Kültürlenme, kültürsüzleşme ve kültür bozulması kavramları, kültürlerin dinamik ve karmaşık doğasını anlamak için kritik öneme sahiptir. Kültürlenme, iki kültürün teması sonucunda meydana gelen değişimi ve olumlu adaptasyonu ifade ederken, kültürel çeşitlenmeye katkıda bulunabilir. Ancak bu süreç, aynı zamanda kimlik çatışmalarına veya kültürel kayba da yol açabilir.
Görüşler sayfasında yayınlanan “Ülkücülerin Dekültürasyonu” başlıklı son yazım nedeniyle (17 Ağustos 2025) çok değişik çevrelerden -hiç de beklemediğim- geri dönüşlere muhatap oldum. Bu geri dönüşler arasında eleştirel içerikli birkaç tanesi benim için değerli idi. Bunlardan Prof. Dr. Osman Sezgin’in yazımda kullandığım dekültürasyon, psödo-Turanist gibi kavramlaştırmalara itirazı bakış açısı yönüyle değerli idi. Ancak benim yazımın hedefi, yeni kavramlaştırmalar teklif etmek değil bir durum tesbiti idi. Bu konunun ilgili sosyal bilimcilerin ev ödevi olarak son çeyrek asırdır sahiplerini beklediği tartışmasız bir gerekliliktir.
Bir diğer önemli eleştiri, yazımı aralarında tartışan bir iletişimci grubun bana ilettiği ülkücülerin yakın/uzak tarihinden Osman Yüksel Serdengeçti, Hüseyin Nihal Atsız, İbrahim Kafesoğlu, Osman Turan, S. Ahmed Arvasi gibi Türk tarihine ve MHP ile ülkücülük akımına yaklaşımlarında farklılık serdeden isimlerin değerlendirmelerini ve yaklaşım farklarını ele almayışım idi. Bunun bir makale hacminde yapılamayacağını layıkıyla değerlendirilmesinin ancak kitap ve akademik tez çapında olabileceği düşüncemi bu eleştiriyi bana ileten arkadaşımız da kabul etti.
Yazımın ortaya çıkardığı bir diğer önemli husus, ülkemizde giderek yaygınlaşan kültürsüzleşmenin sadece ülkücüleri ilgilendiren bir rahatsızlık olmadığı, sağın en sağından solun en soluna tüm sosyal kesimlerde benzeri yalpalamaların olduğu gerçeğidir. Ülkücü tabanının Cumhur İttifakı birlikteliği ile Türk milliyetçiliği noktasından değişime/erozyona uğramasını ülkücüler arasındaki örnekleri ile biliyordum. Bu yazıma gelen tepkilerden anladım ki, AK Parti tabanında da milliyetçi/ülkücü altkültür ile temasın ümmetçilik fikrinin cazibesini kaybetmesi, genç kuşaklarda ibadet hassasiyetinin azalması, hattâ Türkçü eğilimlerin görülmesi gibi yansımaları ortaya çıkmıştır.
Yazımın yabancı literatürdeki kavramlarla kurgulanmasından yakınanların belirttiği bir diğer önemli nokta da yazımın kavramları tanımlama yönünden eksik kaldığıydı. Bu eleştiriyi dikkate alarak bu yazımda tanımlamaları değerlendirmek istiyorum. (Önceki yazımda sadece bir yönüne işaret ettiğim kültür eksenli siyasî savruluşların diğer yansımalarına -gazete sayfasının sınırlarını göz önüne alarak- giremeyeceğim.)
KAVRAMLARI TANIMLAMAK
Toplumlara sosyal kimlik kazandıran kültürler, durağan yapılar olmayıp sürekli bir değişim ve etkileşim sürecini yaşarlar. Toplumları maddî ve manevî anlamda inşa eden dinamik süreçlerin başında, farklı kültürel grupların birbiriyle teması sonucunda meydana gelen kültürlenme (Anglosakson literatüründe acculturation) ve bunun karşıtı veya aşırı bir sonucu olarak ortaya çıkan kültürsüzleşme (deculturation) yer alır.
Kültürlenme, bir kültür grubunun diğer bir kültür grubuyla sürekli ve doğrudan teması sonucunda, her iki kültürde de değişikliklerin meydana gelmesi sürecidir. Bu süreçte genellikle daha baskın veya çoğunluk olan kültürün bazı unsurları, azınlık veya daha zayıf olan kültüre geçer. Ünlü sosyoloğumuz Mümtaz Turhan’a göre “bu terim bir manaya göre; kültür değişmesinin hususi bir şeklini, diğer bir manaya nazaran kültür temasının muayyen bir sitüasyonunu ve bazen de bir kültüre intibakı ifade etmektedir.” Kültürlenme, inançlar ve sosyal normlar gibi manevî; dil kullanımı, yeme alışkanlıkları, giyim, dekorasyon gibi maddî alanlarda gözlemlenebilir.
Kültürsüzleşme, bir birey veya grubun kendi orijinal kültürel kimliğini ve değerlerini kaybetmesi, unutması veya terk etmesi sürecidir. Bu süreç genellikle zorlayıcı ortamlarda, dış baskılarla veya yoğun bir etkileşim sürecinin aşırıya kaçmasıyla oluşur. Bireysel olarak kimliksizleşme, aidiyet duygusunun yitimi ve sonuçta yabancılaşma gibi sorunlara yol açabilir. Olgunun daha şiddetle ve kısa sürede oluşmasıyla ortaya çıkan durum ise kültür bozulması (=disculturation) diye tanımlanır ve bireyin kendi kültürel köklerinden tamamen kopmasını ifade eder.
KÜLTÜRLENME YÖNELİMLERİ
Kültürlenme, bir bireyin veya grubun, başka bir kültürel ortama geçerek o kültürün unsurlarını benimsemesi ve kendi davranışlarını bu doğrultuda değiştirmesi sürecidir. Bu süreçte birey, yeni kültürel normlara uyum sağlamakta zorlanabilir, kimlik bunalımı yaşayabilir, psikolojik sorunlarla karşılaşabilir.
Kanadalı Sosyal Psikolog John W. Berry’ye göre, kültürlenme sürecinde bireylerin benimseyebileceği dört temel yönelim bulunmaktadır:
BENZEŞME (ASİMİLASYON): Kişi veya Azınlık grup, kendi kültürel kimliğini tamamen bırakıp çoğunluk kültürünün değerlerini, inançlarını ve hayat tarzını biçimini benimser.
BÜTÜNLEŞME (ENTEGRASYON): Kişi veya Azınlık grup, kendi kültürel kimliğini korurken aynı zamanda çoğunluk kültürünün bazı unsurlarını da benimser ve her iki kültüre de aktif olarak katılır; kendisini hem kadim kültürüne hem de yeni katıldığı kültür evrenine ait hisseder.
AYRIŞMA (SEPARASYON): Kişi veya Azınlık grup, kendi kültürel kimliğini korumak adına çoğunluk kültüründen uzak durmayı tercih eder ve onunla en alt düzeyde etkileşime girer, kendi kapalı topluluğu içinde yaşamaya çalışır.
KENARA İTİLME (MARJİNALLEŞME): Kişi veya Azınlık grup, hem kendi kültürünü hem de çoğunluk kültürünü benimsemede zorluk çeker; kendisini her iki kültüre de ait hissetmez ve kendini dışlanmış veya kimliksiz hissedebilir.
KÜLTÜRLENME ÖRNEKLERİ
Olumlu veya olumsuz olarak tasnif edilmeksizin şu kültürlenme örneklemeleri kayda değerdir:
DİL: Türkçeye Arapça, Farsça ve Fransızcadan geçen “kitap”, “sandalye”, “restoran” gibi birçok kelime, yeni bir dil kimliği oluşumunun işaretçileridir.
DİNİ İNANÇ VE RİTÜELLER: Hristiyanlığın Afrika’da yayılırken yerel inanç ve ritüellerle bazı noktalarda birleşmesi.
YEMEK KÜLTÜRÜ: Almanya’da döner kebabın yaygınlaşması ve Alman damak tadına uygun hale getirilmesi, Asya mutfağı tekniklerinin Fransız mutfağı soslarıyla birleşimi veya Meksika baharatlarının İtalyan makarnalarında kullanılması gibi ‘füzyon mutfaklar’ın ortaya çıkması.
GİYİM TARZI: Batı modasının dünyanın birçok yerinde yaygınlaşması veya geleneksel kıyafetlerin modern unsurlarla harmanlanması da bir tür kültürlenmedir.
MÜZİK: Türk Halk Müziği’nin pop müzikle sentezlenerek yeni eserler üretilmesi, Japonya’daki geleneksel yerel festivaller olan Matsurilerde Batı müziği ve modern moda trendlerinin etkilerinin uç vermesi ile örneklenebilir.
GÖÇ EDEN AİLELERİN DENEYİMLERİ: Bir Türk ailesi Almanya’ya göç ettiğinde, çocukların yeni okullarda eğitim görürken Alman kültürüne uyum sağlaması ve iki kültürü aynı anda yaşar hale gelmesi. Suriyeli bir mülteci ailesi Türkiye’ye yerleştiğinde, Türkçe öğrenmeye, yerel sosyal yapıya uyum sağlamaya ve yeni yasalara alışmaya çalışırken kendi kültürel değerlerini yaşatmaya devam etmesi.
MÜMTAZ TURHAN VE KÜLTÜR DEĞİŞMELERİ
Mümtaz Turhan’ın ilk baskısı 74 yıl önce 1951 yılında yapılan -ve bugün bile akademik çalışmalarda itibarlı bir referans kaynağı olan- “Kültür Değişmeleri” kitabı bu alanda hâlâ aşılamamış değerli bir çalışmadır. Mümtaz Turhan’ın çalışmalarında doğrudan “kültürsüzleşme” terimi kullanılmamakla birlikte, bir kültürün kendi özelliklerini, bağımsızlığını veya varlığını yitirmesi ile ilgili ifadeler yer alır. Mümtaz Turhan bu durumu, “kültürel bozulma” olarak açıklamakta ve bir kültürün yaşadığı “inhilal (=çözülme/yıkım)”, kültürel alanda “dejenerasyon”, “zaaf” veya “istikrarsızlık” ile ilişkilendirmektedir. “Kültür Değişmeleri”nde bu kavramlar genellikle kültürel değişmelerin, özellikle de güdümlü veya zorunlu değişmelerin olumsuz sonuçları olarak ele alınmış ve empoze edilen kültür değişmeleriyle karşılaşan ilkel toplumların çoğu zaman “inhilal alâmetleri gösterdikleri” ve bazen “bütünüyle ortadan kalktıkları” belirtilmiştir. Ayrıca, bir kültürün otokontrol duyarlılığını, gelişim imkânlarını kaybettiğinde toplumda her şeyin “düzeninden çıkacağı” ve “müzmin bir aşağılık hissine” kapılacağı vurgulanmıştır.
Dekültürasyon ve diskültürasyon, bireyler ve toplumlar üzerinde ciddi psikolojik ve sosyal sonuçlar doğurabilir. Kimlik krizi, aidiyetsizlik hissi, depresyon ve toplumsal bağların zayıflaması gibi sorunlar, bu süreçlerin bilinen etkilerindendir.
KÜLTÜR KARGAŞASINDANBİRKAÇ SOMUT ÖRNEK
YERLİ HALKLARIN DİL VE GELENEKLERİNİN KAYBOLMASI: Sömürgecilik dönemlerinde Amerika’daki Kızılderililer, Afrika’daki eski sömürge ahalisi veya Avustralya’daki Aborjinler gibi birçok yerli halkın dillerinin, sözlü geleneklerinin, ritüellerinin ve yaşama biçimlerinin baskı altında kalarak kaybolması.
GELENEKSEL ZANAATLARIN VE ÜRETİM TARZININ UNUTULMASI:
Küreselleşmeyle birlikte seri üretime geçilmesi, kilim dokumacılığı, geleneksel çömlekçilik gibi birçok geleneksel el sanatının yok olması.
DİJİTAL ÇAĞ ETKİSİYLE DEĞİŞEN SOSYAL NORMLAR: Özellikle genç nesiller arasında küresel medya ve internetin etkisiyle geleneksel aile yapısı, toplumsal değerler ve ahlaki normların hızla değişmesi, eski kuşaklarla iletişim kopuklukları yaşanması. Gençlerin dijital medyanın yaygınlaşmasıyla geleneksel hikâye anlatımı, aile ortamında sohbete katılım pratiklerinden uzaklaşması.
KÜLTÜREL BOZULMA NEDENLERİ
Kültürsüzleşme genellikle şu durumlarda ortaya çıkar:
ZORUNLU GÖÇ VE SÜRGÜN:
İnsanların savaş, doğal afet veya siyasi baskılar nedeniyle anavatanlarından ayrılmak zorunda kalmaları ve yeni bir kültürel ortama adapte olmaya çalışırken eski kültürleriyle bağlarının kopması. 19. Yüzyılda Kırım ve Kafkaslardaki Rus istilası sonrasında Anadolu’ya yönelik olarak gerçekleşen milyonları kapsayan Tatar ve Çerkes göçleri bunun tarihî bir örneğidir.
SÖMÜRGECİLİK VE KÜLTÜR EMPERYALİZMİ:
Güçlü bir kimliğe ait kültürün, daha zayıf bir kültürü baskı altına alarak kendi dilini, değerlerini ve hayat tarzını dayatması sonucu yerel kültürün zamanla yok olması. Bunun özel bir örneği, Hind altkıtasında İngilizcenin, Güney Amerika’da İspanyolcanın yaygınlaşarak bugün o bölgelerde egemen dil halini almasıdır.
MODERNLEŞME VE KÜRESELLEŞME: Geleneksel yaşama biçimlerinin ve kültürel pratiklerin, küresel standartların ve tüketim alışkanlıklarının etkisiyle hızla değişmesi ve kaybolması. Bu durum özellikle son 50 yılda iletişimin hızlanması, ulaşımın erişilebilir olması ile global düzlemde en etkili faktör haline gelmiştir.
SONUÇ
Kültürlenme, kültürsüzleşme ve kültür bozulması kavramları, kültürlerin dinamik ve karmaşık doğasını anlamak için kritik öneme sahiptir. Kültürlenme, iki kültürün teması sonucunda meydana gelen değişimi ve olumlu adaptasyonu ifade ederken, kültürel çeşitlenmeye katkıda bulunabilir. Ancak bu süreç, aynı zamanda kimlik çatışmalarına veya kültürel kayba da yol açabilir. Kültürsüzleşme ve diskültürasyon ise, özellikle zorlayıcı koşullar altında, bireyin veya grubun kendi orijinal kültürel kimliğini kaybetmesiyle sonuçlanan daha travmatik süreçlerdir. Bu süreçler, bireylerde kimlik krizi, aidiyetsizlik hissi, depresyon gibi ciddi psikolojik ve sosyal sonuçlar doğurabilirken, toplumsal bağların zayıflamasına ve kültürel bozulmalara neden olabilir. Kültürlerin durağan olmadığını, sürekli bir etkileşim değişim içinde olduğunu gösteren bu dinamikler ışığında, kültürel çeşitliliğin korunması ve kültürel mirasın gelecek nesillere aktarılması büyük önem taşımaktadır.
—————————————-
Kaynak: