Mudurnu’ya Doğru – Yasin Şen Anlatıyor

Tam boy görmek için tıklayın.

Mudurnu’yu geziyoruz. Bir sakinlik ve sessizlik var.

Mudurnu’da mazinin hazin izlerine dokunuyor bakışlar. Eski evler şu varlık diyarından yokluğa iyice dönmüş gibi.

Önce Kanuni Sultan Süleyman Camii’ne gittik. Burada Abdullah Rüşdî Efendi, Halil Rahmi Efendi ve diğer zevatın sandukalarının bulunduğu türbeyi ziyaret ettik. Sonra caminin içinde kaldık bir süre. Hazireyi ziyaret edip mezar taşlarını okuduk.

Buradan yürüyerek Yıldırım Beyazıt Hamamı’na geldik sonra. Hamamın içini de gezdik. Bu arada Necati Abi ile Mudurnu’da Yıldırım Beyazıt’ın yaptığı eserler üzerine konuşuyorduk. Sonra İmaret olduğunu tahmin ettiğimiz bir yapının çevresini dolaştık. İçeride kocama bir konak vardı. Burası bir işletmeymiş.

Bir ev dikkatimizi çekti. Bir yanı yıkılmış, bir yanı ayakta. Biraz daha ayakta durayım der gibi zamana direniyordu. İçeride duvarda asılı bir çerçeve görülüyordu. Necati Abi ile evi seyrettik biraz.

Ev ne hatıralar barındırıyordu içinde kim bilir! Hatıraları, maziyi, evin bulunduğu İmaret Sokağı’nı düşündüm. Onca hatıranın gönlüme dolmasına izin verdim. İnsan bir tuhaf oluyor. İçi yaşanmış zamanlarla doluyor.

Buradan Yıldırım Beyazıt Camii’ne geldik. Bu tarihî caminin içinde biraz kaldık. Ben hâlâ Yıldırım Beyazıt Han ve Bolu mevzuunu düşünüyordum. Gerede’den Bolu’ya, Eskiçağa’dan Mudurnu’ya onca yere eser yaptıran Yıldırım Han’ın şu memlekete ettiği güzelim hizmetler bu zamana kadar bir kitap hâline gelmemiş. Şaşırmamak mümkün değil.

Sonra uzun uzun Mudurnu sokaklarında yürüdük. Sessiz ve sakin caddelerde kimsecikler yoktu. Mudurnu sakindi. Bu sessizliği dinledik. Çarşıda tenekelerden özellikle eski sobaların minyatürünü yapan bir esnafla konuştuk. Biraz da sohbet ettik. Ondan Mudurnu’yla ilgili birkaç kitap aldım.

Yürümeye devam ettik. Bir evin yanından geçerken kuş sesleri geliyordu içeriden. Eski bir evdi. İçeride kafesler vardı. Cıvıl cıvıldı evin içi. Biraz kuş seslerini dinledik.

Saat kulesine çıkarken bahçesinde kazların, tavukların olduğu bir evin önünde durduk. Bahçede bir de kocaman ceviz ağacı vardı. Bir sincap geziyordu dallarında. Biraz da onu seyrettik.

Mudurnu’da, bu sakinlikle insanların yerini hatıralar almış gibiydi.

Doruk Türbe diye anılan bir türbeyi ziyaret edip oradan Mudurnu’yu seyrettik. Nefis bir manzarası vardı şehrin.

Buradan sonra Şeyhü’l-Ümran hazretlerini ve Fahreddin Rûmî’yi ziyaret ettik. Burası yüksek bir tepe üzerinde bulunuyor. Mudurnu’yu seyrettik uzun uzun. Bir banka oturup bir şeyler yiyelim dedik. Yanımızda çayımız da vardı. O sırada Bolu’dan türbe ziyareti için gelen İlker Bey ve annesiyle oturup muhabbet ettik. İlker Bey, Necati Abi’nin tanıdığıymış. Biz bu tesadüfe oldukça şaşırdık. Sen Bolu’dan kalk, Mudurnu’ya gel. Şeyhü’l-Ümran Tepesi’ne çık. Burada otur muhabbet et. Nasip böyle bir şey demek ki…

Gün akşama kavuşuyordu. İçinde tatlı bir hüzün olan bir hava vardı. Yavaş yavaş Bolu’ya doğru yola çıktık. Mudurnu, bu güzelim memleket bize bugün huzuru tattırmıştı. Onda birçok mânevî değerin saklı olduğunu biliyorum. Mudurnu, kendindeki kıymetleri sezip anlayabilecek bir gönül bekliyor.

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen