Ortodoks Hıristiyan Urum Türkleri

Ukrayna’nın Azak Denizi kıyılarındaki yerleşim birimlerinde ve yoğun olarak da Ukrayna’nın Donetsk eyaletinin Mariupol kentine bağlı yirmi dokuz köyde yaşamaktadırlar. Kazakistan’ın Kentav şehrinde ve Gürcistan’da da Urum Türkleri bulunuyor. Ukrayna’da şimdiki nüfusları doksan bin civarında. Gürcistan’da ise otuz bin kadar Urum Türkünün varlığı bilinmektedir. Azak Denizi’nin Rusya’ya bağlı tarafında, Kuban’da, Ermenistan’da ve Kırım’da az sayıda Urum Türkü varlığını koruyor. Anadolu’nun kuzeydoğusunda yaşayan Urumlar ise 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı patlak verince Ruslar tarafından daha yukarılara göçürülüyorlar. Ukrayna’daki Urum Türkü ailelerin bazısı bu nedenle Anadolu’dan gitme ailelerdir. Urum Türkleri (Slav dillerini konuşmayan diğer Hıristiyanlarla birlikte) Çariçe II. Yekaterina’nın 1779 yılındaki fermanıyla Kırım’dan çıkartılarak Ukrayna’nın içlerine sürülüyorlar. (Kırım Hanlığı 19 Nisan 1783 yılında Çariçe II. Yekaterina’nın manifestosuyla ortadan kaldırılıp Rusya’ya ilhak ediliyor.) Bu sebeple Urum toplumunun hâfızası 1780 yılından başlıyor. Urumlar bu tarihten öncesine dair hiçbir sözlü hâfızaya sahip değiller. Ukrayna’nın iç bölgelerinde tutunamayan Urum Türkleri daha sonrasında Azak Denizi kıyılarına göç ediyorlar. Buralarda kurdukları köylere genellikle Kırım’dan çıkıp geldikleri köylerin adlarını veriyorlar. Beşev, Kermençik, Bagatır, Ulaklı, Karakuba, Eski Kırım gibi yerleşim birimlerine sahipler. Ailelerin soyadları da onların kökenlerini açığa vuruyor: Arabacı, Bıçakcı, Karaköz, Çepni, Özbek, Nogay, Tatar, Oguzov, Sağırova, Karasakal, Efendi, Tırnaksız, Kilim, Balcı, Üsküdar, Yakupoğlu, Beyata, Konakbey, Kotlubey, Temirbek gibi. Urum Türkleri Ortodoks Hıristiyan. Etnik yapıları Türk boylarının karışımından oluşuyor. Kıpçak-Tatar-Oğuz melezi oldukları söylenebilir. Konuştukları Türkçe hem Kırım Tatar Türkçesine hem de Türkiye Türkçesine çok yakın. Sovyetler Birliği döneminde onlara Greko-Tatar adı verilmiş fakat onlar kendilerine Urum diyorlar; nitekim Greko-Tatar adlandırması Rusların dayattığı maksatlı bir tanımlamadır. Urum Türklerinin folklor unsurları Anadolu folkloruna büyük yakınlık gösteriyor. Köroğlu ve Arzu ile Kamber gibi halk hikâyeleri var. Urum köylerinde derlemeler yapan Erdoğan Altınkaynak onlara Bazaryan (Bezirgân) dendiğini belirtiyor. Bu ifade Urum Türklerinin eskiden (Kırım’da iken) çerçi, pazarcı, kervancı ve tüccar olduklarına işaret ediyor.

Farklı coğrafyalarda yaşıyor olsalar bile Türkçenin aynı şivesiyle konuşuyorlar. Osman Uyanık, Urumların, Kırım’daki Kıpçaklarla Anadolu’dan gelen Oğuzların karışmasından oluştuğu görüşündedir. Bizans’ın hâkimiyetinde bulunan Kırım’ın Kerç Kalesi Göktürklerin eline geçince buraya Türgişlerden bir bölük nüfus iskân ediliyor. (Ahmet Bican Ercilasun, Türgişleri, bugünkü Oğuz Türkçesini konuşan Türklerin ataları saymaktadır.) Selçuklu Hükümdarı I. Alâeddin Keykûbad zamanında 1227 yılında Kırım’a sefer düzenlenmiş, Sudak ve havalisi (yalıboyu) Konya’ya bağlanmıştır. Osman Turan, buradaki Selçuklu hâkimiyetinin 1227-1239 yılları arasında sürdüğü kanısındadır. Kırım’ın yalıboyuna Türkiye Selçukluları zamanında Anadolu Türklerinin yerleştiği de bilinmektedir. Bunun yanı sıra, Selçuklulardan İzzettin Keykavus iktidar mücadelesinde yenilerek Kırım’a yerleşiyor ve iki oğlu Hıristiyan oluyor. Sonuç itibarıyla, Kırım’a Göktürklerin ve Selçukluların yerleştirdikleri nüfus Urum Türklerinin ilk çekirdeği sayılabilir. (Osman Uyanık, Anadolu Selçuklularının başkenti olan Konya’daki Balıklava köyü ile Gezleve köyü adının Kırım’da da bulunmasını Urum Türklerinin Anadolu bağlantısına kanıt olarak sunmaktadır ve Urum Türkçesinin dil özelliklerinin Kıpçak değil Oğuz grubu içinde yer aldığını belirtmektedir.)

Ukrayna’nın Donetsk eyaletindeki Urum topluluğu içinde yer alıp da Türkiye’den gitme olanlar büyük oranda Trabzon, Giresun, Erzurum ve Kars illerindendir. Türkçe konuşan ve Trabzon Grekleri olarak bilinen bu grup, kendilerinin Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlar’a yayılan Kıpçak, Peçenek ve Hazar Türklerinin Hıristiyanlaşmış kalıntıları olduklarını savunuyorlar. Yani onlar Pontuslu Rumlar (grekler, helenler) değildir. Türkiye kökenli bu Urum topluluğunun yeni yerleşim yerlerine Aşkala, Yedikilise, Çolan, Daşbaş gibi Anadolu’daki yerleşim yerlerinin adlarının verilmiş olmasına dikkat çeken Yonca Anzerlioğlu haklı olarak Ortodoks Karaman Türkleriyle Urum Türkleri arasında köken birliği bulunup bulunmadığını araştırmak gerektiği düşüncesindedir. (Nitekim Yonca Anzerlioğlu “Karamanlılar, Gagauzlar ve Urumlar Arasında Tarihi ve Sosyo-Kültürel Bağlar Var mıdır?” başlıklı bir bildiriyi Ankara Üniversitesi’nde 8-10 Mayıs 2002 tarihinde Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu’nda sunmuştur.) İran’dan Gürcistan’a göç edip daha sonra 1981-1986 yılları arasında Kırım, Donetsk ve Dniyepropetrovsk’a yerleşen az sayıda ve kendilerine Urum denilen bir unsur da mevcuttur. Urum tarihi üzerine araştırmalarda bulunan akademisyen Valeri Kior, Urum dilinin Kuzey Türkçesi ile Güney Türkçesi özelliklerini taşıdığı sonucuna varmıştır. Bu itibarla Urum Türkleri, Valeri Kior’a göre, Kıpçak-Oğuz Türklerinin bir karışımıdır. Urum toplumunun Karan adlı yerleşim birimindeki kütüphaneci Dora Vasilevna Famiçova anadilini Urum gençlerine öğretmek maksadıyla en uygun alfabeyi saptama çalışmasına kalkıştığında Türkiye’de kullanılan alfabenin Urum diline en uygun alfabe olduğu sonucuna ulaşmış ve Türk alfabesini Urum diline uyarlamıştır. Famiçova’nın bu saptaması Urum Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasındaki yakınlığa bir kanıt sayılsa gerektir. Nitekim Gagauz Türkçesi de Oğuz grubundan Rumeli ağızlarına dâhil edilmektedir.

Yukarıda sözünü ettiğimiz Greko-Tatar adlandırmasının içinde iki ayrı etnik grup yer almaktadır: “Urum ve Rumey.” Her iki grup da Ortodoks Hıristiyandır. Urum grubu Türk kökenlidir. Rumey grubu ise Yunan asıllıdır. Urumlar Yunanca bilmedikleri gibi, Rumeyler de Türkçe bilmezler. Elbette her iki grubun dillerinde birbirlerinden alıntı ve Slav dillerinden geçme sözcükler bulunmaktadır. Urum grubu kilisede Yunan diliyle yapılan âyinleri hiç anlamıyorlarmış ve Türkçe âyin yapılmasını talep ediyorlarmış. Her iki grubu Greko-Tatar ortak adıyla kaynaştırma çabasındaki asıl maksat ise Urum Türklerini öz kimliklerinden ayırarak Grekleştirme niyetidir. Ukrayna’nın Azak Denizi kıyılarında birlikte yaşayan bu iki grup asırlardan beri kaynaşmamıştır. Birbirlerinden hoşlanmıyorlar, akrabalık bağları kurmuyorlar, bir köy hâriç, ayrı köylerde yaşıyorlar. Beraber yaşadıkları tek köyde ise yine karışmayarak ayrı mahallelerde oturuyorlar. Diyebiliriz ki Ortodoks Hıristiyan olmaları dışında hiçbir yakınlıkları bulunmuyor. Yine birbirlerini horlayan kalıplaşmış sözler kullanıyorlar. (Örnek: Rumey balası, Urumun belâsı – Rumeyin çocuğu Urumun belâsıdır.) Urumların Hıristiyanlaşmış Türkler olmaları nedeniyle Rumeylerce sevilmedikleri vurgulanmaktadır. Her iki grup da farklı soylardan geldiklerinin şuurundadır: “Elen soylular ve Türk soylular.”

1990 senesinde Donetsk eyaletinin Mariupol kentinde Yunan hükümetinin desteğiyle bir federasyon kuruluyor: “Grek Federasyonu.” Bu federasyonun hedefi birbirine hasım iki grubu kaynaştırmak, Ukrayna’da yaşamakta olan bütün Greko-Tatarları aynı kökten geldikleri tezi doğrultusunda birbirlerine yaklaştırmak ve Yunanca etrafında tek kimliğe büründürmek. Urum ve Rumey köylerine Yunanca dersleri verecek öğretmenler gönderiliyor. Ne var ki öğretmenlerin pek çoğu Yunanistan’dan gönderilmekte veya Yunanistan’da eğitim almış Rumey öğretmenler tercih edilmekte. Gelgelelim, söz konusu federasyonun başkanlığını yürüten Feodor İstanbulçi bu hedefe ulaşılamadığından yakınıyormuş. Hatta iki grup arasında gerginlik son bulmuyormuş. İş bulmak emeliyle Yunanistan’a giden Urum gençlerine Yunan halkı, “Siz Türksünüz, ülkemize neden geliyorsunuz?” diyerek sitem ediyorlarmış. Ukrayna yetkilileri ise Urumlara siz Grek kökenlisiniz dayatmasında bulunuyormuş. Sözünü ettiğimiz federasyon her şeye rağmen Urum gençlerini Yunanistan’a göndermek ve onları Yunan vatandaşı yapmak çabasından vazgeçmiyormuş. Grekçe konuşmayı reddeden Urumlarda federasyon karşıtlığı belirmeye yüz tutunca “Urum Federasyonu” düşüncesi hız kazanmış. Başlangıç mâhiyetinde “Birlik” adında bir gazete çıkarmaya soyunmuşlar. Urum soyundan akademisyen Valeri Kior ile şair Viktor Borata ise Kiril alfabesiyle Urumca kitaplar hazırlayıp kimlik direnişine katkıda bulunuyorlarmış.

Folklor bahsine kısaca değinirsek: Urumlarda düğün gününde iki at süsleniyor. Süslenen bu iki at ile gelin evine gidiliyor. Hıristyanlıkta görülen vaftiz annesi gelinin evine gidilirken kırmızı bayrakla en önde yürüyor. Zeybek oynamak, horon tepmek, davul ve kemençe, ağırlama ve kaytarma Urumlar arasında görülüyor. Aşık atmak, dip düştü ve çelik çomak ise Urum çocuklarının oyunları arasında yer buluyor. Urum mutfağından sızık (kavurma), aryan (ayran), süzme yoğurt, bekmez (pekmez), kolbastı vazgeçilmezler arasında imiş. Etnografik malzemelerden Urumca adlarıyla balta, tokaç, sandık, bardak, sofra, dügeç, kürek, gömlek, yüzbezi, fırın; bunlara ilâveten güzgü (ayna), meşrep (maşrapa), töşek (döşek), yorğan (yorgan), ve bilezik sayılabilir.

Vefat eden bir Urum toprağa verilmeden önce evinde bir gece yatmalıdır. (Balıkesir’deki ninem öldüğünde cenazesi evimizde bir gece masa üstünde bekletilmiş, ertesi gün öğle namazından sonra defnedilmişti.) Ölünün yattığı odada mum yakılması gerekir. (Ninemin cenazesinin bekletildiği odada tavan lambası sabaha kadar açık bırakılmıştı.) Ölen kişinin çenesinin ve ayaklarının bağlanması gerekir. (Ninemin yalnızca çenesi evdeyken bağlanmıştı.) Ölünün karnının üzerine bir mıknatıs konulmalı ve eline de bir haç verilmelidir. (Ninemin karnının üstüne bıçak konmuştu.) Evdeki tüm aynaların üzeri örtülmelidir. (Bu âdet hatırladığım kadarıyla bizim evde yoktu fakat Pagan ve Hıristiyan Avrupa folklorunda yaygındır.) Ertesi gün defin merasiminden sonra sekizinci ve kırkıncı günler önemlidir. (Bizde yedisi çıkmak ve kırkı çıkmak var.) Bu süre zarfında ölen kişinin yasını tutanların tıraş olmamaları gerekmektedir. (Balıkesir’de böyle bir gelenek hatırlamıyorum.)

Hülya Kasapoğlu Çengel, Urum Türklerinin nüfusu hakkında şu malumatı veriyor: “Greko-Tatarların sayısı 1979 yılında 104.091 olup bunun 90.585’i Donetsk’te yaşamaktaydı. 1989 yılında Sovyetler Birliği zamanında yapılan resmî nüfus sayımına göre, yabancılar arasında ‘Grek’ kökenli olanların sayısı 357.975 olarak verilmiştir ve 98.578’inin Ukrayna’da yaşadığı; Urumların bu sayıma göre 45 bin civarında olduğu belirtilmiştir. 1778-1779 yıllarında Kırım’dan göçtüklerinde nüfus, tahminen 9600 ve bir rivayete göre ise 13.000 civarındaydı. Bugün ‘Greko-Tatar’ların nüfusunun 120 ilâ 130 bin arasında olduğu ve bunun 70-80 bin kadarının Urum Türkü, geriye kalanının Rumey olduğu tahmin edilmektedir. Bölgede yaşayan Urum Türklerinin, Sovyetler Birliği döneminde bazen Ukraynalı, bazen de Rus sayılmasından dolayı nüfus giderek erimiş ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Urum Türkleri, ciddî bir kimlik arayışı içine girmişlerdir.”

Bugün Türk kökenli Urum halkının büyük çoğunluğu Ukrayna’nın Donetsk eyaletine bağlı 29 köyde yaşıyor. Urum dili “Oğuz ve Kıpçak” olmak üzere iki diyalekte ayrılıyor. Bu ayrılış onların Kıpçak-Oğuz melezi olduklarına kanıt sayılabilirse de Oğuz etnosunun ağır bastığı söylenebilir. Nitekim benzer keyfiyet Gagauzlar için de söz konusudur. Gagauz soyundan etnograf Mariya Vasilyevna Maruneviç bu konuda şöyle diyor: “Gagauz halkı, evvelki zamanlardan kalma bir Türk etnosudur. Onun kökenleri evvelki Oğuzlardan, Orta Asya’dan gelmektedir. Bizim dedelerimiz Türk kavimlerinden Uzlar, Peçenekler, Kumanlar 9.-11. asırlarda Karadeniz’in kuzeyinden Bulgaristan’a göç etmişler. Onların birleşiminden 12.-13. asırların içinde bir yeni Türk etnos, Gagauz halkı oluşmuştur.” Urum Türkçesi, genel mânâda Kırım Tatarcasına, Ermeni Kıpçakçasına, Gagauz, Karay ve Türkiye Türkçesine yakındır.

Yonca Anzerlioğlu, “Yüzyıllarca Rusçanın hâkimiyeti altında dillerini korumayı başaran ve gençlerin kendi dillerini unutmamaları için çaba sarf eden Urumların bugün sadece Rusçaya karşı değil, bunun yanında Yunan hâkimiyeti ve Yunancaya karşı da varlık mücadelesi verdiği söylenebilir,” demektedir. Osman Uyanık bu hususta, “Urumlar bugüne kadar Tatar olarak düşünülmüş ve Kıpçak sayılmışlardır. Ruslar da Urumlara ‘Greko-Tatar’ adını vermişlerdir ve onları Türkleşmiş Grek saymışlardır. Onun için Yunanlar Urum Türkleri üzerinde yoğun bir şekilde çalışmaktadırlar,” diyor. Netice itibarıyla bugünkü Urum halkının Slavlaşma veya Yunanlaşma tehlikesi bulunmaktadır. Bizim önerimiz, Urumların, Türkiye Devletinin denetimi altında Gagauz yurduna iskân edilmeleri şeklindedir. 1.832 kilometrekare genişliğindeki Gagauz yurdunun nüfusu 2024 yılı sayımına göre 110.400 kişidir. Ukrayna’nın Donetsk eyaletinin Mariupol kentine bağlı yirmi dokuz köyde yaşayan Urum Türklerinin de 90.000 kadar nüfusları olduğu düşünülürse Gagauz yurdu böylelikle nüfusunu iki katına çıkarmış olacaktır. Kaldı ki hem Gagauzlar hem de Urumlar din bakımından ayrılık taşımıyorlar. Her ikisi de Ortodoks Hıristiyandır ve birbirlerine yakın bir Türkçeyle konuşmaktadırlar. Bu itibarla kaynaşmaları zor olmayacaktır. Böylelikle öz kimliklerini yitirerek Romenleşmeleri veya Slavlaşmaları önlenebilecektir.

Kırım çıkışlı Urumlar, Kırım Tatar Türkçesine çok yakın olan Urum Türkçesini konuşuyorlar. Anadolu çıkışlı Urumların dili ise Kars ve Erzurum ağzına yakın duruyor. Kırım’dan sürgün edilişin hâtırasını yaşatan bir Urum türküsünün başlangıç kısmı şöyledir:

Şand’eriyle Ordan çıxtım

Salğırın suyundan içtim

Ğayıp müşkül derde düştüm

1877-1878 Türk-Rus Savaşında yakılan birkaç türkünün adlarını vermekle yetinelim: İstanboldan çıxtım yola – Osman Paşa – Çıxtım Tuna yalısına (kıyısına). Osman Paşa türküsünün başlangıç kısmını verelim:

Xara deniz axmam deyor

T’enarımı xıxmam deyor

Esmer güzel Muxtar paşa

Edirneden t’eçmem deyor

Urum dilinden birkaç atasözü veya kalıplaşmış söz: Anasın kör, xızın al (anasına bak kızını al) – Avuzu bar, tili yox (ağzı var dili yok) – Em suçlu em küçlü (hem suçlu hem güçlü) – Senden t’elecegi Allaxtan t’esin (Senden geleceğine Allah’tan gelsin) – Alma piş, avuzma tüş (armut piş ağzıma düş) – Avuzuna baxla çılanmay (ağzında bakla ıslanmaz) – Ögüz öldi, ortaxlıx ayırıldı (öküz öldü ortaklık bozuldu) – Xızım saa aytayım, t’elinim da sen işt (kızım sana söylüyorum gelinim sen anla) – Yılamaan balaa meme bermiyler (ağlamayan çocuğa meme vermezler). Aslında parantez içinde Türkiye Türkçesine aktarmaya gerek bile yok, gayet rahat anlaşılıyor. Tatlı til baldan da tatlı. Son örneğimiz bu olsun.

YARARLANILAN KAYNAKLAR:

1-) Osman Uyanık; Urum Türkçesinin Türk Dili Sınıflandırmalarındaki Yeri; Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sayfa 45-56, Aralık 2010, Sayı 27.

2-) Yonca Anzerlioğlu; Kırım’ın Hıristiyan Türkleri Urumlar; Millî Folklor Dergisi, sayfa 107-113, Yıl 2009, Sayı 84.

3-) Hülya Kasapoğlu Çengel; Ukrayna’daki Urum Türkleri ve Folkloru; Millî Folklor Dergisi, sayfa 58-67, Yıl 2004, Sayı 61.

4-) Erdoğan Altınkaynak; Ukrayna’daki Hıristiyan Türkler Urumlar; Karadeniz Araştırmaları Dergisi, sayfa 37-57, Yıl 2004, Cilt 1, Sayı 1, Ocak 2004.

5-) Metin Savaş; Rusya Karşısında Tutunmaya Çalışan Kırım; Kırmızılar Yayıncılık, e-kitap, Eskişehir 2024.

6-) Selcen Özyurt Ulutaş; Gagauzlar; Selenge Yayınları, İstanbul 2021.

7-) Aleksandr N. Garkavets; Urumca Sözlük; Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2019.

Yazar
Metin SAVAŞ

Metin Savaş, 1965 yılında Balıkesir’de, kalabalık ve nispeten varlıklı, klasik bir taşra ailesinin içinde doğdu. Lise eğitimini Vefa Lisesindeyken yarıda bırakarak çalışma hayatına atılmak zorunda kaldı. Babasının iş dünyas�... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen