Mübarek Bayramınız Kutlu, Mutlu, Huzurlu Olsun İnşallah…

Tam boy görmek için tıklayın.

“Bilgi ummandır” diyor Yusuf Has Hacip.  Her derde deva, her acıya şifa, her şeyin başı olan bilgi ile yola çıkmak gerek bu duruma göre.

 Ne yaparsanız yapın her işin bir başlangıcı var, onun da mutlaka ilk bilgisi…

Ama… Ama o bilgiye kavuşmak için de illa ki okumak gerekiyor. Nasıl okumak? Göz ile okumak, el ile, dil ile, gönül ile, akıl ile, ruh ile okumak.

Kitabı okumak, insan davranışlarını kitap gibi okumak, evren diliyle yazılanı, kâinat kitabını okumak, sonra da bildiklerini tekrar okuyup yazmak.

Bu okuma ve yazmanın sonunun olamayacağını, şu akan zamanın bir gün duracağını bilen bilge kişinin sadece her kitabını değil, her harfini bilgece tekrar tekrar okuyup yazıp, dönüp bir daha, bir daha yazması gerek…

Ya gönül bilgesi bilge kişinin yazdıkları, kitabî bilgiyi aşarak, o muhteşem bir gönül lisanı ile kalplere yazdığı o sırlarla dolu hikmet dediğimiz bilgi?

Ya bu bilgiyi keşfedenin halini okuyup yazmak?

Sadece küçük bir bilginin doğruluğunu ispat için ömrünü bu uğurda geçirenler, geceler, gündüzler boyu asıl bilmeceyi düşünüp kendini unutanlar;

 Koca evrende veya evrenlerde kendine bahşedilen bir noktacık dünya zamanını- bilginin sonsuzluğu karşısında ümitsizliğe kapılmadan- değerlendirmek için kendisini unutanlar…

İşte tam da bu noktada cahillik ve bilgelik karşımıza çıkıyor. Kim cahil, bilge kim?

Bilge kendini bilgi yoluna feda edip durmadan keşfeden, her keşiften sonra bir sonraki menzilin keşfine koşan, insanî vasıflardan melekliğe doğru artık bilmeden, bilmeden adeta uçan Âdemoğlu!

Neden korkar bilge Âdemoğlu?

Yanlış yola sapmaktan, adil olamamaktan, nefsine râm olmaktan çok korkar.

Şüphesizdir ki özellikle bir şeyden de çok ama çok korkar: Cehaletten ve cahil insanlardan korkar ve korkmalıdır da! Zira bilge Âdemoğlu cahil karşısında bilgisiyle, onun verdiği derinlik ve enginlikle mütevazıdır…

Ama cahil öyle midir? Cahilin cesaretinin sonu, bucağı yoktur, tarif etmeye kalkılsa diyecek çok fazla söz de yoktur.

Aziz Dostlar,

Bir bakalım hemen, bu konuda bilgeler bilgesi Ahmet Yesevî Üstat Divan- Hikmet adlı o muhteşem eserinde ne diyor yüz yıllar ötesinden:

“Cahillerden duyulmaz iyi bir söz, imkânsız.”

O güzelim deyişlerinden birinde de şöyle sesleniyor:

“Hâl diliyle ben nice görülmezi söyledim,

 Hakikatli söz ile, câhili redd eyledim.”

Burada cahillikten kasıt nedir diye sorarsak: Kast edilen okullu olmamak mıdır?

Yoksa… Bütün bunların çok ötesinde cahil hal dilinden anlamayan, gönül dilini çözemeyen, hikmeti yok sayan mıdır?

Ve…

Bilgili kimdir? Bilge kimdir, hikmet sahibi kimdir?

Yani bilgili mürekkep yalayıp mektepli, medreseli olmak mıdır?

Bilge, hikmet sahibi ol kişi de evrenleri “hal dili” ile okuyup sırrına mı varan mıdır?

Bir soru daha:

Gönül mektebini bitirip ilahi aşkın sırrına eren gönüldaş gönül kırar mı ister mektepli ister alaylı olsun? Bu olağanüstü hikmeti ruhunda meczettikten sonra dilinden, elinden ve belinden yaratılmışa bir zarar gelir mi?

Yine yüzyıllar ötesine dönelim:

Ünlü “Kutadgu Bilig” adlı eserinde Yusuf Has Hacib dönemin hükümdarına seslenirken diyor ki:

“Ey hükümdar, dinle, bilgisi deryalar gibi derin olan insan ne der: bilgi ile hareket et, yüzün güler.”

“Bilgi bir denizdir, onun ucu bucağı, dibi yoktur; serçe alsa alsa bundan ağzına ne kadar su alabilir.”(1)

Evet, bilgi böylesi muhteşem bir hazinedir. Öylesine kıymetlidir ki ondan bir an dahi ayrılmak bilgeye göre her şeyini kaybetmek ile birdir.

Bu konuda ne güzel diyor Üstat:

“Ey bilgisi derin olan, ölüm bu iki zevki benden aldıktan sonra dünya neye gerek!”

“Derin bilgili insan ne der, dinle; işte sana nasihat veriyor, ey taş kalpli.”

Aziz Dostlar,

“Taş kalpli” deyince aklımıza ünlü Halife Hişam geldi.

Hişam’a”  taş kalpli” dememiz taşları incitmiştir, dillerini bilebilsek kim bilir bize neler neler söylerdi.

Hişam, yaptığı vahim adaletsizliklere, zulme karşı isyan eden İmam Zeyd’i öldürtür, mezarından naaşını çıkartır, Kufe meydanında astırır. Bir müddet orada bıraktırır öylece.

Bu azgın zalimlik Halife Hişam’ın nefretini ve hıncını söndürememiştir: Verdiği emir ile İmam Zeyd’in naaşı yakılıp külleri rüzgâra verilir.

Hişam’a yaranmak isteyen Arap şairleri bu dehşet verici hadiseye şiirler döktürürler:

“Sizin Zeyd’i bir hurma kütüğüne astık,

Hiç gördünüz mü Hak yolunda olanın hurma kütüğüne asıldığını?”

Şehit İmam Zeyd de şairdir, savaşa gitmeden evvel o da bir şiir yazmıştır başına gelecekleri hissedip:

“Erken Kalktım, ölüm beni korkutuyor,

Sanki hayat sahnesinden ayrılmışım…

Ona cevap verdim:

“Ey ölüm, sen bir pınarsın,

Elbet ben de senden bir bardak içeceğim.”

Aziz Dostlar,

Cahil ve zalimlikte sınır tanımayan Halife Hişam zulmüne isyan eden bilge, alim gencecik bir insanı katletmiş ve naaşına bile olmadık işkenceyi yapmıştır…

Pekiyi kimdir bu genç?

Bu genç Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in torunudur… Yani Kerbela şehidinin torunu şehit İmam Zeyd’dir…

Halifelik gibi bir makama gelen, hikmet ve derinliğinden nasibini almamak için elinden geleni yapıp nefsinin azgınlığıyla sarhoş olan bu cahil zalimliğin en tepesine çıkıp ehli beyti yok etmek için elinden geleni yapmıştır…

Sonunu merak edenler Prof. Dr. Ebu Zehra’nın “Mezhepler Tarihi” adlı eserinden bakabilirler.

Küçük bir ip ucu: Okurken insanın tüyleri diken diken oluyor!

Emeviler sadece Ehli Beyte mi yapmışlar bu zulmü?

Elbette hayır! Orta Asya’yı boydan boya kana bulayıp yüzbinlerce Türk’ü kafir deyip katlederek Buhara, Semerkant, Taşkent ve diğer Türk şehirlerini yağmalayıp taş üstünde taş bırakmamışlar.

Cürcan ve Talkan katliamları sınır tanımaz zalimliklerle doludur…

Aziz Dostlar,

Şimdi bizden çok farklı bu kültürün torunları aramızda. İnsana, kadına, kız çocuklarına, insan haklarına, tabiata ve hukuka, adalete bakışları son derece farklı olan bu insanlar bir an evvel kendi ülkelerine dönüp kendi ülkelerinde huzura kavuşmalı ki biz de Sevgili Türkiye’mizde huzur bulalım…

Zira Türk’ün İslam anlayışı son derece zarif, naif ve bilgelikle, hikmetle dolu…

Duamız o ki Sevgili Türkiye’miz ve Türk Dünyası, mavi gezegenimiz, şu muhteşem evrenimiz daha nice nice mutlu, kutlu huzurlu bayramlar yaşasın.

Ekte NASA’nın çektiği muhteşem uzay fotoğraflarından bir ikisi,

Şah İsmail döneminden şaheser minyatürler,

Emir Timur’dan güzel örnekler var, gözümüz de bayram etsin istedik!

Hayra karşı geliniz Efendim…

Suzan ÇATALOLUK

Yazar
Suzan ÇATALOLUK

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen