Maziden Günümüze

Geçen gün çarşıda dolaşırken bir vatandaş “siz Mehmet Ali Kalkan mısınız?” dedi. Baktım hiç tanımıyorum. Başında kasket var. Bizim köylülerden biri mi diye düşündüm değil. Sonra kendini tanıttı. Orta okuldan arkadaş imişiz. Şimdi Ankara’nın bir köyünde sebze meyve üretiyormuş.
Aradan geçmiş elli seneden fazla, nasıl tanıyayım.
Bir kaç ay önce de ilk okuldan tanıyan bir arkadaş çıkmıştı. Ya benim yüzüm değişmedi, ya da hafızam çok zayıf.
Arkadaş da köyüne davet etti. Bir kapı daha çıktı bize.
İş yerine geldim, kargo göndermişler. İçinde uyku için maske var, ‘Gel Bi Kahve İçelim’ yazılı altlık var, kalem var, Türküler Bizi Söyler adlı iki ciltlik türkü kitabı var. Sahaftan almış, üzeri de birisine yazarı tarafından imzalanmış.
Acaba bunlarla bir mesaj mı veriyor diye düşündüm.
Maske mışıl mışıl uyu diye verilmiştir. 
“Şu dağları delmeli” türküsündeki nakaratı “uyu demeye geldim” diye biliyordum yıllardır. ‘Sevdiğine niye uyu desin?’ diye de düşünüyordum. ‘Uy uy demeye geldim’ olduğunu nice sonra öğrendim, zekâ o kadar işte.
Uyanınca yanına gidersen;
“Uykudan uyanmış gözleri bir hoş,
Dedim sarhoşmusan söyledi yoh yoh” deriz Emrah’ın dediği gibi belki.
Belki de;
“Uyur iken uyardılar,
Diriye saydılar bizi” deriz Pir Sultan’ca. Başka bir uyanmak olur bu da.
“Gel Bi Kahve İçelim” yazıyor altlıkta. Yazılarında bir çok imlâ hataları var, dikkat et demek istemiş olabilir.
Bir türküde şöyle diyor;
“Kahve Yemen’den gelir,
Bülbül çimenden gelir.
Yâri güzel olanlar,
Her gün hamamdan gelir.”
Eskiden en fazla çocuk Bombay’dan sonra Eskişehir’de diye biliyordum. Sabah beş civarında tren düdük öttüre öttüre geçiyordu. Ondan diyorlardı, güzellikten falan bahseden yoktu. 
Eskişehir’de hamam çok gerçi de, o zamanlar eyyam-ı bahur yoktu belki de. Şimdi her yer hamam gibi.
“Kahveyi kavururlar” türküsü de Eskişehir’in.
Bir de kalem var gönderilen.
“Al eline kalemi,
Yaz başına geleni” dememiştir.
“Sen kalemsin ben uç muyum?” demiş Aşık Veysel.
“Yâr deyince kalem elden düşüyor”muş ya, Abdurrahim Karakoç öyle yazmıştı.
“Ervah-ı ezelde levh-i kalemde,
Şu benim bahtımı kara yazmışlar” demiş Sümmani Baba.
Emrah da “Dedi kalem nedir, dedi kaşımdır” demiş şiirinde. Ama kalemin mânası o değildir.
Özet olarak dediği şudur bence ; “Sen güzelce uyu, kahveni iç, eline kalemi al, doğru düzgün yaz.”
Evden çıktım, bizim Yaşar dükkânını açmış, önünde oturuyor. Motosikleti de yüklü orada, yanında. “Ne o? Bir yere mi gidiyorsun? dedim. Geliyormuş. Balıkesir, Susurluk tarafına gitmişler arkadaşlarıyla. Çadırlarını kurmuşlar, üç- dört gün kamp yapıp gelmişler. “Motosiklet iki teker, tehlikeli. Her an dikkatli olmak lâzım. Hadi araba olsa neyse. Ta Eskişehir’den Balıkesir’e” diyecek oldum. 
“Dört teker beden, iki teker ruh taşır” diye cevap verdi Yaşar. Sustum.
Türküler Bizi Söyler kitabının her sahifesinde bir türkü, altında da genellikle yabancılardan alınmış güzel sözler var. Bir türkünün altında da Ali Seyyah’ın dediği cümle şu;
“Ne ve nasıl verildiği değil, belki de hangi niyetle verildiği önemlidir.”
“Kurban olan kalem tutan ellere” de dememiştir zaten, bu kesin.
İki gün önce aradı arkadaş “hani köye gelecektin” diye. Domates, biber topluyormuş. Ben lâf olsun diye söylemiştim. Yolumuz o tarafa düşerse, kendi de oralarda olursa uğrarız diye düşünmüştüm….,
Müsait zamanda bedenimizi alıp gitmeli dağları aşıp. Bir de türkü söyleriz nasıl olsa;
“Yüce dağ başına yatmış uyumuş,
Elâ gözlerini uyku bürümüş.”
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen