Târih Sizi Affetmeyecek!

Terörle mücâdelede başarılı olmanın iki önemli şartı vardır.

Birincisi, kararlılık. Teröristler ve arkasındaki güçler, silâhla/terörle hedeflerine ulaşamayacaklarını anlamalıdır.

İkincisi ise, güçlü bir ülke olmak. Ekonomisi güçlü, teknolojide ileri, halkı birbirine kenetlenmiş, vatandaşlarının aidiyet duygusu yüksek bir ülkeyi, kimse terörle dize getirebileceğini düşünemez.

Teröristle müzakere edilmez. Böyle bir girişim, eli kanlı cânilere moral güç sağlar, kendilerini önemsemelerine, gittikleri yolun doğruluğuna daha fazla inanmalarına ve taraftarları nezdindeki itibarlarını artırmalarına imkân verir.

Oysa, yaklaşık yarım asırdan buyana devâm eden terör belâsıyla mücâdelede, güvenlik güçlerimiz canlarını dişlerine takarak mücâdele derken, siyâsî cenahın sık sık yalpaladığı; terörle mücâdeleyi zaafa uğratan davranışlar sergilediği görülüyor.

Bunun son örneğini elán yaşıyoruz.

“Terörsüz Türkiye” söylemiyle, bir takım çalışmalar yapıldığı, terör örgütünün doğrudan ya da dolaylı olarak muhatap alındığı görülüyor.

İmdi, ilgililerine sormak vazifemizdir.

Ne aldınız, belli değil.

Ne verdiniz/vereceksiniz, belli değil.

Kimlerle, neyin üzerine pazarlık ettiniz/etmektesiniz, belli değil.

Bugüne kadar kaç kez sözünden cayan bu eşkıya sürüsünün, bu sefer sözünde duracağının garantisi nedir, belli değil.

Mehmetçik kaç defa bunları ininden çıkamaz hâle getirdikten sonra, her defâsında, barış-marış denilerek, yeniden toparlanmalarına fırsat tanındı. Yine böyle olmayacağının garantisi nedir, belli değil.

Kan döken cânilerin durumu ne olacak? Siláhlar kime/nasıl teslim edilecek? “Siláhı bıraktım-bırakıyorum” denilerek geçirilen bu birkaç aylık sürede, kaç şâkî yer değiştirdi, bunlar nereye gitti, başka isimlerle/libaslarla yeniden karşımıza çıkmayacaklarının, yeniden kan dökmeyeceklerinin garantisi nedir, bunların hiç birisi bilinmiyor.

Büyük şeytan, sınırımızın dibinde tam teşekküllü bir ordu kurdu. Bu ordu dağıtılacak mı? Silah bıraktım kandırmacasıyla, vatandaş kanı döken câniler bu orduya mı katılacak? Türk Ordusu, bundan sonra sınır ötesi operasyon yapabilecek mi? Yoksa, “artık örgüt-mörgüt yok, bunlar pkk değil” denilerek Ordumuzun önü mü kesilecek?

Türkiye, güneyden kürtkapanına alınıyor.

Irak ve Suriye’nin kuzeyinde, bütün dünyânın gözü önünde etnik temizlik yapıldı. Bin yıldır buralarda oturan insanlar, ABD-İsrail korumasındaki çapulcular tarafından yurtlarından sürüldü ve boşalan yerlere, bu iki devletin güdümündeki etnik unsurlar yerleştirildi. Bunlar niçin yapılıyor? Bundan sonra sıra kime gelecek? Irak ve Suriye’de silâhla yapılan etnik bölünme, yoksa Türkiye’de “siyâsî haklar, barış-marış” denilerek, silâhsız bir şekilde mi yapılacak?

Daha düne kadar kafa kesen cellâtların başı olan dinci Golanî bile, Suriye’de ulus-devlet yapısını korumaya çabalıyor. Yoksa, biz, Atatürk’ün binbir emekle kurduğu ulus-devletimizi kendi ellerimizle mi yıkacağız? Bize ölümü göstererek, sıtmaya mı râzı ediyorlar? Lübnanlaşmaya, Ortadoğu ülkesi olmaya râzı mı olacağız?

Lozan’ın intikamı alınmak isteniyor, görmüyor musunuz?

Millî mücâdelenin rövanşı alınmak isteniyor, kör müsünüz?

Yunanistan, yüzme mesafesindeki adaları silahlandırıyor. Karasularını 12 mile çıkarması an meselesi.

Kıbrıs’ta, belli, yeni bir tezgâh kuruluyor.

Bu gidişle, Akdeniz’de, Ege Denizinde, burnumuzu bile çıkaramayacak hâle gelebiliriz.

Muhtemeldir ki, yakında İran’da karışacak. Bu üç ülkenin garibanları ülkemize doluşurken, ülkemizin en iyi yetişmiş insanları ülkeyi biner biner terkederken, doğumuzda ve güneyimizde, İran, Irak ve Suriye’nin petrol ve doğal gaz kaynaklarına, bu çapulcular öne sürülerek, ABD-İsrail ikilisi tarafından el konulmak istendiğini, göremiyor olabilir misiniz?

Yüz yıl önce, Batı’nın el koyduğu petrolün bekçiliğini yapmak üzere İsrail kurulmuştu. Şimdi, yeni bir bekçi-devlet kuruluyor. Bu bekçi-devlet kime karşı kuruluyor, hiç düşünmüyor musunuz?

Millî devlet tasfiye edildiğinde, toplum etnisiteler ve inanç gurupları bağlamında bölündüğünde, millî birliğin nasıl parçalandığını hâlâ bilmiyor olabilir misiniz? Bosna, Irak, Lübnan, Ruanda örnekleri, gözünüzün açılması için yeterli değil mi?

Siz ne yapmak istiyorsunuz? Söyleyin, bilelim artık.

***

Siz, barışı inşa etmiyorsunuz.

Devletin ve milletin zaferiyle bitirilmiş bir savaşı yeniden başlatıyorsunuz.

Oysa, bilmelisiniz; arkanızda güçlü bir devlet ve her ferdi birbirine kopmaz bağlarla kenetlenmiş yekpare bir millet olmadan, muhataplarınız nezdinde hiç bir kıymetiniz olmaz, kimse sizi adam yerine koymaz.

Yol yakınken, eşkıyaya çiçek uzatma sevdasından vazgeçin.

İkinci kez tuzağa düşmeyin.

Vaktinizi ve enerjinizi, herkesin güven, huzur ve refah içinde yaşadığı güçlü ve müreffeh bir Türkiye inşa etme yolunda harcayın.

Eğitimden ekonomiye, tarımdan şehirleşmeye kadar, ülkenin gerçek sorunlarına çözüm bulmaya çalışın.

Türk Milletinin mümeyyiz vasfıdır; millet yolunda çalıştığınızı anladığında, bütün milleti arkanızda göreceksiniz.

Amacınız her ne ise, mayınlı yollardan yürümek yerine, hukuk ve demokratik teamüller çerçevesinde, milletin gönlünde taht kurarak, milletin teveccühüne layık olmaya çalışarak elde etmeye çalışmanızı öneririm.

Hatada ısrar ettiğiniz takdirde, bunun bedelini, nesiller boyunca hep birlikte ödeyeceğiz.

Mustafa TEZEL

Yazar
Mustafa TEZEL

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü'nden mezun olan Mustafa TEZEL, yüksek lisansını Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Bölümünde yapmıştır. Çalışma hayatına bir kamu bankasında müfettiş yard... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen