Şartlanmışlık

Yaptıkları sanâyi atılımları ve dünyânın hemen her tarafını sömürmeleriyle zenginleşen, güçlenen Avrupa’lılar karşısında şaşıran ve paniğe kapılan Osmanlı yönetimi, yenilenmek ihtiyâcını derinden hissetti ve askerî alandan başlamak üzere dozu ve şiddeti gittikçe artan birtakım işlere girişti. Sultan Üçüncü Ahmed çağında (1703-1730) Padişah da, Sadrâzam Nevşehirli İbrâhim Paşa da ordunun kifâyetsizliğini biliyorlardı ama, çekindikleri için, bir yeniliğe girişemediler. Sultan Birinci Mahmûd (1730-1754) Humbaracı Ahmed Paşa’nın hizmetlerinden faydalandı, bu paşa, zâten var olan 300 kişilik Humbaracı Ocağı yanında 2000 kişilik yeni bir humbaracı birliği daha kurdu. Ordunun güçlenmesine büyük değer veren Sultan Üçüncü Mustafa devrinde (1757-1774) Baron de Tott’un öğretmenlerinden olduğu Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn (Deniz Harp Okulu) kuruldu. Üçüncü Selîm devrinde (1789-1807) Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn (Teknik Üniversite) kuruldu. Bunlar iyi, son derece gerekli ve faydalı işlerdi.           

         Sultan Üçüncü Selîm, Nizâm-ı Cedîd denilen, Avrupa usûlü talim görecek olan yeni bir ordu kurmağa girişince, alınması gerekenler yanında, üniformada da Avrupa’lı gibi olmak, Avrupa’lıya BENZEMEK saplantısına düştü. Bu, “benzemek”, “gibi olmak” işinin nerelere varacağı, düşünülemedi. Nizâm-ı Cedîd askerinin başında, yeniçerinin heybetli börkü yerine, kırmızı bir başlık; yatırtma yerine, enseye sarkan küçük bir parça, belden aşağı kısmı kaplayan geniş, bol, dizlerden başlayarak bacakları saran, şalvara benzer bir giysi… vardır. Asker, bu kıyafetle rahatça namaz kılabilirdi (asker, moral gücüyle savaşır, inancı, ibâdetle pekişmezse, olmaz) ama, sonraki yıllarda bu tutumun devâmı olarak, İkinci Mahmûd çağında pantalon şeklini alacaktır. (Memurlarla birlikte askerler de) (Gel de günde 40 rekât namâz kılarken pantalonu ütülü tut.)

       Maalesef iyice bozulmuş olan yeniçeriliğin 1826 yılında nihâyet ortadan kaldırılabilmesiyle “yenileşme” devâm etmiş, bu sırada, yeni ordu kendini henüz gereği gibi toparlayamadan, Yunanistan 1839 da Avrupa’lı ağabeylerinin desteğiyle bağımsız olmuş, 1798’de Mısır’ı damdan düşer gibi işgal eden Napolyon’un ordusundan savaş tekniği kapmış olan Mısır ordusu, tamahkâr Kavalalı’nın oğlu İbrahim Paşa’nın yönetiminde Osmanlı’yı birkaç defa yenerek 1833 yılında Kütahya’ya kadar gelmişti. Mahmûd Celâleddîn Paşa’nın belirttiği gibi (Mir’ât-ı Hakîkatİstanbul, 1326, c.ı, s. 15) Osmanlı Hânedânı yerine Kavalalı âilesinin devlete hâkim olması veya Osmanlı mülkünün ikiye ayrılması gibi kesin bir tehlikeli durum karşısında, Avrupa’ya fiilî garanti göstererek devletin bekası için dışarıdan yardımcı bulma mecburiyetinden dolayı, mason Sadrâzam Mustafa Reşit Paşa 16 yaşındaki toy Abdülmecid’e -kendisine de İngilizlerin dikte etmiş olduğu- esasları  gizli oturumlarla  öğretip 1839 yılında Tanzîmât diye ilân ettirmiştir. Bundan sonraki işler, bu yörüngede devâm etmiş, Türk   insanı, nesiller, kuşaklar boyunca, Tanzîmât felâketini, teslîmiyetini “ileri bir atılım hareketi” olarak öğrenmiştir: okuma ve düşünme özürlü, “standart” diplomalılarımızın durumu budur, kafa yapıları böyle şekillenmiştir.

 

Çakralar

Hind tıbbında, insan bedeninde, sağlığı düzenleyen enerji merkezleri, 7 çakra vardır; kök çakra, en altta, üreme organları yakınındadır, yedinci çakra, en tepededir. Yâni, temel çakra, insanın üremesi, varlığı, hayata başlamasıyla ilgilidir.

 

Ergenlik – Sorumluluk 

İnsanı Yaratmış olan (insan, kendi kendine var olmadığına göre, onu bir meydana getiren, Yaradan var) insanın “ferd” olması, “şahsiyet” kabul edilmesi, Yaradanına ibâdet etmesi için, başlangıç noktası olarak, ergenliği bildirmiştir. İslâm’da, kişinin mükellef olması, sorumluluk yüklenmesi için 2 şart vardır: akıl ve bulûğ (ergenlik). Aklı olmayanın dîni de yoktur, mükellef değildir; ikinci şart ise, kişinin, iki cinsten birine âid olduğunu fiilen görmesi, erkek çocuğun ihtilâm olması, kız çocuğun âdet görmesidir. O andan başlayarak sorumlu olurlar. 

 

Batı’da Durum

Fıtrat, tabiî durum ve eğilim, hükmünü icrâ etmekte, Batı Avrupa’da doğan 3 çocuktan 2 si, babası belirsiz olarak dünyaya gelmektedir. Amerika’da yıllaaarca önce, her yıl 1 milyon babası belirsiz bebek doğmaktaydı. Yusuf İslâm’la görüşme yapan “bizim” gazeteci, “4 kadınla evliliğe bir Avrupa’lı olarak nasıl baktığını” sormuştu, aldığı cevap: “İslâm’da, bir erkek, belli kurallara uyarak 4 e kadar evlenebiliyor, benim öyle bir niyetim yok. Siz, benim eski hâlime özenirsiniz, halbuki, o zamanki yaşayışımda kaç yüz çocuğum doğmuştur, bilmiyorum, onları tanımıyorum bile”. “Bizim” gazetecinin, nasıl bir mükemmel Tanzîmat ürünü olduğu ve nasıl bir kafa yapısına sâhip olduğu görülüyor. O, bu işte kesinlikle yalnız değildir; “standart” okumuşumuz böyledir.

         Batı’da nikâhsız birliktelikler âdetâ ‘tabiîdir’ ve yayılma yolundadır, bu gidişle çok uzun zaman geçmeden, oralarda, “eskiden nikâh denilen bir gelenek varmış” denileceği günler gelirse şaşırılmamalıdır. Batı, gerçekçi davranarak, bu fıtrî dürtünün kendini bu yolla açığa vurmasını, böyle bir yol tutmasını, ahlâk ölçüsünü bir bakıma değişikliğe uğratarak “normalleştirme” yolunu -ister istemez- tutmuş görünmektedir.

         Bizdeki bazı tv kanallarını da, yatak odası kıyafetli bayanların istilâ etmiş olmasına, artık, “normal” bir olay imiş gibi, alıştırıldık, çağdaşlık (!) kolay değil. Aynı kanallar, hem cinsiyeti kamçılar, (sözgelimi ‘magazin haberleriyle’ ve ustaca çevrilmiş filmlerle) hem de buna kapılıp ilişkiye girmesi sonucu doğan gayrı meşru bebekten kurtulmak için o zavallıyı şuraya buraya atanları EN ÖNCE ELEŞTİRİR; halbuki, teşvîk edicisi, buna yönlendiricisi, kendisidir.

         Batı’da seks bakımından ahlakî çöküntü böyledir, Kilise bu konuda çâresizdir, bizde ise, okuyanlar, öğrenimini bitirsin, bir iş sâhibi olsunlar, öyle evlensinler, anlayışıyla, evlilik yaşı gittikçe yükselerek 30’a yaklaştı. Devletimizin, üniversite öğrencilerine fâizsiz olarak ve ödeme kolaylıklı kredi verme karârı, gerçekten takdîre değer.

      İlkokuldan sonra okumayan ergen gençler, âileleri de uygun görürse, geçim konusu da hallediliyorsa, evlendiriliyorlardı; bundan daha tabiî bir şey olamazdı. Ama, bazı uç örneklerin, medya tarafından israrla, etkili bir şekilde gündeme taşınıp “problem” olarak sunulmasıyla, böyle erken evlilikleri yapanlar cezâlandırıldı. Günümüzde, bu yüzden, hüküm giyip hapiste yatanlar var. Öte yandan, “Avrupa Birliği’ne katılma sevdâsıyla” (bizi kabûl edecekleri de yok, bunu da hemen herkes biliyor) olmalı, zinâ serbest! “Sözün bittiği yer”, bu duruma denilmezse, neye denilir acaba? Avrupa’da, Amerika’da, “ergenlik yaşı” 16 kabûl edilirse ne olacak?  Tabiî, biz de kabul edeceğiz (‘lâf olsun’ kabilinden bâzı tartışmalardan sonra!).   Kendimiz düşünüp karar verme cesâretini NE ZAMAN göstereceğiz, dersiniz?

      Batı, aslında ahlâk ölçülerine, kültürüne ters olan bir durumu, “normalleştirme” yolunu tutarken, (ergenlerin erken yaşlarda birlikteliklerini hoş görme, sindirme, ‘normal’ kabûl etme yolunu tutarken, bizde ise, “zâten gelenekte olan” bir durum, erginin, erken evlenmesi geleneği, “Batı’ya benzemek saplantısı yüzünden” mahkûm edilmekte, dışlanmakta, tu kaka edilmektedir.

       Hindistan’a giren ilk İslâm ordusunun komutanı Bâhile kabîlesinden Kasım oğlu Muhammed17 yaşında idi. Mehemmed Hân, Roma İmparatorluğunu 21 yaşında yıktı (“Bizans” lâfı “uydurmadır”, Türk Devleti’nin altını oymak için Batılılarca isrârla, inatla kullanılmaktadır, Tanzîmâtla resmen teslîm olduğumuz kültür istilâsı yüzünden, “onların istediği gibi yazılan” okul kitaplarımızda Roma İmparatorluğunu “Bizans” diye okuyup orada kalan okuma ve düşünme özürlüler de hâlâ “Bizans” derler), bu çok mühim beldeyi İslâm’a açtığı için Fâtih lakabını kazandı. 

***

        Köylü, tarlası, hayvanları var, üretime katkıda bulunan bir âile, oğlunu, 18 yaşını doldurmadan evlendirecek, delikanlı çalışıyor, evleneceği kız da, âilesi de belli, âileler karar vermişler, çocuklarını everecekler; veya şehirli, varlıklı bir âileden, babasının işine devâm ediyor, bir âilenin geçimine yetecek geliri, konutu var, evlenecek: 

Hayırrr! Yassak! Olmazz! Uygar Batı’da öyle değil! bu işleri o uygar kişilerden daha iyi mi bileceğiz???

***

Hüseyin Üzmez’i Nasıl Bilirsiniz?         

Hüseyin Üzmez, 17 yaşında iken, Kripto Yahudi (Türk adı taşıyan, hemen herkesin Türk zannettiği Yahudi) gazeteci, Vatan gazetesi sâhibi Ahmet Emin Yalman’ı, “güzellik yarışması düzenleyerek çıplaklığa alıştırdığı için” vurdu, mahkûm oldu. (Günümüzde ise, o durumdaki kızlar “sultan” diye anılıyor: kelime isrâfına dikkat!) Çıktıktan sonra yazarlık, gazetecilik yaptı. Bir genç kıza tecâvüz ettiği töhmetiyle yargılandı, hapse mahkûm oldu, muhafazakâr mahalle bile ondan tiksindi, adam, 83 yaşında hapiste, kamu vicdânında mahkûm olarak öldü. 

        Birkaç yıl önce, avukatı, o, şâhitlik yapan kızcağızı, psikologlar ve şâhitler önünde konuşturdu, kızcağız, ağlayarak yalan söylediğini itiraf etti. Hüseyin ÜZMEZ’in o suçu işlemediği, iftiraya uğramış olduğu, mâsum olduğu İSPAT EDİLDİ.

       Türkiye’de KAÇ KİŞİ, bu durumu, GERÇEĞİ bilir? O zaman yaygara koparıp kamuoyunu etkileyen medya, bu GERÇEK DURUMU anlatmağa yer vermiş midir? ne gezer! 

 

Gümüşel Âilesinin Kızı

Benzer oyun, belki de Gümüşel âilesi hakkında oynanmaktadır. Medyanın verdiği bilgi, ne derece doğrudur, bilenimiz var mı? muhafazakâr bir âile içinde, kapalı bir çevrede yetiştirilen kızcağız, büyüyünce, iletişim vasıtası kullanmağa başlar, yönlendirilir, medya, olaya benzin döker, hoparlörler kulakları tırmalar, âile kimseye DERDİNİ ANLATAMAZ, olayı açıklamasına zemîn YOKTUR! Annesi, bir şeyler anlatır, ama, Medya gürültüsü, uğultusu arasında, dedikleri anlaşılamaz.

         Yıllaaar sonra, Hiranur Derneği kurucusu Müslümanın da, yıllaaaaaar önce Hüseyin Üzmez’in uğradığı zulme uğramış olduğu ortaya çıkarsa, hiç şaşırmayalım. Türkçe yayın yapan Medya’nın mârifetleri çoktur. 

***

12.11.2023

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                 

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen