Selman-ı Pak Meydan Muharebesi

Tam boy görmek için tıklayın.

Yazan: Binbaşı Süleymaniyeli Muhammed Emin
Günümüz Türkçesine aktaran: Bekir Turgut

Bu harp tarihçesini kapatmadan önce, olayların sonunu teşkil eden 26 Kasım 1915’e ait hatıralarımı ve gözlemlerimi de kaydetmek isterim:

Kolordular, düşmanın geceleyin tahliye edip terk ettiği Selman-ı Pak savunma hattını bu sabah işgal ettiler. 18. Kolordu ileri birliklerini Hüşum el-Saade’ye, diğer kolordu ise Deriye köyü harabelerine kadar sürdü.

Birinci ve ikinci deve alayları, 51. Fırka Süvari Bölüğü ve bir sahra bataryası ile takviye edilmiş Irak Süvari Tümeni de Hamaş istikametine doğru takip emri aldı.

Öğleye doğru, 45. Fırka Kumandanı’nın doğrudan Umumî Kumandanlığa gönderdiği, saat 9.30 tarihli rapor, zaten muharebe meydanını dolaşarak yeni vaziyeti teftiş etmeye karar vermiş olan Kumandan Bey’in hareketini aceleye sevk etti.

Raporun özeti şu idi:

“Düşmanın bizden daha çok zayiat verdiği, savaş meydanındaki feci izlerden bellidir. Görülmeye değer bu manzaranın incelenmesi için teşrif buyurulması.”

Basit bir öğle yemeği yedikten sonra Kumandan Bey’in maiyetiyle birlikte muharebe meydanını dolaşmaya başladık. Düşmanın A ve B kollarıyla 45. ve 51. fırkalar arasında geçen çetin muharebenin cereyan ettiği Deriye bölgesinin vahşi ve korkunç manzarası karşısında istemsizce titredim. Bu grubun hem gerisinde hem ilerisinde yüzlerce ceset vardı; hendekler sıra sıra cesetlerle dolup taşmıştı. Her tarafta bir kan denizi; her yanda tanınmaz hale gelmiş, kuşlar ve vahşi hayvanlar tarafından parçalanmış insan ve hayvan cesetleri…

Bu bölgeyi dolaşırken, ilk muharebe gününden beri düşüp kalmış ve kaldırılmamış yaralı dost ve düşman askerlerine de rastladık. Bu zavallıları hemen en yakın birlikten getirilen sedyelerle seyyar hastaneye gönderdik.

Arapların yağmasından kurtulmuş tüfek, süngü, teçhizat, arabalar ve daha birçok eşya bu faciayı sergileyen perişan bir pazar manzarası veriyordu.

Düşmanın “V. P.” yani “hayati nokta” dediği Deriye grubuna geldik. İlk taarruz gününün akşamını bu grupta geçirmiş olan General Towshend, Irak Seferim adlı eserinde duygularını şöyle ifade ediyor:

“Yüzlerce yıl yaşasam, V. P.’de yaralılar arasında geçirdiğim bu geceyi unutmayacağım.”

Ben de, cesetlerle dolmuş hendeklere bakarak, onun gibi diyebilirim ki: “Bu noktaya girerken karşılaştığımız korkunç manzaranın acı hatırasıyla şu anda kalbim ve vicdanım titremektedir.” Özellikle 11 ve 12 numaralı istinat noktaları bir kavun tarlası gibi baştan başa demir, kan ve cesetlerle örtülmüş; insan boyundaki hendekler üst üste yığılmış şehitler ve ölülerle doluydu.

General Towshend de, ilk taarruz gününde bu noktaya girerken hendekleri doldurmuş cesetler üzerinden geçmek zorunda kaldığını itiraf ediyor.

12 numaralı istinat noktası, yani “Külahlı Tepe”de, büyük zorlukla teşhis edilebilen kıymetli şehidimiz 142. Alay Kumandanı Kaymakam Muhtar Bey’in parçalanmış ve bozulmuş cesedi önünde hepimiz derin bir saygı ile eğildik.

Bu muhterem şehit, bir avuç kahraman arkadaşıyla birlikte saatlerce, dört yandan yağan demir ve ateş yağmuru altında mevziyi savunmuştu. Elinde tabanca ve ruhunda bitmeyen bir azim ve imanla mevziye girmek isteyen düşmanı her noktada karşılamış; bedenleri delik deşik olup düşünceye kadar düşmana istinat noktasını teslim etmemişlerdi. Ruhsuz cesetleriyle bile düşmanı bir süre tereddüt ve endişe içinde bırakıp tabyaya girmekten alıkoymuşlardı.

General Towshend de eserinde, bu noktadaki savunmanın boğaz boğaza son ana kadar sürdüğünü beyan ve itiraf ediyor.

Muhtar Bey ve arkadaşlarının bu yüce kahramanlığını, cesetler arasında hafif yaralı olarak üç gündür aç ve susuz, bir ölü gibi bekleyen, ama içindeki manevî kuvvetin ilhamıyla kurtulma ümidi taşıyan bir Türk neferinden dinlerken hepimizin gözleri yaşla doldu.

Fedakârlıkları çok takdir eden Kumandan Bey, bu olayın kahramanlarını veciz sözlerle övdü. Deriye’nin “Külahlı Tepe” diye şöhret bulmuş bu mevkiine “Şehit Muhtar Bey Tepesi” adını vererek, merhum ve arkadaşlarının oraya gömülmesini emretti.

Peygamber’in hicretinin 16. senesinde Medayin surları dibinde, kılıç ve oklarıyla Kisraların saltanat merkezini fetheden Sa’d bin Ubade (r.a.)’nin şehit ketiybesine; asırlar sonra, Osmanlı tarihine bir kahramanlık sahifesi ekleyen Muhtar Bey ve arkadaşlarını yan yana koymak istiyordu. Ne ulvî bir fikir! Medayin’in manevî sahibi Selman-ı Farisi’nin mübarek kabri karşısında kurulacak bu sade ve küçük mezarlık, Selman-ı Pak Muharebesi’nin bir zafer abidesi ve fedakâr Anadolu evlatlarının Irak için döktüğü kanın ölümsüz bir hatırası olacaktı.

Şehitler defnedildikten ve cesetlerle dolu hendekler kapatılarak askerî bir mezar haline getirildikten sonra, Selman-ı Pak hükümet konağı civarında kurulmuş olan karargâha döndük. 1 Şubat 1337 / 1 Şubat 1921

Muhammet Emin; SELMAN-I PAK MEYDAN MUHAREBESİ; İstanbul, Matbaa-ı Askeriye 1337/ 1921. s. 97.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen