Eğer Suudi Petrol saldırısı ile ilgili ABD iddiaları doğruysa, yani saldırıyı İran yaptıysa, ABD bunu kanıtlamalıdır. Ancak kanıtlanması durumunda da bu durum ABD için tam bir mahcubiyet olacaktır.
Burada biraz hayal gücümüzü kullanarak, diğer bir alternatifi gündeme getirelim; Stealth uçak saldırısı.
Öyle ya bir saldırı var, önemli hasar var, fakat saldıran hava araçları tespit edilemiyor, herhangi bir angajman yapıldığına dair delil yok, uçuşlara ait herhangi bir kayıt henüz kamu oyuna açıklanamadı. Bu saldırı Stealth Uçak ile yapılmış olabilir mi? Bilmiyoruz, sadece şüphemizi ve dikkate değer bir olasılığı gündeme getirmiş olduk.
*****
Bircihan D. DİLEK
Suudi Arabistan teknoloji harikası hava savunma sistemleri ile erken ihbar sistemlerine milyarlarca dolar harcadı, fakat cruise (akıllı) füze ve dronlardan oluşan bir hava saldırısı ülkenin hava sahasına nüfuz etti, dünyanın en büyük petrol tesislerine önemli oranda hasar verdi.
Suudi Arabistan’da devlet petrol şirketi Aramco’ya ait iki büyük tesise yapılan saldırıları Yemen’deki Şii Husi milisler üstlendi, ancak ABD saldırıyı İran’ın düzenlediği konusunda ısrarcı. Tahran ise iddiaları reddetti. Suudi Petrol tesislerine saldırı olayını yazımızın sonraki bölümlerinde inceleyeceğiz, şimdi bu aşamaya gelene kadar bölgemizdeki meydana gelen diğer bazı hava angajmanlarına kısaca bir göz atalım.
ABD ve Rusya’nın Suriye bahanesiyle Ortadoğu’da konuşlanmasıyla birlikte, bölgemizde son yıllarda çok ilginç Hava Operasyonları yaşandı.
2012 Mayıs ayında Malatya’dan kalkan Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F-4 tipi uçak Hatay Samandağ’ın güneyinde Suriye tarafından düşürüldü.
Mayıs 2015’de Türkiye yenilediği angajman kuralları kapsamında sınır ihlali yapan Suriye’ye ait bir askeri helikopteri düşürdü. Kasım 2015 Suriye sınırında Türkiye hava sahasını ihlal eden SU-24 tipi bir Rus savaş uçağı, Türk F-16’ları tarafından düşürüldü.
2018 Eylül ayında, Rusya Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Hmeymim üssü yakınlarında 14 mürettebatıyla Elektronik Uçuş Görevi yapan IL-20 tipi uçağının Suriye S-200 savunma sisteminden fırlatılan bir füzeyle vurulduğu, İsrailli pilotların IL-20 uçağını Suriye hava savunma sisteminin bulunduğu bölgeye sürükleyip kalkan olarak kullandığını belirtti.
Temmuz 2019’da Kuzey Kıbrıs’ta Lefkoşa ile Girne arasındaki bölgeye, Suriye’den atıldığı değerlendirilen bir füze düştü.
İran Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvvetleri, ülkenin güneyindeki Hürmüzgan eyaletinde ABD Hava Kuvvetleri’ne ait RQ-4A Global Hawk insansız hava aracının, İran siber korsanları tarafından kontrol altına alınarak İran topraklarına indirildiğini iddia etti. ABD, orduya ait bir İHA’nın Hürmüz Boğazı civarında uluslararası hava sahasında İran füzesiyle düşürüldüğünü doğruladı.
Yukarıdaki hava olaylarının her biri ilginçliklerle dolu, bizim F-4 düşürüldüğünde Suriye uçağımızı düşürdüğünü kabul etti, ancak yanlışlıkla oldu dedi. Hatta uçağımızın Rus füzeleri tarafından düşürüldüğü bile seslendirildi.
Düşürülen SU-24 uçağının Türk makamlar tarafından dakikalarca GUARD kanalından yaptığı çağrıya reaksiyon göstermeyerek sınırımızı ihlal etmesi anlaşılması güç bir durumdu.
Suriye’nin Müttefiki Rus IL-20 uçağını düşürmesi, en ilginç olanlardan bir tanesiydi.
Kıbrıs’a Suriye’den atılan füzenin düşmesi, Suriye savunma sistemlerinin hedefi vuramadığını veya sahte bir hedefe kilitlendiğinin bir göstergesi olabilir miydi?
Bütün bu olayları birlikte değerlendirdiğimde bende yukarıda bahse konu olaylarda Rus sistemlerinin batılı silah sistemlerini kullanan ülkelerin elektronik karıştırmasına maruz kalmış olabileceği ihtimalini yaratmış, bu da Rus sistemleri hakkında kafamda bazı şüphelerin oluşmasına neden olmuştu.
Ancak diğer taraftan, ABD’ye ait ve 65.000 feet irtifaya kadar çıkabilen RQ-4A Global Hawk İnsansız Hava Aracının, İran siber korsanları tarafından kontrol altına alınarak İran topraklarına indirilmesi ve bununla birlikte denizden, karadan, havadan ve uzaydan en iyi şekilde korunan Suudi petrol tesislerinin dron ve akıllı füze saldırısı ile bombalanması, benim açımdan batı menşeli silah sistem teknolojisinin de sorgulanmasını gündeme getirmektedir.
Bu saldırı ile ilgili bütün bilgilerin ve resimlerin ABD kaynaklı olduğunu gözden kaçırmadan, açık kaynaklardan ABD ve Suudi Arabistan ile bölge ülkelerinin konuş kuruluşları ile uluslararası basında konuyla ilgili yorumlardan hareketle, Suudi Aramco petrol tesislerine yapılan Dron saldırısının neden önlenemediğine bakalım.
Yemen’de Husilerin kontrol altında bulundurduğu bölge ile bombalanan Suudi Aramco rafinerileri (Khurais, Abqaiq) arasındaki mesafe yaklaşık 1000 km. den fazla görünmektedir. Saldırıyı Husiler üstlenmekle birlikte, ABD’liler saldırının arkasında İran’ın olabileceğini iddia etmektedirler. Diğer bir görüş ile saldırının Irak’tan yapılmış olabileceği de dile getirilmektedir.
İran ve Suudi Arabistan çevresindeki hava sahası dünyada en iyi savunulan ve yoğun bir şekilde monitor edilen bölgesidir. Fakat buna rağmen bölgedeki savunma sistemleri 17 farklı dron ve akıllı füze hava saldırısına karşı koyamadı, başarısız oldu.
Saldırıda kullanılan akıllı füzelerin ilk tasarımının 1970’lerde Ruslar tarafından yapıldığı, İran tarafından bu ilk versiyona güncellemeler yapılarak daha yüksek teknoloji uygulandığına dair bilgiler ve iddialar bulunmaktadır.
Suudi Arabistan savunma sistemine bakıldığında İran ve Yemen’den gelecek saldırılara karşı koyacak şekilde 6 adet en son versiyon ABD yapımı Patriot sistemi ve Almanya yapımı Skyguard alçak irtifa uçaksavar sistemlerine sahip görünmektedir.
ABD’nin bölgede önemli bir askeri varlığı da bulunmaktadır. Bu askeri varlığın amacı bölgedeki ABD üslerini korumak, Basra Körfezini gemilerin geçişine açık tutmak ve Suudi petrol yataklarını İran ve Yemen’den gelebilecek saldırılara karşı korumaktır.
Suudi Arabistan savunma sistemlerine ilave olarak İran’dan gelebilecek saldırılara karşı Kuveyt, Katar ve Bahreyn’de esas görevleri İran’ı gözetlemek olan çok sayıda erken ihbar radarları bulunmaktadır.
Ayrıca bölgede 300 NM menzilli AEGIS hava savunma sistemi ile donatılmış ABD askeri gemileri bulunmaktadır. Bölgedeki ABD kara birlikleri de benzeri şekilde kısa menzilli uçaksavar sistemleri ile korunmaktadır.
Görünüşe göre, Suudi ve ABD füze savunma sistemlerinin fırlatılan füze ve dronları ne tespit edebildikleri ne de angaje olabildikleri anlaşılıyor. Saldırıda kullanılan dron ve akıllı füzelerin tespit edilmemek için çok alçak irtifadan uçtuğu ve Basra Körfezinde ABD ve Suudilerin radar sitemlerinin güçlü olduğu bölgelerin dışından uçtuğu tahmin edilmektedir.
Saldırı kısa sürede Yemen’deki Husi milisleri tarafından üstlenildi. İran ile bağlantısı olan Husiler, Suudilerin de parmağının olduğu beş yıllık Yemen iç savaşı sürecinde, Suudileri dron ve akıllı füzelerle hedef aldılar. Buna karşın, Suudi yetkililer ise son iki yıl içinde Yemen’den gelen saldırılara karşı başarı ile karşı koyduklarını, toplamda 230 füzeyi önlediklerini söylemektedirler.
ABD’li yetkililer olaydan sonra saldırının İran’dan geldiğini inandıklarını söylediler. Böyle bir saldırının savaş sebebi olabileceği nedeniyle ABD’lilerin bu anonsu yapıp yapmama konusunu Suudilere bıraktıkları ifade edilmektedir.
ABD’lilerin delil olarak ortaya koyduğu tek şeyin uydu resimleri olduğu görülmektedir, bu resimlere göre saldırının İran’dan geldiği iddia edilmektedir, ancak bu uydu resimlerinin de tam bir delil olamayacağını söyleyen uzmanlar da bulunmaktadır.
ABD tarafından kesin bir açıklama yapılmama sebebinin, Suudilerin yerel politik sebeplerden dolayı bu açıklamayı erteletmiş olabileceği yönünde bilgiler yabancı basında yer almaktadır.
Şimdi yukarıdaki bilgiler doğrultusunda Husiler tarafından üstlenilen dron ve akıllı füze saldırısını kendi tecrübemiz doğrultusunda değerlendirelim.
Saldırı eğer Yemen’den yapıldıysa, Husilerin veya onları destekleyen güçlerin çok iyi bir istihbarat çalışması yaparak Suudi ve ABD radarlarının kapsama alanını çok iyi incelediği, arazi şartlarından da yararlanarak, kapsama alanın altında kalan irtifaklarda rota belirledikleri anlaşılmaktadır.
Gerçekte kullanılan dron ve akıllı füzelerin her birinin radarlara yakalanacak büyüklükte RCS değeri bulunmaktadır. Bunun dışında, saldırıda kullanılan dron ve akıllı füzelerin önceden girilmiş planlı bir rotayı kullanarak yaklaşık 1000 km’lik menzili kat ettikleri görülmektedir. Bu da son derece gelişmiş bir teknolojinin kullanıldığını göstermektedir.
Radar dışında kalan diğer sensörler ve uydu monitor sistemleri tarafından herhangi bir tespitte bulunulamaması, gerekli tespit ve angajmanın yapılamaması ABD savunma teknolojisi adına oldukça düşündürücüdür.
Eğer saldırı ABD’nin iddia ettiği gibi İran’dan yapıldıysa, bu ABD için daha büyük bir mahcubiyet olacaktır.
Çünkü Basra körfezine bakan Suudi topraklarında Patriot ve Alman Uçaksavar Sistemi Skyguard ile Kuveyt, Bahreyn ve Katar’da bulunan ABD radarları ve Körfezde bulunan ABD gemi radar sistemleri ve uydu sensörleri ile İran’dan gelebilecek her türlü saldırıya karşı hava sahası gözetlenmektedir.
Böyle bir radar kaplaması altında İran’dan fırlatılan dron ve akıllı füzeler Basra Körfezinde deniz üzerini yalayarak da uçsa tespit edilmesi beklenirdi. Normal şartlarda bu duruma teknik bir açıklama getirmek mümkün görünmüyor.
Saldırı süresince İran tarafından Basra Körfezinin batısındaki ABD ve Körfez Ülkeleri radarlarına karıştırma yapılmış olabilir veya saldırının tamamının gece saatlerinde yani sabah 04:00’dan önce gerçekleştirildiği göz önüne alınırsa, en fazla bütün radarlar ve sensörlerin başındaki görevlilerin uykuya dalmış olabileceklerini söyleyebiliriz.
Böyle bile olsa bütün radar sistemlerinin kayıt yaptıklarını düşünürsek, eğer gerçekten herhangi bir karıştırma veya böyle bir saldırı varsa bu kayıtlardan çıkarılacak bilgilerle kanıtlanabilir.
Ancak, ABD ve Suudi radar sistemlerinin yaklaşan dron ve akıllı füzeleri tespit ettiğine veya füzeler hedefe vurmadan önce önlendiğine dair bir girişim yapıldığına dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır.
Eğer Suudi Petrol saldırısı ile ilgili ABD iddiaları doğruysa, yani saldırıyı İran yaptıysa, ABD bunu kanıtlamalıdır. Ancak kanıtlanması durumunda da bu durum ABD için tam bir mahcubiyet olacaktır.
Burada biraz hayal gücümüzü kullanarak, diğer bir alternatifi gündeme getirelim; Stealth uçak saldırısı.
Öyle ya bir saldırı var, önemli hasar var, fakat saldıran hava araçları tespit edilemiyor, herhangi bir angajman yapıldığına dair delil yok, uçuşlara ait herhangi bir kayıt henüz kamu oyuna açıklanamadı. Bu saldırı Stealth Uçak ile yapılmış olabilir mi? Bilmiyoruz, sadece şüphemizi ve dikkate değer bir olasılığı gündeme getirmiş olduk.
Peki bu saldırı görmezden gelinmiş olabilir mi? İran’a düzenlenecek bir saldırı için alt yapı oluşturuluyor olabilir mi? Tıpkı 2003 Irak Savaşında olduğu gibi gerçek olmayan delillerle, Irak’a saldırmak için yaratılan bahane gibi. Dikkate değer bir olasılık.
Sonuç olarak, bu olay büyük bir sorunun başlangıcını işaret etmektedir, önümüzdeki yıllar dünyadaki bütün ülkelerin mücadele edeceği dron savaşları döneminin başladığını göstermektedir, bütün ülkeler için bu saldırıdan çıkarılacak önemli dersler bulunmaktadır. Terör örgütlerinin akıllı füze ve dron teknolojisine erişimi, üretimi ve kullanımının son derece tehlikeli sonuçları olabileceği bu saldırı ile kanıtlanmıştır. Yapılacak etkili istihbarat çalışmalarıyla bu tip faaliyetler daha başlangıç safhasında engellenmelidir.
Kaynakça:
https://www.businessinsider.com/us-account-saudi-attack-embarrassing-failure-2019-9
https://www.asiatimes.com/2019/09/article/saudi-oil-facility-attacks-may-have-come-from-iraq/
https://www.businessinsider.com/saudi-oil-attack-us-says-e
———————————————————-
Kaynak: