Bir buğday tanesini, bir pirinç tanesini, hatta bir ekmek kırıntısını bile ziyan etmemek…
Bu, sadece bir alışkanlık değil; insanın yeryüzündeki varoluş gayesine, yaratılışındaki emanete verdiği değerin göstergesidir.
Her lokmada alın teri, her tanede bir hayat hikâyesi vardır.
O yüzden, soframızdaki nimeti paylaşmak, hem şükrümüzün hem de insanlığımızın bir yansımasıdır.
Elimizdekini insanlarla, hayvanlarla, hatta toprağın sessiz canlılarıyla paylaşmak; kalbin inceliğini, imanın derinliğini gösterir.
İslam ahlakı bize öğretir ki, nimet sadece bizim değildir; o, tüm toplumun bize emanet edilen ortak payıdır. Kur’an’ın şu çağrısı da bu bilinci özetler:
“Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf 7/31)
Bu ayet, bize tüketimde ölçülü olmayı, sahip olduklarımızı adaletle ve şefkatle kullanmayı hatırlatır.
Aile, bu anlayışın kök saldığı ilk yerdir. Çocuklarımıza kazandırmamız gereken en önemli değerlerden biri, nimete saygı, tüketimde denge ve israf etmeme bilincidir.
Zira insanın nimete bakışı, onun kalbini, ahlakını ve dünyayı anlama biçimini şekillendirir.
Toplumun huzuru, bireyin lokmasına duyduğu saygıyla başlar; insanlığın geleceği ise, kaynaklara gösterdiği merhametle yeşerir.