın çözümünü açıklıyor. Ancak düşünceyle uygulama farklı olunca kargaşa kendini gösteriyor.

“Eğitim sistemleri, içinden çıktığı medeniyetler kadar, evrensel insanlık değerleriyle de harmanlanırlar. Bugün dünyada iyi eğitim performansı gösteren tüm ülkeler, elde ettikleri başarıları geçmişten geleceğe köprüler kurarak, merkezine insanı alan kavramsal çerçeveler ve felsefi yaklaşımlarla yakalamışlardır. Eğitimde başarılı görülen her değişim, dönüşüm ve reform, sağlam felsefi yaklaşımlarla desteklenmiştir. Çeşitli dönemlere ait eğitim uygulamaları, köklü felsefi fikirler üzerine bina edilmiş ve atılan her adım, kendi insan gelişimi tahayyüllerine uygun bir paradigma inşasıyla sonuçlanmıştır.”

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için hedef konulan ‘’Türkiye Yüzyılı’’na,  ancak eğitimle ulaşılacaktır.

  • Kubbealtı Lugatı-Misalli Büyük Türkçe Sözlük – 3 Cilt Takım · Yazar: İlhan Ayverdi · Yayınevi: Kubbealtı Neşriyatı, 2005 Maarif mad.
  • TDK Türkçe Sözlük, İst.1992 Eğitim mad.
  • TDV İslâm Ansiklopedisi, Ziya Kazıcı-Halis Ayhan, Talim ve Terbiye Mad.

[i] Emekli eğitimci, eğitim yöneticisi

Yazar
Ahmet URFALI

AHMET URFALI’NIN ÖZGEÇMİŞİ1955 yılında Emirdağ’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Üniversite tahsilini, Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı ile Sosyoloji üzerine lisans eğitimi gördü. Yurdun değ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen