Ertuğrul Gazi Kültür ve Sosyal Dayanışma Derneği tarafından 32nci Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen programda, Eskişehir’in Karacaşehir câmiinde, Osman Gazi adına ilk kez Tursun Fakih tarafından okunan ve Osmanlı Cihan Devleti’nin kuruluşunu duyuran hutbe, Cuma namazı’ndan sonra, İmam tarafından tekrar okunmuş.
1. Haber, yapılan işler çok güzel: Cuma Hutbesi’nin hâkimiyet alâmeti, sembol olduğunu, bu derneğin yönetimi biliyor. Yetiştikleri şartlardan dolayı, altyapı eksikliği sebebiyle, bâzı târihçilerin de atladığı bu konuda, Ertuğrul Gazi torunlarının bilinçli olması, çok güzel.
2. Osmanlı’nın büyüklüğünü anlatmak için “Osmanlı Cihân Devleti” diye bildirilmesi de güzel. Sonradan konuşan bir zâtın, -okul kitaplarımıza kadar girmiş olan, son yıllarda düzeltilme yoluna giren bu ‘imparatorluk’ sözü, hoş değil, zamanla düzelecektir; bu konuda hâlâ uyanmayan, “imparatorluğun ‘üniformalı, resmî, şatafatlı’ eşkıyalık” olduğunu fark etmeyen tarihçiler de olduğuna göre, o güzel, mânâlı programdaki bu hata mâzûr görülebilir.
(Osmanlı arşiv belgelerinde, Osmanlılar zamanında yazılmış olam yazma kitaplarda, basılmış olan kitaplarda KESİNLİKLE “imparatoriye-i Osmaniyye” şeklinde bir ibare bulamazsınız. Osmanlı Bankası kurulduğu zaman da adı: “Bank-i Osmânî-yi Şâhâne” idi, ‘emperyal’ değil.
Batılılar, Osmanlı Devleti’ni de kendilerininki gibi soyguncu, sömürürücü göstermek için, israrla, inatla “Ottoman Empire” diye yazar, söylerler. Tanzimat’la, tarih kitabı yazılırken, sunulan bilginin nereden alındığını gösteren dipnotu kullanmağa dayanan metod alınırken, Avrupa’lının Osmanlı tasavvurunu gösteren bu kirli söz de, düşünülmeksizin alındı, çok şükür, artık bırakılma yolunda.
Kırım Harbi sonlarına doğru, 1856 yılında Müttefiklerin Londra’da yaptığı toplantıda Protokolde Hükümet isimleri alfabetik sıraya göre sıralanacağı için, Osmanlı Murahhası (delegesi) Kostaki Mosurus Paşa, herhâlde iyi niyetle, Sublime Port Ottoman (Osmanlı Bâb-ı Âlisi), küçük müttefik Sardinya’dan sonra gelmesin diye, orada “l’Empire Ottoman” deyimini uydurdu, Devletten habersiz ve izinsiz olarak. Sonra da, Devlet, bu deyimi -on dokuzuncu yüzyılda diplomasi dili öyle idi, Fransızca kullanılırdı (İngiltere hariç) Osmanlı Devleti de SÂDECE DIŞ YAZIŞMALARINDA kullandı.
Tarafsız bir tutumla imparatorluklardan söz edildiğinde, Osmanlı Devleti, asla hatıra gelmiyor: “On dokuzuncu yüzyılda Avrupa emperyalizmi daha ileri taşındı ve önceden hiç olmadığı kadar etkili/başarılı hâle geldi… Bu sırada, kimi emperyal güçler imparatorluklarını muhteşem bir şekilde genişletmeğe devâm ettiler, Rusya, Fransa ve Büyük Britanyaböyleydi. Ötekiler hareketsiz kaldılar ve imparatorluklarını küçülmüş buldular; bu gruptaHollanda, İspanya ve Portekiz vardı.” J.M. Roberts, The Hutchinson History of the World ; (London:Hutchinson 1987) p. 835.)
Avrupalı’nın, eskiden öğünerek kullandığı Emperyalizm, günümüzde, karşısındaki kuruluşu aşağılamak için kullanılır:
“Emperyalizm, özellikle doğrudan arazi elde ederek veya politik ve ekonomik olarak başka yerleri ele geçirmeyi hedefleyen devlet politikası, uygulaması. Askerî, ekonomik veya daha sinsi biçimde güç kullandığı için, emperyalizm; aşağılık, yüz kızartıcı, kınanması gereken olarak görülmüş ve bu deyim hasmın/düşmanın dış poltikasını kötülemek/ayıplamak, suçlamak için uluslararası propagandada sıklıkla kullanılmıştır.” Encyclopaedia Britannica. )
***
Bu konuları merak edenler, şu kitaplarımdan birine bakabilirler:
*Osmanlıdan Günümüze Değişme Mâcerâmız
*Merkez Türkiye
*Türk Kimliği
Akıl Fikir Yayınları: 0505 412 24 24
*101 Soruda Osmanlı Tarihi, Duruş Yayınları: 0212 523 93 14
***
Tursun Fakîh’in Karaca Hisar’da okuduğu, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu için gerçekten başlangıç tarihi olan hutbe, 1288 (o devirde kullanılan Hicrî tarihle 688) yılında okunmuştur; 1299 yılında olan, Bileciğin fethidir.
Karaca Hisar, Ertuğrul Gazi zamanında alınmış, yağmalanmış, sonra Rumların eline geçmişti. Karaca Hisar’ın Osmanlılar tarafından fethi, 687 Hicrî/1288 Mîlâdî yılındadır. Karaca Hisar şenlenince, kalabalıklaşınca orada Cuma namazı kılınması gerekti. Cuma namazı kılınması için, beldenin, ülkenin hâkiminden, otoritesinden izin gerekir; buna “izn-i âmm” denir; Müslüman, hür, ve orada ikamet eden kişi Cuma namazı kılabilir.
Tursun Fakîh’in Osman Gazi adına ilk hutbeyi okuyuşu şöyle anlatılır: Cuma namâzı kılınması gerekince, Şeyh Edebalı ile Tursun Fakih, izin meselesini görüşürlerken, Osman Gazi, “ben burayı kılıcımla aldım, kimsenin taht-ı hükûmetinde değilim, benim iznim yetmiyor mu?” diyerek izin verdi (Kemâl Paşa-Zâde, Tevârîh-i Âl-i Osman, I, 112).
Bu konuda, Neşrî tarihine bakmak gerekir. Kitap, Türk Tarih Kurumunca basılmıştır:
Neşrî, Kitâb-ı Cihân-Nümâ, c.I, s.110-111.
Bir önceki sayfada: “Bu Sultan Alâeddîn… in oğlu yoğidi. Osman’ı hemân oğlı yirine görüb tabl ve ‘alem (davul ve bayrak) ve kılıç göndermişdi. Osman Gazi dahi Sultan Alâeddîn zamanında eğerçi (gerçi) nev‘â (bir bakıma, bir türlü) istiklâl bulmışdı; lâkin edebe ri‘âyet idüben (saygı göstererek) hutbeyi ve sikkeyi yine Sultan adına kılmışdı” diye devam eder, Sultan Alâeddîn’in vefat haberi gelince, “hemandem buyurdı: Karaca Hisar’a Tursun Fakih’i hem kadı hem hatib itdiler. (yaptılar.)” Devlet başkanı olarak görevli tâyin ediyor. Sonraki (110-111) sayfada belirtildiği gibi, daha büyük, devlet tecrübesi içinde yaşamış Germiyan’dan birinin isteği üzerine, Pazar vergisi koyuyor ki, bu olay, Osmanlı’da, şer‘î hukukun yanı sıra uygulanan örfî hukukun başlangıcı sayılmaktadır.
Bu dernekteki bilinçli, gayretli kardeşlerimiz, Neşrî’nin bu kitabındaki ilgili sayfaları okurlarsa, gelecek yıllardaki programları, törenleri çok daha iyi olur. Kendilerini tebrik eder, çalışmalarının verimli olmasını dilerim.
Sırası gelmişken, Eskişehir’i (o zamanki adıyla ‘Sultan Öyüğü’nü) Sultan Alâeddîn’in Osmanlı’ya verdiğini, Osman Gazi adına hutbenin, orada, Bayram namazında okunduğunu belirtelim. Yine, bu kitapta (88-89. Sayfalarda) “Osman Gazi, Eski Şehir’de Ilıca yöresinde (günümüzde: hamam yolu caddesi) bazar turgurub (ikame edip, kurup) etrâfun kâfirleri hafta bazarına gelüb maslahatların (işlerini) görüb giderlerdi. Gâh gâh Germiyan halkından dahî kimesneler (kimseler, kişiler) gelürdi. İttifak (rastlantıyla) bir gün Bilecük’den bazara kâfirler gelüb yükle bardak getürmüşlerdi. Ve hem Germiyanlu dahi gelmiş idi. Ve bu Germiyanlu’nun birisi, bunlarun bir bardağın alub hakkın(ı) virmeyüb, ol kâfir dahi gelüb Osman’a şikâyet itdi (etti). Osman Gazi, ol Germiyan Türkini (Germiyan Beyliğinden olan Türkü) getürdüb, muhkem let idüb kâfirlerin hakkını alıvirdi.” “Ve dahi yasak idüb çağırtdı kim (ilân ettirdi ki) kimesne Bilecük keferesine zulm itmiye. Şol kadar ‘adl (adalet) gösterdi ki hattâ Bilecük keferesinün ‘avretleri (kadınları) dahi pazara gelüb pazarlığın (alışverişlerini) kendüler idüb (yapıp) giderlerdi.” denilmektedir.
Görüldüğü gibi: Devlet, 1288 yılında Karacahisar’da kurulmuştur, Osman Gazi, kendisine Sultan Alâeddînîn bağışladığı Eskişehir’de Pazar kurduruyor, daha fethedilmemiş olan, Rum hâkimiyetindeki Bilecik’ten de, pazara, alışverişe geliyorlar; devlet GÜVENİ var. Haksızlığa uğrayan Bilecik’li kâfirin hakkını, büyük bir beyliğin, Germiyan Beyliği’nin ferdi olan Türk’ten, onu cezalandırarak, alıyor, Bilecikli gâvura veriyor. (Bilecik, yıllar sonra, 1299 da feth edilecektir.)
“Ba‘zılar(ı) aydar (aytar:der ki):Sultan Alâeddîn’ tabl (davul) ve ‘alem (bayrak) gelmesi, Bilecük fethinden nice (birçok) yıllar mukaddem(önce)dir.” Neşrî, I, 110.
Eskişehir’in yerli halkında, “manav” denilen Türkmenlerde, haftanın günleri şöyledir: Pazar (Çarşamba), Pazar irtesi (Perşembe), Cuma, Cuma irtesi, Girey (Pazar), Girey irtesi (Pazartesi), Dernek (Salı).
Eskişehir’de 1950li yıllarda pazar, Yedilerdeki Alâeddîn parkının bitiminden başlayarak, Hamamyolu Caddesi boyunca devam ederdi: Osmanlı Geleneği olduğu anlaşılıyor. Şehir genişleyince, günümüzde artık, diğer günlerde de pazar kurulmağa başlandı.
*** *** ***
30 Alparslan 2025
(Sekizinci ay’a, “Rum İmparatoru öyle istemiş, Şubat’tan da bir gün aldırmış, kendi adını vermiş, Avgustus dedirtmiş. Sekizinci ay için, bu fakîr-i pür taksire, “Alparslan” adı daha uygun geliyor.) (Yedinci ay’a, İmparator Julius, Şubattan bir gün aldırarak July dedirtmiş, iyi ki bu konuda da ona uymamışız da “Temmuz” demişiz.)