Modern Zaman Dervişi: Ömer Lütfi Mete

Tam boy görmek için tıklayın.

Değerli Dostlar…

18 Kasım 2009 da çok değerli dostum, abim, fikir ve gönül insanı

Türk düşünce hayatının müstesna isimlerinden birini; kalemiyle, fikriyle, davasıyla, gönlüyle iz bırakmış Ömer Lütfi Mete’yi rahman ve rahim olan Allah’a yolcu ettiğimiz gündü.16 yıl onsuz geçmiş, Türk düşünce hayatı çoraklaşmıştır, yalnızca bir yazar, bir öğretmen, bir gazeteci ya da bir senarist değildi. O, çağdaş zamanların içinde kendi özünü kaybetmeden yürüyebilen nadir insanlardan biri; tam anlamıyla bir modern zaman dervişiydi.

Benim için Ömer Lütfi Mete şiirde kızımın ve binlerce kıza isim babası ‘Gülce’ şiirinin müellifi olan çağdaş Alperen Derviş Gazi, romanda “Çığlığın Ardı Çığlık”, Film’de “Deli Yüreğin sesi Kuşçu, Kurtlar vadisinin aklı selimi Ömer Baba’dır.

Onlarca eser, binlerce köşe yazarı Türk İslam Ülküsünün 20.yüzyıldaki yalın kılıç devrisidir. Cemiyet hayatında Rize Ülkü Ocaklarında Başkanlıktan ömrünün son döneminde dergâhı olmayan “Alperen Derviş Gaziliğe “yükselmiş ulu bir çınardır.

Hayatın İçinden Bir Derviş

Ömer Lütfi Mete, 1950 yılının Şubat ayında Rize’de dünyaya gelir. İlk ve orta öğrenimini yine memleketi Rize’de tamamlar. Çocuk yaşlarda Kur’an kurslarına devam eder; inancın, edebin, sözün ve gönlün terbiyesini daha o yıllarda içine sindirmeye başlar. Ardından İstanbul’un büyük hikâyesine karışır. İlk durağı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’dir; daha sonra Atatürk Eğitim Enstitüsü’ne geçer ve buradan mezun olarak edebiyat öğretmenliğine başlar.

Mete’nin hayatı, hiçbir döneminde sadece tek bir meslekle sınırlı kalmaz. Öğretmenlikten gazeteciliğe, dergicilikten senaristliğe, sohbet halkalarından gençlik seminerlerine kadar geniş bir yelpazede faaliyet gösterir. Fakat ne yaparsa yapsın, her cümlesinde, her duruşunda, her eserinde aynı çizgi görünür: Derviş tabiatı, vakur bir ruh ve Hak ile halk arasında kurulan sağlam bir köprü.

Onu tanıyan herkesin ortak ifadeyle söylediği gibi; inzivacı değildir. Dünyadan el etek çeken bir derviş değil; dünyanın içinde, insanlığın tam ortasında duran, fani ile baki arasındaki dengeyi hassas bir terazide tutabilen bir duruşun sahibidir.

Kalemi Sadakatiydi

Ömer Lütfi Mete’nin hayatında kalem bir araç değil, bir sırdaş, bir yoldaş, bir vazife idi.

Hastalık döneminde bile iyileşir iyileşmez yapacağı ilk işi “yarım kalan kitabına devam etmek” olarak ifade etmesi, onun kalemi nasıl bir nefes gibi gördüğünü anlatmaya yeter.

Yazdıkları geniş bir yelpazeye yayılır:

Hikâyeler, şiirler, makaleler, kültür ve medeniyet üzerine denemeler, televizyon dizileri için senaryolar…

Hamle, Yeni Düşünce ve Çağrışım Dergileri ile   Hergün, Sabah, Tercüman ve diğer gazetelerde köşe yazıları yazmış; güncel meselelerden tarihî referanslara, toplumsal çözülmelerden kültürel duyarlılıklara kadar pek çok konuda kalem oynatmıştır.

Onun yazılarını farklı kılan ise söylediklerinin arka planında ahlâkî bir tutarlılık, tasavvufî bir derinlik ve millî bir duyarlılık bulunmasıdır. Öyle ki, kendisi senaryo yazarlığını bile “asıl marifet değil” diye tanımlar. Yine de bu alanda bir misyon üstlenmiş; “0–12 yaş grubuna hitap eden aptal kutusunun içine irfan sokabilmek” için mücadele ettiğini söylemiştir.

Bu mücadele, Türk televizyon tarihinde iz bırakan iki karakterde ete kemiğe bürünür:

Kurtlar Vadisi’ndeki Ömer Baba ve Deli Yürek’teki Kuşçu.

Bu karakterler, Mete’nin gönlünden süzülüp ekranlara yansımış, bir neslin vicdanı hâline gelmiştir.

Bir Dava Adamı

Ömer Lütfi Mete’nin varoluş çizgisini belirleyen en temel özelliklerinden biri “dava adamı” oluşudur.

O, İslami kültür mirasından beslenen, tasavvuf neşvesinden ilham alan bir mütefekkirdir. Kendi ifadesiyle “Türk’ün yeni kızıl elması bilgi üretmektir. Bizler bilgi üretmeye mecburuz.” diyerek hem yol göstermiş hem de yürümüş bir gönül eridir.

Kültür Ocağı Vakfı ile olan bağı ise gönül bağlarının en güçlülerinden biriydi.2003 yılından vefatına kadar KOCAV seminerlerinde gençlere ders vermiş; “Küreselleşme Oyunu” derslerinde kendi davasını ve doğru bildiklerini büyük bir samimiyetle aktarmıştır. Davet edildiği her mekâna gitmeyi, bildiğini paylaşmayı, sözü dertliye ulaştırmayı bir sorumluluk bilmiştir.

Onun vatan anlayışı sadece coğrafyaya değil; kültüre, medeniyete, tarihe, dile ve dinin inceliklerine yaslanırdı. “Bu vatan bizim, ağyarlara teslim etmeyiz.” sözü, onun hem imanı hem aklı hem de şuurunu özetleyen bir çizgide durur.

Bir Gönül Ehli

Ömer Lütfi Mete’yi sevenler için o sadece bir yazar değil; bir hoca, bir ağabey, bir dost, bir gönül adamıydı.

İnsan sevmek onun mektebidir.

Yazdığı her eser, kurduğu her cümle, dokunduğu her gönül bu sevginin izlerini taşır.

Dervişlik anlayışı, dünya işlerinden kaçmak değil; dünya içinde sorumlulukla durmak, fakat kalben dünyanın ışıltısına kapılmamaktır.

Mete’nin hem yazılarında hem senaryolarında bu çizgiyi görmek mümkündür. Dünya ile iştigal eder; ama dünya sevgisine asla esir olmaz.

“Ölen Beden İmiş, Âşıklar Ölmez”

Ömer Lütfi Mete, 18 Kasım 2009’da geçirdiği kalp krizi sonucu hakkın rahmetine kavuştu.

Ardında bıraktığı eserler, yetiştirdiği talebeler, dokunduğu gönüller ve ekranlara yansıyan karakterler hâlâ yaşamaya devam ediyor.

Onu anlamak, biraz da memleketin derdini anlamaktır.

Çünkü Mete, bu memleketin derdini bin dermana değişmeyenlerdendi. Toplumsal duyarlılıklarımızı, kaybettiğimiz değerleri, unuttuğumuz incelikleri hatırlatmak için yazdı, anlattı, yol gösterdi.

Bugün onun yokluğunda bize düşen, bıraktığı emanete sahip çıkmak; yazılarını, fikirlerini, eserlerini okuyarak ve hatırlayarak onu hayırla yâd etmektir.

Son Söz

Ömer Lütfi Mete, bu toprakların yetiştirdiği müstesna mütefekkirlerden biridir.

İrade sahibi bir kalem, vakur bir mümin, gönlü halkına dönük bir dava adamı, tasavvufî inceliklerle yoğrulmuş bir derviştir.

Türk düşünce ve kültür hayatında müstesna bir yere sahip olan Ömer Lütfi Mete, yalnızca bir yazar, şair ve senarist olarak değil; aynı zamanda büyük bir gönül adamı, derin bir fikir işçisi ve örnek bir dava insanı olarak hafızalarımızda yaşamaya devam etmektedir. Onun eserleri, metinlerinin ötesinde; ahlaki duruşu, insanı merkeze alan bakışı ve milletine duyduğu sarsılmaz sevgi ile anlam kazanmıştır.

Ömer Lütfi Mete, Türk toplumunun ruh köklerine bağlı kalarak ürettiği eserlerde modern dünyanın açmazlarını, insanın içsel yolculuğunu ve inancın dönüştürücü gücünü ustalıkla işlemeyi başarmıştır. Romanları, senaryoları ve şiirleri bir yandan estetik bir zenginlik taşırken, diğer yandan okuyucuya ve izleyiciye güçlü bir manevi yöneliş sunmuştur. Onun kelimeleri; samimiyeti, vakarı ve sadeliği ile insanın kalbine dokunan birer rehber niteliğindedir.

Mete, hayatı boyunca hakikatin peşinden koşmayı, haksızlıklara karşı durmayı ve insanlığın iyiliği için üretmeyi bir görev bilmiştir. Edebî karakterini besleyen en büyük kaynak ise şüphesiz ki derin imanı, temiz kalbi ve yüksek insani duyarlılığı olmuştur. Yeri doldurulması zor bir mütefekkir, bir gönül eri ve bir bilge şahsiyetti.

Bugün onu rahmet, minnet ve hürmetle anarken; bıraktığı eserlerin ve fikirlerinin hâlâ yolumuzu aydınlattığını görmek büyük bir anlam taşımaktadır. Ömer Lütfi Mete, Türk kültür ve sanat dünyasına kazandırdığı değerlerle gönüllerde yaşamaya devam etmektedir. Onun bıraktığı miras, yalnızca bir edebiyat mirası değil; aynı zamanda bir ahlak, duruş ve sadakat mirasıdır.

Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Rabbimiz rahmetini üzerine yağdırsın.

Mekânı mekanların en güzeli, makamı âlî olsun.

Onu tanıyan, okuyan, dinleyen herkes bilir ki:

“Ölen beden imiş, âşıklar ölmez.”

Prof.Dr. Cemal ZEHİR

Yazar
Cemal ZEHİR

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen