Ramazan Ayı, Türk Ayı

11 Mart’ta bir Ramazan ayına daha gireceğiz. Bizi bu günlere ulaştıran Allah’a hamd-ü senalar olsun.

İslam âlemi içerisinde Ramazan ayını Türk milleti kadar aşk ve şevk ile karşılayan, eda eden başka bir millet var mıdır?

Zannetmiyorum.

Ramazan ayının aşk halini kim görmek istiyorsa Türk milletinin kültür ve medeniyet mazisine bakmalı.

Ramazan ayı ile beraber Türk toplumunda adeta bir diriliş iklimi başlar. Sahurdan başlayıp iftara, iftardan sonra teravihe, teravihdeki neşeden sonra, minarelerde yakılan mahyalar altında cıvıl cıvıl Ramazan geceleri ile ihya edilen Ramazan günleri kandil olup bütün cihanı ışıl ışıl yakar, aydınlatır. Türk milleti Süheyl Ünver’in tespitiyle “Ramazan ayında mahya, temizlik, ahlak tasfiyesi, günah ve zararlı şeylerden çekinme, yerinde eğlenebilme, dinlenebilme, cömertlik ve herkesi düşünmek terbiyesini bir araya getirerek bir Ramazan medeniyeti” meydana getirmiş ve bunu İstanbul’da teksif etmişlerdir.

Peki, ecdadın yaşadığı ve haliyle inşa ettiği bu medeniyetin günümüzdeki hali ne âlemde?

Son yıllarda ne yazık ki Ramazan ayları gelirken bir iki eğlence ritüeli dışında, ecdadımızın kurduğu medeniyetin neşesini yeniden duymak yerine, Ramazan ayını fırsatçılığa çeviren ticaret hayatının kepazelikleriyle muhatap oluyoruz. İki kuruş daha kazanacağız diye olmadık fırıldaklar çeviren gözü doymazlar, utanmaz arlanmaz ticaret düşkünleri sebebiyle keyfimiz kaçıyor.  Ramazan ayına yaklaşıldığı zamanlarda özellikle gıda ürünlerine yapılan zamlarla bu güzelim iklim kirletiliyor ve milletin yeniden durulmasına, dirilişine yol açması gereken bu mübarek ay ucuz zam tartışmalarıyla adeta gayesinden uzaklaşıyor.

Halbuki gündelik hayatında sıradan bir canlı gibi yaşayan insanlar bile en azından birkaç gün derlenir, toplanırdı bu ay içinde. Açıktan oruç yenmez, lokantalar, kahvehaneler, meyhaneler gibi oruç yenme ihtimali olan mekânlar ya kapanır ya da açık olan işletmelere insanlar utana sıkıla girer çıkar, en azından o türlü mekânlar içerisi görünmesin diye edeben dükkân vitrinlerini sıkı sıkıya örterdi.

Şimdilerde utanarak söyleyelim ki daha bir kuşak geçmeden o güzelim insanların torunları ya da çocukları bu ince davranışları unuttu bile. Memleketin en muhafazakâr kesimlerinde o edebin esamisi okunmuyor artık. Kaba, nobran, umursamaz, bir toplum halinde, geleceğimizin ruhunu kemiriyoruz. Eskiden günahlar bile edeben işlenirdi Allah_u alem. Eskinin külhanbeyi hükmünde görülen insanlarındaki asalet şimdiki “beyefendi” kılıklı tiplerde bile yok.

Daha acısı memleketin “mahallelerini” namusu bilen “delikanlıları” da yok ortalarda. Onların gerçekten nesilleri mi tükendi, yoksa en “yerli ve milli” olduğunu iddia edenlerin bile sahip çıkmayışından dolayı hepten küstürdük mü?

Bu biz olamayız. Ramazan medeniyetini inşa eden ve bütün İslam âlemine Ramazan ayının nasıl yaşanacağını öğreten neslin ahfadı nasıl bu hale geldi.

Elin gâvuru dediğimiz toplumlar “Paskalyalarında” büyük tenzilatlar yaparken, Müslüman tüccarlar “Ramazan zamları” ile gündeme geliyorsa, her tarafları Müslüman olsa ne olur! Bu adamların içinde belki de filan “cemaatin”, falan “hayır” kurumunun içinde yer alıp, teravihi en ön safta eda edenler de vardır. Bu ucuzlukları yapanlar Türk milletinden olamaz. Biz nasıl böyle bir çift kimlikli insanlar durumuna geldik. “Bir elin verdiğini, diğer elin görmemesi” için “sadaka taşlarını” düşünen bir millet bu fenalıkları kimden öğrendi. “Aç milleti doyurdum, çıplak olanı giydirdim” diyen Bilge Kağan’ın milletini kim, nasıl bu hale getirdi.

Bu mübarek Ramazan ayı inşallah bu yanlışlardan dönüşün miladı olsun.

Dr. Cüneyt Cesur
[i] Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi.

Yazar
Cüneyt CESUR

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen