Mustafa Çalık’ın Muazzez Hatırasına Hürmetin Bir Nişanesi Olarak  – Sait Ebinç’in Kaleminden

Tam boy görmek için tıklayın.

Dün Türküye Günlüğü Dergisinin kurucusu rahmetli Mustafa Çalık’ın ölümünün ikinci yıldönümüydü. Dostları kardeşleri yazar kadrosu sevenleri rahmetli Mustafa Çalık ı anlattılar. Ben de konuşmaları iki buçuk saat boyunca ekrandan dinledim. O toplantının fiziksel mesafe olarak uzağında olsam bile zihinsel mesafe olarak Türkiye Günlüğü Dergisi bizim fikir muhitimizi inşa edilmesinde çok önemli irfan ocağıydı. Bu nedenle derginin kurucusu rahmetli   Mustafa Çalık’a hürmetin bir nişânesi olarak bu yazıyı kaleme aldım.

Rahmetli Mustafa Çalık bütün mazi hazinelerimizin en gür soluğuydu. O’nun şahsiyetini yapan hususların en başında gelen meziyeti kafası ve yüreği bin yıllık Türk milletinin uğultulu kovanı gibi behresi karihası üst düzey bereketli bir zekaydı. O nefsinde Türk milletinin bütün hasletlerini yaşatan büyük değerimizdi. O cedlerimizden kalma mukaddes mirasın her şubesinden şuurun payına düşen fikri hisseyi bir miras yedici gibi değil bizzat ve bilfiil aklen sindirip kendi aklıyla temellük etmişti.

Mustafa Çalık bu medeniyetin fikri hisselerinin sadık murisi olarak bu değerleri kişiliğinde kimliğinde bir şahsiyet çizgisi haline getirmiş bir değerdi. O sadece bu milletin fikri hasletlerini değil aynı zamanda bu medeniyetin hislerinin de en büyük sahiplerinden biriydi. Bu yönüyle de bir duygu adamıydı. Bana öyle geliyor ki Türkülere meftun olmasının sebebi de buydu.

O bilgiyi, ışığı sadece dışından almış değildi, aklen ve kalben sindirmiş ayrıca dışarıya verir hale getiren bir adamdı. Hatta bilgi ve birikimi bazen kendi benliğine sığmayıp taştığı için vecd içinde ifade kudretiyle konuşurdu. Dün anma toplantısında Cengiz Aydoğdu Bey rahmetli için “O bildiğini tam bilen adamdı” diye rahmetliyi tavsif ederken bana göre rahmetli Mustafa Çalık’ı en ihata eden cümleyi kurdu. Osmanlı Tarihi Cumhuriyet tarihi ile ilgili bir konuyu bazen gün gün kronolojik sırası   şaşmadan anlatırdı.  Mustafa Çalık bizim tarafın dağınık bütün düşüncelerini Türkiye Günlüğü’nün irfan muhitinde topladı.

Türkülere meftundu. Fikir bakımından entelektüel kudrete sahip düşünsel ve zihinsel bir konfora sahipti. O’nun sohbeti sadece Türküye Günlüğü’nde kurduğu sofralarla sınırlı değildi O nu dinlemek zihinsel haz ve lezzet bakımından da ayrı bir his ve fikir ziyafeti sayılırdı.

1990 yılların başından itibaren Türkiye Günlüğü Dergisi’nin neredeyse hiçbir sayısını kaçırmadan derginin sıkı okuyucusu ve takipçisiydim. Türkiye Günlüğü Dergisi benim için bir fikir ve medeniyet muhitiydi.  Bir ara Polemik ismiyle beş altı sayı devam eden bir dergi de çıkardı. Ankara’da kendisini bir iki kez ziyaret ettim. Ondan sonra tekrar mülaki olmak nasip olmadı. Fakat telefonda zaman zaman arıyordum. Bir gün telefon açtım “Abi nerdesin diye sordum. “Mağrip vakti kendimi kırlara vurdum dedi” Bu cümleyi o kadar ahenkle söyledi ki ben de bu cümleyi bir şekerleme gibi dimağımda dönderip durdum. Bana bir saat boyunca “Bala sarhoş Türküsü” nün nağmesi ve manası üzerine adeta bu uzun havanın bütün grafiğini çizdi. O’nun bana göre en maruf yönü düşünce içinde yeni bağlar ve bağlantılar kurma konusunda sahip olduğu zihinsel meziyetiydi. Şimdi düşünüyorum da; o zengin muhayyilesinde Türkülere meftun gönlü kim bilir hangi uzak ve sırlı âlemin gayri iradi hatırlanışıyla gönlünü o ses dalgalarına iliştirip vatanı baştan başa bir yürek çarpıntısı haline getiriyordu. O’nun içinden taşan coşkun gür hasret sanki Kelkit’n kırlarında bir kayanın böğründen çıkan dağ pınarı gibi ruhuna nasıl serinlik veriyorsa Türküler de onun ruhuna öyle inşirah veriyordu. Çünkü o Türkülerin hususi feyzini bilerek tadanlardan biriydi.  Dün anma toplantısında onun çok sevdiği Türkülerden biri olan “Aşan bilir karlı dağın ardını, Çeken bilir ayrılığın derdini” söylendi.  Bu Türkü’nün dokunaklı yürek ezilişleri, yakıcı tadı boğazıma bir alev gibi düğümlendi.  Seni anlatan yine senin son sözünden başka bütün sözler hükümsüz kaldı. “O yorgun başımı anamın dizlerinin dibine koyun” demiştin. Bu sözün ömür bağının en yakıcı Türküsüydü bizi alıp götürüp bir gam bağının ortasına bıraktı. Şimdi yorgun başın o çok sevdiğin ananın dizlerinde uyusun. Susamış ruhuna Kelkit vadisinin serin rüzgarları dolsun. Son iki yıldır ne büyük ziyanlara maruz kalıyoruz. Mustafa Çalık, Nihat Genç sizi rahmet hürmet ve muhabbetle yad ediyorum. Rahmeten vasia

[i] Doç.Dr., Van 100. Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yazar
Sait EBİNÇ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen