“Onlar” “Biz” Anlayışı

Türk siyaset sahnesinde yıllardır var olan kemikleşmiş bir anlayışa vurgu yapmak istiyorum bu yazımda…

Ülkemizi ekonomi ve demokrasi alanında yıllardır yerinde saydıran çürümüş bir anlayışı içimiz burkularak, ideallerimiz körelmiş bir vaziyette istem dışı takip ediyoruz ne yazık ki…

Toplum yani millet olarak hep “liyakat” değil “aidiyet” anlayışı ile karşı karşıya yaşadık. Bunu topluma benimsetenler siyasetçilerin kendi bencil çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri nedeniyledir. Öyle bir “onlar” “biz” kör dövüşü sahnesi yarattılar ki, insanımız gözünü açıp “neler oluyor bu ülkede?” sorusunu bile sormaktan imtina eder hale geldi.

“Alnı secdeye değenden bize zarar gelmez” anlayışının gerçek yüzünü 15 Temmuz’da başımıza bomba yağdırdıklarında ancak anladık. Demek ki siyaset içinde “biz” anlayışının da bölündüğünü geç de olsa fark edebildik.

Koltuk ve çıkar çatışmasının en belirgin örneği bu olsa gerek. Yıllarca kurdukları devlet kadrolarının bir hainlik kadrosu olduğunu silahlar patlayınca görebildik.

“Düşmanlaştırma” ve “ötekileştirme” siyasetinin toplumun bütün uzuvlarına sirayet ettiğini sezebilen insanlarımızın sesleri ne yazık ki cılız çıktı ya da özellikle cılız çıkarıldı. Bu ötekileştirme siyasetine hele bir de yargının bulaştırılması demokratik anlayışımızın da yerlere düşmesine sebep oldu. Bu anlayışın liyakatsiz kişilerce yürütülmesi ister istemez bizleri bir karamsarlık yoluna itti.

“Biz-Onlar” ayrımının kamu kurumlarına kadar indirilmesi milli birliğimizin tahribatına neden olmuyor mu? Bu tahribat da bize siyasi, ekonomik ve kültürel bir boşluk yaratmıyor mu? Bu boşluğu doldurmak için toplum olarak yıllarımızı harcamayacak mıyız?

Bu sorulara elbette siyaset sahnesindeki şahsiyetler kendilerine göre demagoji yapıp cevap vereceklerdir ama tarihi bir sorumluluğu da üstlenmeyecekleri muhakkak.

“Biz-onlar” üzerinden işleyen bu sistem; karar kalitesini düşürüyor, yönetim hatalarını artırıyor, kamu kaynaklarında zarar-israf yaratıyor, devlet kapasitesini zayıflatıyor.

Şunu açıklıkla ifade etmeliyiz ki: Bugün Türkiye’de; ekonomi yönetimdeki tutarsızlıklar, kurumlardaki itibar zedelenmesi, bürokratik verimsizlik, eğitim ve sağlıktaki kalite kaybı gibi sorunların önemli nedeni liyakat erozyonunun yapısal sonucudur…

Bu erezyon durdurulamazsa eğer bizleri de derin okyanuslara sürükleyeceği muhakkaktır.

Bunu durduracak olan da geleceğimizi inşa edecek olan genç nesil olsa gerek. Siyaset sahnesinde yıllarca kaşarlaşmış, gözü çıkardan başka hiçbir şeyi görmeyen işkembe-i kübra anlayışında olan tiplerden zaten bir medet ummuyoruz.

Yazar
Cemal ŞAFAK

Cemal ŞAFAK 1952 yılında Ardahan ili, Çıldır ilçesi, Aşık Şenlik köyünde dünyaya geldi. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Kars’ta tamamladı. Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsünden mezun oldu. Eskişehir Anadolu Ünive... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen