Sanattan, estetikten ve düşünceden yoksun, sadece fıkha/ hukuka, fıkhın da sadece “ceza” hukukuna dayalı bir İslâm öğretisinin insanlığa verip vereceği budur! Ceza kesmek!
Hâlâ bu görülmeden Anadolu irfânının, Türk İslâm düşüncesinin yüzyıllarca cihâna yaydığı nizâm-âlem ve fütuhat ruhunun temelindeki sûfi anlayış, o anlayıştaki ontik algı kavranılmadan ve yeniden güncellenmeden değil ülkemizin, dünyanın rahat nefes alması muhal görünüyor.
Türk entelijansiyası ivedilikle günlük ve anlık siyasî atraksiyonlara göre, tarafgirlik psikozu içinde bir kurşun asker olmaktan çıkıp üzerine düşen “Osmanlı Münevveri” misyonuyla kalem mes’uliyetinin gereğini yapmalıdır.
Peki bu nasıl olacaktır?
İşgal yıllarında bir kemankeş, eski İstanbul sokaklarından, Sirkeci vapuruna, Üsküdar’a çarçabuk geçerken işgal ordularının şehirde dolaşmasından muzdarip, yedi yüz yıllık devletin çöküntüsü omuzlarında olduğu hâlde talik ve celî yazıları için boya tedarik etme derdinde idi… On bin senelik bir medeniyyetin evlâdı Necmeddin Okyay Hazretleri, devlet, İbrahim gibi ateşe düşmüşken gül bahçesini onarma ve yaşatma gayesi gütmüş. Kavganın ve ateşin içinden geçerken ruhunu, nezâketini, bereketini, ilmini, edebini, varlık algısını yitirmemiş, kendini kaybetmemiş, aşkını kaybetmemiş.. Kaybetmemiş ki, biz üçüncü kuşak bu bereketle dirilmeye, ayakta kalmaya çalışıyoruz.
İşte bugün Müslüman Türk münevverinin takınacağı tavır budur. Siyaset her ne kadar “Osmanlı”nın devam ve misyonundan dem vursa da gerçekte onun yüzyıllardır ontik algısından uzak kalmışlığın verdiği boşlukla cansız ve sadece kendisine destek olma görevinden çıkıp ondaki bu boşluğu tamir etmek, yeniden onarmak ve bir medeniyet tasavvuru inşâ etmek zorundadır.
Muasırlığı geçmişi ve mâziyi inkârla elde edeceğini zanneden sol entelijansiya ufak ufak başlarını çevirilerden kaldırıp şarkın ışığı ve Türk İslâm düşüncesinin anlama modeliyle de bir sentez yapmaya başlamalıdır. Bu ülke Nurettin Topçu’dan sonra da sosyolojiyi, siyaset bilimini yahut hukuku sentezleyip ontik anlayışını yeniden güncelleyebilecek akademisyenler çıkarmalıdır.
Ve İslâmcı entelijansiya.. Evet sizin de Spinoza’yı, Foucault’u beğenmenizi hatta Virjinya Wollf’u içselleştirmenizi takdir ediyorum lâkin bize yine de öz lâzım derim. Hayat çok kısa ve zamanımız değerli. Bir an önce kendi öz kaynaklarımızı ders kitaplarında adı geçen bilgiler olmaktan çıkarıp “güncellememiz” “yeniden anlamamız” ve “anlatmamız” gerekmektedir.
Fikir ve edebiyat her gün köşelerimizde yazığımız küçük kavrayışlarla bir nebze akıp gitse de bundan bir düşünce sistemi inşâ edemeyiz.
Gazetelerimizin kültür sayfalarına çok iş düşmektedir. Yıllarca deccaliyetin yayın organlarınca hafızası, kültürü ve irfanı paçavraya çevrilmiş ve kendisinin avam, cahil halk olduğu telkin edilmiş toplum yeniden bu yüksek akılla muhatap edilmelidir.
Yani Sultan Reşad’ın Birinci Cihan Harbinde Mevlevîleri Filistin cephesine göndermesindeki sırrı yeniden keşfetmemiz, anlamamız gerekmektedir. Zîrâ biz de bu Ontik savaşta dünyayı kana ve teröre boğan selefî, persî ve Siyonist deccalîyetin varlık anlayışına karşı “Ontik” kökenimizle, düşünce, sanat ve irfanımızla, anlama modelimiz ve medeniyet tasavvurumuzla karşılık verelim. Vermek zorundayız!
Çünkü hikmet ve mağfiret tahtında oturmayan bir hukuk(fıkıh) ve adalet insanlık için zulm, kan ve kaostur!
Bugün olduğu gibi!
Tek çare;
Sûfileri Cepheye Geri Çağıralım!
Kadirşinaslıkla efendim…
Saliha MALHUN