Ramazan Medeniyeti

                 

 

  ‘’Türkler bir Ramazan medeniyeti kurmuşlardır.

                                                                    O medeniyet görüyoruz ki, ruhlarda berdevamdır.’’

                                                                                                                  Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver

 

     Ramazan; sabır, ibadet, rahmet, mağfiret ve bereket ayı olup gelişi coşku ve heyecanla karşılanır. Yalnız Allah’a kul olma bilinciyle vecd içinde yapılan ibadetlerin yoğun olarak yaşandığı bu ayda, toplumsal bilinç, yardımlaşma ve dayanışma davranışlarının en üst seviyesine ulaşır. Kalplerin yumuşamasıyla merhamet, hoşgörü duyguları sevginin çiçekli baharı olup insanların simalarına yansır. Ramazan ayında çirkinlik ve kötülük, kin ve nefret gibi olumsuz tutumlar kaybolur. Şu da bir gerçektir ki, bu ayda kabahat ve suç işleme oranları en düşük oranlara iner.

    Oruç, kişisel bir ibadet olmasına karşılık toplumsal bir mahiyet kazanmıştır. Ramazan ayı,  kültürel bir değer olarak da pek çok geleneğin doğmasına vesile olmuştur. Camilerde kandillerin yakılması, minareler arasına mahya kurulması, iftar davetleri, ihtiyaç sahiplerine yardımların arttırılması, sokaklarda davul çalınıp mâniler söylenerek sahur vaktinin halka duyurulması, Ramazan gecelerinde oyun ve eğlencelerin tertiplenmesi, Ramazan’a has yiyeceklerin hazırlanması gibi uygulamalar varlığını hâlen sürdürmektedir.

     Süheyl Ünver’in ‘’Türkler, İslâmiyet’i bedii bir şekle sokmuşlar ve bir Ramazan Medeniyeti oluşturmuşlardır.’’  sözü, bir hakikat serlevhası olarak imanlı gönüllerde terennüm edilip duran bir ilahi gibidir. Onun temellendirdiği Ramazan Medeniyetinin ana öğeleri; temizlik, ahlak tasfiyesi, günah ve zararlı şeylerden çekinme, yerinde eğlenebilme, dinlenebilme, cömertliktir. O, bu unsurların ışığında herkesi düşünme terbiyesiyle bir araya getirmek ister. Mümin kalpler;‘’ gökten yıldızlar toplayıp minareler arasına asılan mahyalarla aydınlanır.’’

     Bütün ailenin sofra başında ezanın okunmasını beklerken çocukların gözlerine doğan o huşu ışıltısı, bütün güzelliklerin bir araya gelerek manevi zenginliği kanatlandırır.  Yine çocukları bu ibadete alıştırmanın bir eğitim yöntemi olan ‘tekne orucu tutmak’,  her insanın yaşadığı sürece hafızasında taşıdığı kutlu bir hatıra değil midir? Çocukların ısrarla sahura kalkma istekleri ailelerin mutluluğunu katlar, onların sofra başında uyuklamaları hoş latifelerle karşılanır. Hele bir de teravih namazlarında en arka saflarda yer verilen çocukların arada bir gülüşmeleri ve muziplikleri ramazanın unutulmaz anılarıdır.

   Bütün bunların yanı sıra, yazar ve şairlerimizin eserleriyle oluşturduğu bir ramazan edebiyatı teşekkül etmiştir. Edebiyat toplumun aynasıdır. İnsan ve toplumu ilgilendiren her şey edebi-estetik disiplin dikkate alınarak edebiyatın konusu olabilir. Din, insan ve toplum hayatında önceliği olan bir kurumdur. Oruç tutmak, İslâm’ın şartlarından farz olan  bir ibadettir. Ramazan, Kameri ayların dokuzuncusu olup oruç bu ayda tutulur.

     Ramazan; inanç, kültür ve gelenek olarak Türk milletinin önemli bir değeridir. Teravih, iftar, sahur, Kadir Gecesi inancın toplum üzerindeki yansımalarını gösterir. Öte yandan atasözleri, deyimler, maniler, ilahiler ve şiirlerle dopdolu geçen Ramazan, edebiyat alanına da farklı etkiler yapmıştır. Ramazan gecelerinde yapılan eğlenceler toplum tarafından beğenilerek izlenmiştir. Yardımlaşma ve kaynaşma duygularının  zirve çıktığı bu ayda, birlik ve beraberlik şuuru da yükselir. Oluşan manevi hava, her kesimi çekim sahasına alarak sevgi ışıltılarının gönülleri aydınlattığı, davranışlarda görülmektedir. İnsanların ruhlarında yanan mahyalar, fazilet ve hikmetin güzellikleriyle çorak bozkırları çiçeklendirmektedir. Türk kültür ve medeniyetinin mühim bir öğesi olan Ramazan, yüzyıllardan beri Türk milletini ortak değerlerde birleştirip bütünleştirmektedir.
Türk edebiyatı bünyesinde bir Ramazan edebiyatı doğmuş, Ramazaniye adıyla bir edebi tür oluşmuştur. Dini, tasavvufi ve edebi olarak ele alanın Ramazaniyeler, en çok da kaside nazım şekliyle örnekler vermiştir. Kasidelerin nesip bölümlerinde Ramazan’ın gelişi, faziletleri, oruçlu insanların davranışları, camilerin kandillerle, mahyalarla süslenişi, iftar ve sahur sofraları, edebi bir özellikle anlatılır. Övülen kişinin üstünlük ve meziyetleri, özellikleri Ramazanla ilgi kurularak anlatılır. Bu tür kasidelerin dua bölümlerinde Ramazan, Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramı’yla ilgili çeşitli kavramların çağrışımlarından faydalanılır. Ramazaniyelerin yanı sıra, Ramazan ilahileri ve Ramazan manileriyle edebiyatın bu kolu zenginleşmiştir. Tasavvuf ve divan edebiyatında yoğun olarak işlenen Ramazaniyeler günümüzde de örnekler vererek geleceğe doğru uzanmaktadır.

   Enderunlu Fâzıl, Sâbit, Nazîm, Edirneli Kâmî, Nedîm, Koca Râgıb Paşa, Şeyh Galip, Enderunlu Vâsıf, Sünbülzâde Vehbî gibi isimler Ramazâniyye şairleri arasında sayılabilir.

Şair Bahtî  mahlasıyla şiir yazan Sultan 1. Ahmet, Ramazan ayının gelişini selamlayarak söze başlar: “On bir aydır gideli biz de çekerdik hicran,

              Merhaba etti yine bize şehr-i Ramazan”

    Üftâde’de şiirinde Ramazan ayını coşkuyla karşılar:

‘’Âşıklara edin salâ

Oruç ayı geldi yine

Rahmet denizi cûş edip

Âlemlere doldu yine’’

Niyazi Mısrî, Ramazanın sona ermesinden hüzünlenir:

 ‘’Yine firkat nârına yandı cihân

‘Hasretâ gitti mübarek Ramazan

Nûruyla bulmuşdu âlem yine can

Firkatâ gitti mübarek Ramazan’’

Ramazan davulcularının mânileri, sahur gecelerine ayrı bir güzellik katar:

‘’ Ramazan’ın ibtidası

Kuruldu cennet binası

Bu ayda oruç tutanın

Kabul olur her duası’’

Mehmet Akif Ersoy, ramazanı dizelerine şöyle aksettirir:

‘’Yâ Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,
Kaldır aradan vahdete hâil ne ise.
Yâ Rab, şu asırlarca süren tefrikadan
Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se
Mâdâm ki verdin bize rûh-ı nevîn
Yâ Rab, daha bir nefha-i te’yîd insin. ‘’

Arif Nihat Asya,  Ramazan Akşamı  başlıklı şiirinde  İstanbul camilerini dile getirir:
‘’İftar topu aksedince İhsâniye’den
Seslendi ezanlarım, Süleymaniye’den
Altında ve üstünde yanıp bin kandil
Nûr indi civâra Nuruosmaniye’den ‘’ Şair, oradan yaylalara koşar ve iftarını karla yapar:

“Ey karlı köyüm, beyaz köyüm hür yayla,

Bir gün ki oruçluydu yamaç, dam, tarla

Yoldaydım uzakta okunurken ezanın,

Bir dağ tepesinde iftar ettim karla.’’

   Faruk Nafiz Çamlıbel, Ramazan ayının bir başka yönünü şiirleştirir:

‘’Alnımız secdede bulsun bizi her lahza ezan
Ve hazin ömrümüzün her günü olsun Ramazan
Zikrimiz Arş’-ı geçip fecre kadar yükselsin
Mâveralardan ümîd ettiğimiz ses gelsin ‘’

Yahya Kemal Beyatlı, ‘’Atik Valde’den İnen Sokakta ‘’ şiirinde hayatın içindeki ramazanı anlatır:

‘’İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,
Kaç def’a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti
Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları
Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri.
Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.
Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
‘Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Mademki böyle duygularım kaldı, çok şükür.’’

     Ramazan, bütün renkleriyle hayatın içinde devam edip gidiyor. Türk  insanının manevi yönünü kuvvetlendiren, her yıl bir ay boyunca tazelenen, yenilenen bilinç dünyasıyla  güzelliklere ulaşmaktadır. Mukabeleler, hatimler, ilahilerle dini bağlar, insanları birbirine yaklaştırarak ruh ve gönül birliği yeniden kurulmaktadır. Ramazanda sadece oruç ibadeti değil, toplumsal ve kültürel bütünlüğün, millet olmanın algısı da canlanmaktadır. Yardımlaşma ve dayanışmanın maddi yönlerden olan fitre, bu ayda dağıtılır. Keza zekâtlar tercihen genellikle bu ayda verilir.

       Ramazan Bayramı’nda insanlar sevdikleriyle buluşur, hasret giderirler. Küskünler ve dargınlar birbiriyle barışır, küçükler büyüklerin ellerinden öper, büyükler küçükleri sever, hastalar ve yaşlılar ziyaret edilerek gönülleri alınır. Uzakta olanlar sevdiklerine mesaj gönderir, onları arar veya onlarla konuşur. Kısacası bayramlar dostluk ve sevginin zirve yaptığı zamanlardır. Komşuluk ilişkileri de bayramda pekişir.

     Ramazan ayı içinde yoğun olarak güzellik, iyilik ve doğruluk barındırır.  Nefis terbiyesi öncelikli oruç ibadeti bu ayda yapılır, Adı Allah tarafından verilen ve yüce kitabımızda yer alan Kadir Gecesi bu ayda idrak edilir. Dini bayramlarımızın birincisi olan Ramazan Bayramı’nı yine bu ayda kutlarız. İnsani, milli ve dini pek çok değer birlikte yaşanır.

 Kadir; değer ve kıymettir. Hüküm, şeref, güç ve yüceliktir. Yüce kitabımız sonsuz ışığı ve hikmeti ile bütün evreni bu gece indirilerek aydınlatmış ve aydınlatmaya devam etmektedir.

   Bayram, sevinç ve mutluluk günleridir. İnsanlara çok güçlü bir mensubiyet şuuru kazandırır. Aile ocağı, akrabalık bağları, komşuluk ilişkileri, millet olma bilinci, dindaş olma duygusu bayram günlerinde gerçek anlamını bulur.

  Ramazan Bayramı namazı; en saf, temiz ve duru bir yakarıştır Tanrı’ya. Dualar, salavatlar, tekbirler ve ilahiler çocuk hafızalarında yerlerini alırken kalabalıklar, aynı duyguların cezbesiyle gönüllerini birleştirir. Müminle saf saf huzura durur. Uçmak sırası avludaki güvercinlerden önce inanan yüreklerdedir. Kanat sesleri, Yunus Emre ilahilerinin terennümüne karışır.

  Yahya Kemal Beyatlı’nın; “Ömrümün en mesut anı, iki hamal arasında kıldığım Bayram namazıdır.” Deyişi doğudan batıya bir güneş gibi doğar. Medeniyetle dini hayat arasında kuvvetli bir bağ bulunmaktadır. Medeniyet kavramı; hayat tarzı, yaşama biçimi olarak da adlandırılmaktadır. Bundan dolayı Türk kültüründe önemli bir değer olan Ramazan ile medeniyet kavramı kutlu bir izdivaçla hemhâl edilerek ‘’Ramazan Medeniyeti’’ ortaya çıkmıştır. Ramazan’ın hikmetine vâkıf olmak, irfanını idrak etmek ve atalardan gelen değerler sistemi içindeki yerinin yüceliğini anlamak, gelecek nesillere emanet edilecek görkemli bir mirastır.

Yazar
Ahmet URFALI

AHMET URFALI’NIN ÖZGEÇMİŞİ1955 yılında Emirdağ’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Üniversite tahsilini, Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı ile Sosyoloji üzerine lisans eğitimi gördü. Yurdun değ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen