Geçen sene, yani 2020 yılında Oscar ödül gecesinde ‘En İyi Kısa Belgesel’ ödülüne layık görülen yönetmen Julia Reichert’ın konuşması dikkat çekti. ‘American Factory’ isimli kısa belgeselle ödül alan Reichert, konuşmasında ‘işçi sınıfı vurgusu’ yapmıştı. Peki, ne demişti Reichert: “Filmimiz Ohio ile Çin’de geçiyor. Ancak bu film insanların işçi üniformalarını giyip ailelerini geçindirmeye çalıştığı her yer için olabilirdi. İşçi sınıfının hayatı bugünlerde çok daha zor bir halde. Eğer dünyadaki tüm işçiler birlik olursa hayatlarının iyileşebileceğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı. Aslında bu ifade tehlikeyi önden gören ve her geçen gün istihdam tasarrufuna giden çok uluslu şirketlerin tavrına karşıydı. Fransa’da Sarı Yelekliler hareketinin temel sorunun altındaki neden; çok uluslu global şirketlerin, insanı tanımaz ve doymayan iştahlarına karşı oluşan tepkiydi.
*****
Ahmet GÜNDOĞAN
Kapımıza dayanmış bir meseleden bahsetmemiz lazım. Hem avantaj hem dezavantaj olabilecek bir meseleyi konuşmamız gerekiyor. Bildiğiniz üzere pandemi hayatımızı çok fazla etkiledi. Bu etki özellikle ekonomide daha sert hissedildi. Yine bildiğiniz üzere dünya endüstri 4.0 devrimini yaşıyor. Endüstri 4.0 nedir diye soracak olursanız cevabı çok basit: Yapay Zekâ, Robotik Teknolojiler ve Otomasyon.
Robotlar, her geçen gün hayatın içinde daha fazla yer almaya başladı. Sadece uzaktan kumanda ile yönetilebilir olmaktan çıkan yapay zekâ ile donatılmış robotlar da belirli görevleri yapabilir hale geldi. Söz konusu özellikli robotlar, savunma sanayisinden tıbba kadar pek çok alana yayılmış durumda. Hadi bu sektörler teknoloji gerektiren sektörler diyelim ama perakende sektörü de bu gelişimden nasibini alıyor. Bir diğer alan ise mali müşavirlik hizmetleri ve vergi uygulamaları da bu yapay zekâdan payını almış durumda.
Yapılan çalışmalar gösteriyor ki önümüzdeki 10 yıl içinde bu teknolojilerin devreye girmesiyle tüm sektörlerdeki istihdam azalması %50’leri bulacak. Şu anda bile önde gelen perakende ve satış şirketleri olan Wallmart ve Amazon gibi firmalarda temizlik işlerinden depolamaya kadar pek çok işi yapay zekâ ve robotlar tarafından gerçekleştiriyor.
Bu süreci tetikleyen gerekçeler ise birkaç başlıkta karşımıza çıkıyor.
1- İnsan iş gücünden daha uygun maliyetli olmaları. Gelişen teknoloji ile robotların maliyetleri de düşüyor. 2011’den bu yana %11 ucuzladılar.
2- İnsan çalışanlarının maliyetlerinin giderek artması; Misal Çin’de işgücü maliyet 2008’den bu yana %65 yükseldi. Kaldı ki Almanya, Japonya, Amerika, Kore gibi ülkelerde işçilik maliyeti yanı sıra nüfus da yaşlanıyor.
3- Robotlar daha hızlı ve yetenekli hale geldiler. Teknolojileri geliştikçe yeni iş alanlarına insan çalışanlardan daha hızlı uyum gösterebiliyorlar.
Dünyanın Tüm Emekçileri Birleşin
Bu gerekçelerin sonucunu şöyle açıklayabiliriz. Her endüstriyel 3 robottan 1’i Çin’de ve Her robot 1,6 kişinin işini elinden alıyor. 2030’da robotlar sebebiyle 20 milyon istihdam kaybı bekleniyor. Birleşecek emekçi kalmazsa Marks’ın hayali hiçbir zaman gerçekleşmeyebilir. Geçen sene, yani 2020 yılında Oscar ödül gecesinde ‘En İyi Kısa Belgesel’ ödülüne layık görülen yönetmen Julia Reichert’ın konuşması dikkat çekti. ‘American Factory’ isimli kısa belgeselle ödül alan Reichert, konuşmasında ‘işçi sınıfı vurgusu’ yapmıştı. Peki, ne demişti Reichert: “Filmimiz Ohio ile Çin’de geçiyor. Ancak bu film insanların işçi üniformalarını giyip ailelerini geçindirmeye çalıştığı her yer için olabilirdi. İşçi sınıfının hayatı bugünlerde çok daha zor bir halde. Eğer dünyadaki tüm işçiler birlik olursa hayatlarının iyileşebileceğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı. Aslında bu ifade tehlikeyi önden gören ve her geçen gün istihdam tasarrufuna giden çok uluslu şirketlerin tavrına karşıydı. Fransa’da Sarı Yelekliler hareketinin temel sorunun altındaki neden; çok uluslu global şirketlerin, insanı tanımaz ve doymayan iştahlarına karşı oluşan tepkiydi.
Ya Türkiye durum nedir?
Bu bir tehlike mi? Evet bir tehlike ancak tüm dünya bu yöne yöneliyorsa biz de yönelmek zorundayız. Bu kadar istihdam kaybının diğer yüzü ise yeni iş alanlarının doğacak olması. Ancak bu alanları domine edebilmemiz için eğitimli hatta daha nitelikli bir nüfusa sahip olmamız gerektiği gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekiyor.
Bu konunun realitesini dünya kavramış durumda, birkaç rakam vereyim:
Dünya genelinde 2019 yılında 373 bin yeni endüstriyel robot satıldı ve toplam robot stoku 2.7 milyon olarak gerçekleşti. Endüstriyel robot kullanımı 2014-2019 yılları arasında yüzde 85’lik artış göstermiş durumda.
Bu artışın geliştiği alan ise şaşırtıcı bir şekilde Asya. Sanıldığı gibi batı değil. Bakın birkaç rakam vereyim: 2019 yılında operasyonel robot stokunu yüzde 21 arttırarak 783 bine çıkaran Çin, üretimde en çok robot kullanan ülke. İkinci sırada stoğunu yüzde 12 arttırarak 355 bine çıkaran Japonya ve onu da 26 bin 300 ile Hindistan izliyor. Avrupa’da ise birincilik, 221 bin 500 birimlik operasyonel stokla Almanya’nın elinde. Onu 74 bin 500 stokla İtalya ve 42 bin stokla Fransa izliyor. Sadece bu rakamlardan bile iki basit sonuca varabiliriz. Önümüzdeki yüzyıl Asya’nın asrı olacak. Diğer çıkarım ise küresel bir işsizlik tehlikesi bizi bekliyor. Bu sürecin dışında kalmamız neredeyse imkânsız. Bu sürecin en önemli sonucu üretim maliyetlerinin düşüşüdür. İhracatçılarımızın ya da içerdeki üreticilerimizin bu rakamlarla baş etmesi imkânsız hale gelebilir. Bizde de ciddi yıkımlara sebebiyet verebilir.
Bakın endüstriyel robotların en çok kullanıldığı sektörler sırasıyla otomotiv, elektrik/elektronik, plastik ve kimya endüstrisi ile gıda sektörleri. Bildiğiniz üzere bu sektörler hizmet sektörü gibi olamasa bile istihdam yükünü çeken sektörlerdir. Ancak anlaşılıyor ki bu algı artık değişiyor. Hem üretim artıyor hem de üretim maliyetleri düşüyor.
Şu an için istihdam anlamında bizde bir risk gözükmüyor. Çünkü Robotlaşma oranı en yüksek 15 ülke içinde Türkiye yok. Bu iyi mi kötü mü bence siz karar verin. Endüstri 4.0 devrimini nasıl değerlendirdiğimizi, yakalayıp yakalamadığımızı siz düşünün.
Pandemi sebebiyle ekonomik sıkıntılarımız malum. İş ve işsizlik sorunlarımız çok fazla. Ancak tüm sıkıntılara rağmen geleceği ön görmek ve tedbirlerimizi almak zorundayız. Sanayi Bakanlığının boş durmadığını biliyoruz. Özellikle KOBİ’ler düzeyinde hazırlık yapıyor. Digital dönüşüm için 2000 KOBİ’yi bir proje altında geliştirmeyi hedeflediğini de biliyoruz.
Gelecekten yana umutlu olmak, dönüşen ekonomilere ayak uydurmamız için nitelikli bir iş gücünü yetiştirmemiz gerekiyor. Bu da eğitim kalitemizi artırmamız gerektiği gerçeğini dayatıyor. Eğer mavi ve beyaz yakalı çalışanlarımızın geleceğini düşüneceksek kapımıza dayanan metal yaka meselesini iyi anlamak ve çözüm üretmek zorundayız.
——————————————-
Kaynak:
https://fikircografyasi.com/node/1108