Putin gerçekten neyin peşinde?

Immanuel Wallerstein

Moskova’nın Suriye müdahalesi “realizm” çerçevesinde yürüyor ancak pilotun ölümü iç faktörleri de denkleme sokuyor. 

Rus bombalama uçağının Türk F-16’sı tarafından düşürülmesi, Moskova ve Ankara arasındaki ilişkileri son 20 yılın en düşük seviyesine getirdi. Tüm emareler gösteriyor ki iki ülke arasındaki soğukluktan yakın bir zamanda geri dönülmeyecek.

Türkiye’nin Rus jetine saldırma kararı birçok Batı ülkesince ve bizzat Rusya’nın kendisince şaşkınlıkla karşılandı. Öte yandan Kremlin’in bu emsalsiz hadiseye cevabı, Rus dış politikasının karmaşasını ve çetrefilli durumunu su yüzüne çıkardı. 

Moskova’nın Suriye’ye müdahalesi klasik büyük güç politikaları çerçevesinde yürüse de Rus pilotun öldürülmesi iç faktörleri de denkleme soktu. 

Büyük resme bakarak başlarsak, Moskova; Suriye’deki askeri entegrasyonunu dramatik ölçüde arttırdı. Rus özel kuvvetleri Suriye Hükümeti güçlerinin yanında çarpıştı ve bu ilk defa görülen bir şeydi. Müdahale, Putin’in Ortadoğu’da riskli bir maceraya atılması olarak görülebilirdi ancak olan bitenler bir liderin şahsi arzularının ötesine geçti. Bu durum sadece bir şeyi teyit ediyor: Rusya’nın bölgeye dair yeni proaktif dış politikasını… 

Rus dış politikası, Sovyetler Birliği’nin Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki rejimleri ABD’ye karşı durmaları gayesiyle desteklediği Soğuk Savaş günlerine döndü.

90’larda Kremlin acı bir şekilde Sırbistan’daki Rus yanlısı Slobodan Milosevic rejimini desteklemede başarısız oldu. NATO’nun 1995’te Bosnalı Sırpları bombalaması durdurulamadı ve dört yıl sonra NATO’nun Kosova’nın akıbetini etkileyecek şekilde Sırbistan’a saldırmasından kaçınılamadı. 

Bu eylemsizlik Rusya’nın düşüşü olarak yorumlandı ve eski Sovyet cumhuriyetleri Ukrayna ile Gürcistan’ı NATO üyeliği için başvurması adına yüreklendirdi. Hepsinden öte, bir büyük güç “dostlarını ve müttefiklerini” savunabilme kapasitesine göre yargılandı ve Rusya bunu yapabilecek gibi gözükmüyordu. 

Rus kuvvetlerinin Suriye’ye gönderilmesi muhtemelen Ortadoğu’da süper güçler arası yeni bir çekişmenin başlangıcına işaret ediyor. Moskova’nın Esad rejimini ne pahasına olursa olsun savunmaya hazır olduğu apaçık. 

Suriye’de şu an risk altında olan şey, Rusya’nın yakın mesafedeki yurtdışı bölgelere gücünü yansıtma kapasitesi olan bir süper güç olarak durumu. Yani Ortadoğu ve Balkanlar’da. 

Durum daha da kötüye giderse, Moskova Esad’a, Hristiyanlar ve Şii Müslümanlar gibi diğer azınlıklar için de güvenli liman olacak bir “Kızıl Alevistan” kurma hususunda yardım edebilir. 

Böyle bir devletçik nihayetinde Doğu Akdeniz’deki bir Somali’ye, kaotik bir cihatçı deniz tarafından çevrelenmiş istikrarlı bir adaya eşdeğer olur. Başka bir deyişle Rusya, Ortadoğu’ya temelli kalmak üzere döndü.

Bu bağlamda Moskova ve Ankara, Suriye’ye dair çatışan vizyonları üzerine karşı karşıya geldi. Türkiye Hükümeti, Suriye’deki çatışmaya kökten farklı bir yaklaşım geliştirdi. Bu yaklaşım Rusya ve İran yanlısı Esad rejimine karşı ve Suryeli silahlı muhaliflere destek veriyor. 

Ek olarak, Ankara Suriye Türkmenleri’ni hem hükümet kuvvetlerine hem de Kürt isyancılara karşı kendisini temsilen kullandı. Kremlin bunların hepsinin farkındaydı fakat bu farklı önceliklerin gelişmekte olan Türkiye ile ikili ilişkilerine tesir etmeyeceğini umuyordu.

Yine de hâlâ Rusya’ya karşı Türkiye’nin oyunu yönlendirme potansiyeli var. İşte bu nokta da iç politikanın devreye girdiği yer. Putin, Rusya’nın askeri modernizasyon programına kayda değer miktarda yatırım yaptı.

Kırım’ın kan dökülmeden alınması ülkenin yeni askeri kapasitesini ispatlamıştı. Ancak öte yandan Rus SU-34 uçağının bir NATO ülkesi tarafından düşürülmesi bir dış politika aracı olarak askeri güce duyulan güveni sarsabilir.

Daha da önemlisi bu durum Putin’in Rusya’nın asli uluslararası aktör olarak dönüş vizyonunu ortaya koyan güçlü lider imajına zarar verebilir. Bu yüzden Kremlin, Ankara’ya karşı sert bir politika izlemeye neredeyse zorunlu denebilir. Ekonomik yaptırımlar Rus tarafı için en güvenli seçenek ancak diğer şeyler de daha sonra devreye girebilir. Örneğin, Moskova Kürtler’e askeri yardımda bulunabilir.

Putin’in Türk Hükümeti’ni “terörün destekçisi” olarak etiketlemesi sürpriz olmadı. IŞİD barbarlığının ve Rusyalı Müslümanlar’ın Suriye’deki savaşa dahil olmasının gitgide İslamofobik karaktere bürünmüş olan bir Rus milliyetçiliğini beslediğini iyi biliyor. Türkiye’nin Çeçenler ve Kırımlı Tatarlar gibi hareketli Müslüman azınlıklarla uzun süredir muhafaza ettiği bir ilişkisi mevcut.

Putin’in Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeyi reddetmesi nihayetinde Türkiye- Rusya ilişkilerinde gerçekleşecek bir normalleşme öncesi pazarlık taktiği olarak izah edilebilir. Fakat bu, aynı zamanda ikili ilişkilerdeki hasarın onarılamaz durumda olduğu anlamına da gelebilir; çünkü Rus kamuoyu tepkide hemen bir hafiflemeye gidilmesini Türkiye gibi ikinci derece bir güç tarafından aşağılayıcı şekilde mağlup edilme olarak yorumlayabilir.

Tarih milliyetçi söylemlerin bir ülkenin komşusuna dair yürüttüğü dış politikanın rotasını değiştirebileceğini gösteriyor. Önümüzdeki haftalar Suriye çatışmasının Türkiye-Rusya yüzleşmesine evrilip evrilmeyeceğini gösterecek.

Dünya Bülteni için çeviren: Deniz Baran

Kaynak: Al Jazeera

http://www.dunyabulteni.net/yazar/immanuel-wallerstein/20468/putin-gercekten-neyin-pesinde

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen