Milliyetçi düşünce tarihimizin büyük isimlerinden merhum sosyolog Prof . Erol Güngör, “tenkitçi tavrı kaybeden bir aydın artık ruhları karartmaktan başka işe yaramaz” diyerek şöyle yazıyordu:
“Aramızdan politika hayatına giren ve bir parti mensubu olan meslektaşlarımızla çok defa aramızın açılmasında bu tavır farkının önemli rolü vardır. Yahya Kemal’in hatıralarını okuyanlar, Ziya Gökalp gibi âlim ve faziletli bir insanın bile İttihat ve Terakki fırkasındaki rolü yüzünden bazen nasıl zihin esnekliğini kaybettiğini, hatalı yolda ısrar ettiğini görürler.” (Sosyal Meseleler ve Aydınlar, Ötüken Yayınları, s. 374)
*****
Taha AKYOL
Bundan 26 sene önceydi. Pazar Postası’nda “İslam ve İdeoloji” adıyla iki sayı devam eden bir yazı yazmışım. Din-siyaset ilişkileri öteden beri devam eden bir sorun olduğu için, sanki bugün yazılmış gibi…
Ben unutmuştum. Sebilürreşad dergisini çıkaran değerli kardeşim Fatih Bayhan’ın arşivinde Pazar Postası’nın koleksiyonu varmış, dün bana oradan birkaç yazımı gönderdi,
“İslam ve İdeoloji” adlı yazımda, İslam’ı siyasallaştırmanın onu bir siyasi ideolojiye dönüştürmenin İslam’daki ahlaki ve manevi öze zarar vereceğini yazmışım…
Çeyrek asır sonra bugün daha ağırlaşmış bir sorun…
‘İNCE BİR CİLA’
Önce zamanımızdaki en saygın İslam düşünürlerinden Seyyid Hüseyin Nasr’dan bahsetmeliyim. Tahran Üniversitesi rektörü olan Nasr, devrimle anlaşamamış, serbest ilmi çalışmalar yapabileceği ABD’ye yerleşmişti.
Evet, hür beyinler politik radikalizmle bağdaşamazlar.
Nasr’ın temel tezi “gelenekli İslam” savunusu: Bununla kastettiği İslam’ın tasavvuf ve felsefe, hikmet ve ahlak geleneğidir. Bilim tarihçisi olması ona bu yönde çok büyük ufuklar açmıştır.
Prof. Nasr, İbrahim Kalın’ın doktora hocasıdır. Belki bu feyizle derinlikli eserler yazan Kalın, resmi görevinde de “belediyeler iyi çalışıyor” diyerek geçeği siyasi çıkardan üstün tutabiliyor.
Çeyrek asır önceki yazımda, Nasr’ın “Modern Dünyada Geleneksel İslam” adlı eserinden alıntılar yapmıştım. İslam’daki akımları anlatan Nasr şöyle diyordu:
“İslamilik cilası başka hiçbir alanda siyasetteki kadar ince değildir!”
Çünkü siyasette aslolan güç mücadelesidir; bu yüzden kurumlaşmamış toplumlarda ahlaki ve felsefi değerler siyasetin üzerinde ince bir cila gibi kalıyor!
YÜZDE 97 SİYASET
Yazımda o zaman Refah Partisi’nin ateşli sözcülerinden Hasan Hüseyin Ceylan’ın konuşmasını örnek vermiştim. Ceylan, Mevlana töreninde 59 sayfa tutan uzun ve ateşli bir nutuk atmıştı. Sadece giriş ve sonuç ifadelerinde Mevlana’dan bahsediyordu, kalan 57 sayfası keskin, hatta ajitatif siyasi nutuktu…
Mevlana töreninde bile siyasal İslamcının konuşmasında siyasetin payı 100 üzerinden 97, Mevlana’nın payı yüzde 3’ten ibaret!
İnce, incecik bir cila değil mi bu?!
Bugün İslami kavramlarla siyaset yapanlara bakın; sözlerinin ne kadarı siyasi güç devşirmeye yöneliktir, ne kadarında İslami ahlak, hikmet, felsefe derinlik ve mesuliyet duygusu vardır?!
Körüklenen siyasi öfke ülkeyi öyle bir ortama getirdi ki, Bülent Arınç “dengesi bozulmuş bir güruh” diyor, “utanç verici yalanlar, iftiralar, hakaretlerle dolu” kampanyalarından yakınıyor…
Nihat Ergün “Bunların ne kötülük yapacağı belli olmaz” diyerek halkın güven kaybını anlatıyor. Halbuki bir zamanlar “bunlar dindar insanlar, haksızlık yapmazlar, haram demezler” diye düşünülürdü…
ÜLKEDE VE MAHALLEDE
Bütün fikir hareketlerinde böyledir. Modernleşme fikri 1930’larda partizan tören nutukları düzeyine inmemiş miydi? Kadro dergisi bile kapatılmıştı, değil mi?
Milliyetçi düşünce tarihimizin büyük isimlerinden merhum sosyolog Prof . Erol Güngör, “tenkitçi tavrı kaybeden bir aydın artık ruhları karartmaktan başka işe yaramaz” diyerek şöyle yazıyordu:
“Aramızdan politika hayatına giren ve bir parti mensubu olan meslektaşlarımızla çok defa aramızın açılmasında bu tavır farkının önemli rolü vardır. Yahya Kemal’in hatıralarını okuyanlar, Ziya Gökalp gibi âlim ve faziletli bir insanın bile İttihat ve Terakki fırkasındaki rolü yüzünden bazen nasıl zihin esnekliğini kaybettiğini, hatalı yolda ısrar ettiğini görürler.” (Sosyal Meseleler ve Aydınlar, Ötüken Yayınları, s. 374)
Erol ağabeyim bana da siyaseti bırakıp yazı hayatına yönelmemi tavsiye etmişti.
Elbette fikirlerin partileri olabilir, demokratik çoğulculuğun da gereğidir bu. Sorun siyasi çıkar tutkusuyla fikirleri günlük siyasetin hizmetçisi durumuna düşürmektir, emir-komuta altına alarak hür düşünmenin engellenmesidir.
Büyük fikirlerin öfkeli sloganlar seviyesine düşürülmesi o fikri boğuyor.
Elbette çeşitli partiler olmalı ama bir ülkenin zihin açıklığı için mutlaka her akımda bağımsız ve eleştirel aydınlar olmalıdır.
Bütün fikirlerin, hem ülkede hem kendi ‘mahalle’lerinde hür düşünen beyinlere ihtiyacı vardır. Ülkelerin ufku buna bağlıdır.
————————————–
Kaynak:
https://www.karar.com/partiler-kendi-fikirlerini-boguyor-1563732