O, Türk Şiirinin Son Dönem Şahdamarlarındandı – Mehmet Güneş’in Kaleminden

Tam boy görmek için tıklayın.

O; Türk diline, Türk kültürüne ve Türk Dünyası’na büyük hizmetleri dokunan;

Ben Altay dağlarından koparak geldim

Yüreğimde Türkistan’dan bin bir nakış var

Çok şükür aslım da neslim de belli

Türk’üm, Müslümanım o dağlar kadar

Ben Türkmen’im, Özbek’im, Kazak’ım, Kırgız’ım ben

Azerbaycan Türkleriyle aynı kandanım

Kıpçakları, Uygurları aşkla duyanlardanım

Ben ki Tatarlardan, Gagavuzlardan

Çuvaşlardan, Bozkurtlardan, Oğuzlardanım.”

diyen, hâlis bir Türk, kâmil bir mü’min, kadim bir Türk milliyetçisi, samîmi bir vatanperver ve medeniyet değerlerimizin hâdimi olarak gök kubbede bir değil birçok hoş sadâ bıraktı.

O; “Anamızın ağzımızdaki ak sütü” olan güzel Türkçemizi şiirlerinde çok nâzenin bir biçimde kullandı ve

Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik

Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden

Martılar konuyor omuzlarıma

Gözlerin İstanbul oluyor birden

 

Akşamlardan, gecelerden senden uzağım

Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen

Durgun sular gibi azalacağım

Bir gün birdenbire çıkıp gelmesen

dizeleriyle hissiyâtını çok duygulu ve unutulmaz mısralarla kaleme aldı.

O; “Dîn ü devlet mülk ü millet” aşkını her şeyin üstünde tutarken;

 

“Ben Antepliyim, Şahin’im ağam.

Mavzer omuzuma yük.

Ben yumruklarımla dövüşeceğim.

Yumruklarım memleket kadar büyük.”

mısralarıyla Türk’ün mücâdele azmini anlattı ve inandığı doğruları hiç kimseden çekinmeden, sözlerini eğip bükmeden dosdoğru ortaya koydu.

O; vatan gibi kutsal, ekmek gibi mübârek, Türkçe gibi leziz, su gibi aziz, gün ışığı gibi tertemiz, gökyüzü kadar engin bir yüreğin sahibi olan analarımız için;

Ne güzel hayatı analarla yaşamak

Yürekleri temiz, alınları ak

Duyguları bile haramdan uzak

Sıcak analar bilirim.

 

Yurdumuzun, yuvamızın orta direği

Dünyadaki varlıkların en mübareği

Elimize diken batsa yüreği;

Yanacak analar bilirim.

 

 

Bendedir öksüzlerin çektiği çile

Gözyaşımı oya yaptım mendile.

Ağlasam sesimi yattığı yerden bile

Duyacak analar bilirim...”

şiirini yazarak, insanımızın yüreğindeki anne sevgisini damıtılmış dizelerle şâhikalaştırdı.

O; “Yalnızlık”, “Duvak”, “Seninle” ve “Harman” isimli şiir kitapları; “Türkistan Türkistan” ve “Üsküpten Kosova’ya” isimli eserleri ve zihinlerde iz bırakan esir Türk illerine dâir;

Bizim türkümüzde gurbet var artık.

Hasret var, yürek var, toprak var balam

Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar

Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları’na dek uzar

Kim demiş vatanımız Edirne’den Kars’a kadar.

 

Kerkük’te kurşunlar ansızın bizi vurur

Sürüklenir sokaklarda başsız cesetlerimiz

Zulüm bir hançer gibi içimize oturur

Bir mağara devrinden arta kalan insanlar

Kerkük’te kan kusturur…

 

Uzar gider bir sessizlik içinde

Bir uçtan bir uca Türkistan toprakları

Beyaz altın dediğimiz pamuk tarlalarına

Çöreklenir yedi başlı kızıl yılan

Baş kaldırsa esârete yeni bir Osman Batur Han

Bebekler bile vurulur beşiklerinde

Kana boyanır Türkistan.

dizelerini yazdı, yıllar yılı Türklüğü ve Tûran ülküsünü gönüllerde bayraklaştırdı…

O; gönül seferberliğini Yesevî erenlerinin irfanıyla,

Yeniden cemre gibi düşmek toprağa

Yeniden haram etmek gece gündüz uykuyu…

Yûnus Emre gibi atsız-pusatsız

Yeniden fethetmek Anadolu’yu.

diyerek kıt’a kıt’a terennüm etti ve Anadolu’nun çektiği çileleri, “ölüm yataklarında ne doktor yüzü ne ilaç gören hastalarının” dertlerini ve öz vatanında gurbeti yaşamanın elemini de

Gittim, yiğitçe döğüştüm gazâ meydanlarında

Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç…

Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara

Barışta düştü üstüme gölge gölge haç…

Ben Anadoluyum, acılı, mahzun;

Bende bitmez tükenmez dert kulaç kulaç…”

diyen beyitlerle, en hüzünlü gerçekleri çok çarpıcı ifâdelerle anlattı.

O; kelimelerin tarifte âciz kaldığı “üç harf – beş nokta” diye vasfedilen ve “lambada titreyen alevi üşüten” duyguları;

Sözde senden kaçıyorum dolu dizgin atlarla

Bazen sessiz sevdasın ipekten kanatlarla

Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla

Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarda

Adını yazıyorum bulduğun fırsatlarla

Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla

Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla

Sözde senden kaçıyorum dolu dizgin atlarla…

 

Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n’emsin?

Bâzen kız kardeşimsin, bâzen öp öz annemsin

Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin

Eksilmeyen çilemsin

Orada ufuk çizgim, burda yanım yöremsin

Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin

Çaresizim çaremsin

Şaşırdım kaldım işteBilmem ki n’emsin?

 

çok lirik mısrâlarla kaleme aldı…

O; “Gittikçe Artan Yalnızlığımız’a” yeni bir yalnızlık eklerken, eserleri ve gönül zenginliğiyle gönüllerimize taht kurdu ve şâir, yazar, fikir adamı olarak Türk edebiyatının ve düşünce dünyamızın mümtaz şahsiyetleri arasında yer aldı. O;

“Bir Peygamber sofrasıydı soframız:

Biraz tandır ekmeği, biraz çökelik…

Yoksulluğunla da bağlandım kaldım sana

Mecnunlar gibi üstelik.  

Türkiye’m! Hasretim! Kınalı türküm!..

İçiçe güzellik, uç uca kahır

Yüreğimi bin parçaya bölseler

Her parçası yine seni çağrışır.”

dedi ve şiir tadında bir ömür yaşadı, hayatı şiirlerinden daha duygulu, şiirleri hayatından daha güzel ve daha anlamlıydı…

O, 28 Eylül 2025 günü;

Gelir bir bir, gider bir bir, kalır BİR,

Gelen gider, giden gelmez bu bir sır…

hükmünce fânî dünyadaki misâfirliğini tamamladı ve emânetini “Sonsuzluğuın Sâhibi”ne teslîm etmek için Bâkî Âlem’e sefere çıkan “Sessiz Gemi”ye bindi,..

Ve Türk şiirinin son dönem şahdamarlarından Yavuz Bülent Bâkiler de dünya sürgünü tamamladı, Âlem-i Cemâl’e vuslat için Hakk’a yürüdü.

Yüce Rabbimiz rahmet ve mağfiretiyle, Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm’da şefkat ve şefâatiyle sarıp sarmalasın. Rûh-i revânı şâd ü handân, mekânı Cennet, makâmı âlî olsun. …

Azîz rûhu için el-Fâtiha…

28 Eylül 2025

                              

Dr. Mehmet GÜNEŞ

Yazar
Mehmet GÜNEŞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen