Gazeteci İsmail Saymaz, bir siyâsînin, birkaç ay önce partisindeki milletvekillerine şu sözleri söylediğini ileri sürmektedir;
“Bahçeli: Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun.”
…
Saymaz’ın bu iddiası, Halk TV web sitesinde 19 Temmuz 2025 günü yayımlanmış, şu âna kadar muhataplarınca yalanlanmamıştır.
***
10 Ağustos 1920 târihli Sevr Antlaşmasının 145. Maddesinin 3. Parağrafı şu şekildedir;
Osmanlı Türkçesi ile;
“Hükûmet-i Osmaniye işbu muahedenin mevki-i meriyete vaz’ından iki sene sonra ırkî ekaliyetlerin temsil-i nisbisi esasına müsteniden usul-i intihabın tertip ve tanzimi hakkında düvel-i müttefikaya bir proje ita edecektir.”
Günümüz Türkçesi ile;
“Bu antlaşmanın imzalanmasından iki yıl sonra Osmanlı Hükümeti, İtilaf Devletleri’ne, ırksal azınlıkların nispi temsiline dayalı seçim yönteminin düzenlenmesi ve teşkilatı hakkında bir proje sunacaktır.”
***
Şu hálde, Türk Milleti, Terörsüz Türkiye söylemi ile nereye götürülmek istendiğini yeniden düşünmelidir.
*****
Emperyalizm, hedefine aldığı bütün ülkelerde, milli birliği parçalamak, toplumun bütün/millet haline gelmesini önlemek, toplumun sömürgecilere karşı birlik ve bütünlük içinde karşı çıkmasına engel olmak için, ırk ve inanç ayrımına dayalı devlet ve toplum sistemleri oluşturulmasını sağlamaya çalışır. Bunun örneklerini Lübnan’da, Bosna’da ve Irak’ta görüyoruz. Benzeri bir yapının Suriye’de de kurulmaya çalışıldığına şâhit oluyoruz.
Batılı ülkeler, sömürmek istedikleri ülkelerde -ırk ve inanç ayrımına dayalı- “parçalı-bölünük” devlet ve toplum yapıları oluştururken, kendi ülkelerinde ulus-devlet yapısının korunması konusunda son derece hassas ve hatta haşin davranmaktadır.
Günümüzde, mesela ABD’nde, farklı soy ve inanca mensup onlarca farklı topluluktan insan yaşamakta iken, ne Amerikan Kongresinde, ne bürokraside ve ne de herhangi bir resmî kurumda, ırk-inanç ayrımına dayalı bir yapılanma sözkonusu değildir. Kongre’de (Senato ve Temsilciler Meclisinde), İngiliz, İskoç, İrlandalı, Alman, Polonyalı, İtalyan, İspanyol vb. kökenlilerin, Katolik Hristiyan, Protestan Hristiyan, Ortodoks Hristiyan, Müslüman, Musevi, Budist, Hindu ilh… gibi farklı inançlara mensup toplulukların ayrı temsilcileri yoktur.
Amerikan Kongresinde iki siyâsî parti mevcuttur. Kongrede, temsilci ya da senatör olarak görev almak isteyenler, bu iki partiden birisine mensup olmak ya da seçime bağımsız girmek zorundadır. Irk-inanç temelli bir siyâsî parti olmadığı gibi, kurulması da yasaktır.
Benzer durum, Batı’nın bütün gelişmiş ülkeleri için geçerlidir.
Günümüz dünyasında, bütün gelişmiş ülkeler “ulus-devlet” şeklinde kurulmuşlardır. Bu ülkelerde, ırk-inanç temelli bir devlet-toplum yapılanmasına izin verilmez. Fransa Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşları Fransız, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşları Alman, İtalya Cumhuriyetinin bütün vatandaşları İtalyan, İspanya Krallığı’nın bütün vatandaşları İspanyol olarak kabûl edilir.
Târihî ve kültürel sebeplerden ötürü farklı etnisitelerden oluşan Fransa Cumhuriyeti’nde, etnik kökeni ve inancı ne olursa olsun, bütün vatandaşlar “Fransız” olarak kabûl edilir. Hâlén yürürlükte olan 1958 târihli Fransız Anayasa’sında, Fransız Halkı (4 kez), Fransız vatandaşı/vatandaşları (3 kez), Fransız hukuku (1 kez), Fransız Cumhuriyeti (1 kez), ifâdeleri kullanılmış, “Cumhuriyetin dili Fransızca’dır.” denilmiştir (2. Madde).
Uygulama, bütün Batılı ülkelerde aynı şekildedir.
23 Mayıs 1949 târihli Federal Alman Anayasası’nda, 49 kez Alman, 6 kez Almanlar ve 3 kez de Alman milleti ifâdesi (Alman, Almanlar, Alman vatandaşlığı, Alman Milleti, Alman İmparatorluğu, Alman Cumhurbaşkanı, Alman Anayasası, Alman Federal Meclisi, Alman Yüksek Mahkemesi, Alman Eyaletleri, Alman ticâret gemileri, Alman kültür varlıkları, Alman soyundan olanlar, Alman Demiryolları, Federal Alman Postası ilh… şeklinde), kullanılmıştır[i]. Başka herhangi bir etnisitenin Anayasa’da yer almasına izin verilmemiştir. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşları, Alman sayılmıştır.
27 Aralık 1947 târihli İtalya Cumhuriyeti Anayasası’nda, 6 kez İtalyan ve 2 kez de İtalyanlar ifâdeleri (İtalyan kanunları, İtalyan yasaları, İtalyan Anayasası, İtalyan bayrağı, İtalyan işgücü şeklinde), kullanılmıştır[ii]. İtalya Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşları İtalyan olarak adolunmuştur.
31 Ekim 1978 târihli İspanya Anayasası’nda, 14 kez İspanyol ve 16 kez de İspanyollar tâbiri (İspanyol, İspanyollar, İspanyol milleti, İspanyol Devleti, İspanyol halkı, İspanyol toplumu, İspanyol vatandaşı, İspanyol toprakları, İspanyol işçileri, İspanyol uyruğu, İspanyol kökenli ilh… şeklinde), kullanılmıştır[iii]. İspanya Krallığı’nın bütün vatandaşları İspanyol olarak kabûl edilmiştir.
***
Ulus-devlet şeklinde yapılanmış olan bâzı ülkelerde, eyalet sisteminin bulunması, ulus-devlet kavramını yeterince bilmeyen insanlar tarafından yanlış yorumlanmaktadır.
Eyalet sistemi, bâzı ülkelerde, târihî sebeplerle ya da ülkenin tek merkezden yönetilemeyecek kadar büyük olması sebebiyle ihdas edilmiştir. Meselâ, ABD, Türkiye’nin yaklaşık dört katı nüfusa sâhiptir. Yüzölçümü ise, Türkiye’nin yaklaşık dokuz katı büyüklüğündedir. Üstelik, ülke henüz kurulmadan önce, Britanya İmparatorluğu’nun sömürgesi iken, bu eyaletlerden onüçü mevcut idi. Sonraki dönemlerde, ülke genişledikçe, yeni eyaletler kurulmuştur. Bu eyaletlerden bazıları, -nüfusu ve yüzölçümü bakımından- Türkiye ile kıyaslanabilir büyüklüğe sâhiptir.
Almanya ve İspanya gibi ülkelerde ise, eyalet sistemi târihî sebeplere dayanmaktadır. Meselâ Almanya’da, 17. Yüzyılın sonlarına kadar, 300’den fazla şehir devleti olduğu tahmin edilmektedir. 18. Yüzyılın ortalarından itibaren, Prusya, bu şehir devletçiklerini bünyesine almaya başlamış, Bavyera ve Saksonya gibi daha büyük evsaftaki devletçikler, Alman Birliği kurulduktan sonra, eyalet statüsünde varlıklarını devam ettirmişlerdir.
İngiltere’nin sistemi daha farklı olmakla birlikte, yine târihî sebeplere dayanmaktadır.
Burada konumuz bakımından önem arzeden husus şudur; ulus-devlet olarak yapılanmış olan federal devletlerde, etnisite ayrımı sözkonusu değildir. Bütün vatandaşlar, ülkenin her yanında, vatandaşlık haklarını “haklar ve yükümlülükler bağlamında, etnik ayrıma uğramaksızın” kullanabilirler.
***
Ulus-devlet, kapsayıcı bir vatandaşlığı esas alır.
Ulus-devletin kapsayıcılığı, vatandaşlık bağı, kanun önünde eşitlik, hukuk güvenliği, vatandaşlar arasında herhangi bir nedenle -köken, inanç, parti ya da bölge mensubiyeti vb.- ayrım yapılmaması gibi ilkelere dayanır.
Ulus-devlet olarak yapılanmış ülkelerde, vatandaşların kamusal hak ve yükümlülükleri, soyu-sopu, inancı ya da bölgesi itibariyle değil, vatandaşlık bağı, liyakat, toplumsal ihtiyaçlar ve kamusal imkánlar gibi OBJEKTİF kıstaslara göre belirlenir.
Gâzi Mustafa Kemál Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni dört temel esas üzerine kurmuştur; Cumhuriyet (demokrasi ve hukuk devletini içkin olacak şekilde), láiklik, modernizm (akılcılık ve rasyonalite bağlamında) ve ulus-devlet.
Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ahâliye Türk Milleti denir” demek suretiyle, ulus-devlet ilkesini formüle etmiş; 1924 Anayasası’nın 88. maddesinde; “Türkiye ahâlisi, din ve ırk farkı olmaksızın, vatandaşlık itibâriyle (Türk) ıtlak olunur.” denilerek, ulus-devlet anlayışı Anayasa hükmü hâline getirilmiştir.
Yukarıdaki hükûm, 1961 Anayasasının 54. Maddesinde ve 1982 Anayasasının 66. Maddesinde “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” şeklinde yer almıştır.
Sözkonusu Anayasa maddeleri (hâlihazırda, 66. Madde), hiçbir vatandaşın, “Türk olmadığı gerekçesiyle” hiçbir konuda ayrımcılığa mâruz bırakılmayacağını ve hiç kimseye de “Türk olduğu gerekçesiyle” ayrıcalık tanınmayacağını teminat altına almaktadır ki, günümüzde ulus-devlet anlayışının en isâbetli ve en ileri uygulamasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus-devlet şeklinde yapılandırılmış olması, Atatürk’ün dehâsının en önemli tezâhürlerinden birisidir.
***
Türkiye Cumhûriyeti Devleti, ulus-devlet uygulamasının en başarılı örneklerinden birisini oluşturmuştur. Târihi yüz yılı aşan Cumhûriyet döneminde, daha çok uygulamacıların yetersizlikleri ve/veya bilinç eksikliğinden kaynaklanan istisnâî sayılabilecek sorunların dışında (Kamu kesiminde işe alımlarda partizanlık yapılması, LGS ve YKS gibi sınavlarda usulsüzlük iddialarının gündeme gelmesi, teşviklerin dağıtımında parti, cemaat ve bölge ayrımı gözetilmesi bu meyanda sayılabilir), vatandaşlar arasında soy-köken, inanç ve bölge ayrımından kaynaklanan toplumsal sorunlar oluşmamış, Türk Milletinin binlerce yıla uzanan kapsayıcı-kuşatıcı “millet” ve “devlet” anlayışının da yardımıyla, ulus-devlet sistemi kısa zamanda hüsnü kabûl görmüş, toplum tarafından benimsenmiş, uygulama kökleşmiştir.
Cumhûriyet Türkiye’sinde, mülkiyet edinirken, ikâmergáh seçimi yapılırken, evlilik birliği kurulurken, işyeri açarken, özel sektörde ya da kamuda iş başvurusu yaparken, seçme ve seçilme hakkı kullanılırken, mahkemelerde hak ararken, hiçbir vatandaşa “sen kimsin, hangi soydan geliyorsun, hangi inanca mensupsun” diye sorulmaz, sorulamaz; inancı ya da kökeni sebebiyle farklı muamele yapılmaz, yapılamaz, ayrımcılığa mâruz bırakılamaz, ayrıcalık tanınmaz, tanınamaz.
İlgili yasaların öngördüğü özellikleri taşıyan bütün vatandaşlar, belediye başkanı, milletvekili ya da cumhurbaşkanı olmak için, bağımsız olarak ya da bir parti kanalıyla aday olabilirler, yeterli oyu aldıkları takdirde sözkonusu makamlara seçilebilirler.
Hâlén sözkonusu makamlarda bulunan insanların -kendileri açıklamadıkları takdirde- soyu-sopu nedir, hangi inanca mensuptur, bilinmez, araştırılmaz.
Ulus-devlet olmayı başaramayan ülkelerde durum çok farklıdır.
Sözkonusu ülkelerde, kamusal hak ve yükümlülükler, kişilerin kimlikleriyle -anayasa ve kanun gereğince- birebir bağlıdır.
Lübnan, Bosna ve Irak gibi “etnisite bağlamında bölünük ülkelerde”, vatandaşların etnik kimlikleri, kimlik belgelerinde kayıtlıdır. Bu nedenle de, ülke içinde yer değiştirmeleri, başka etnisitelere tahsis edilmiş ya da onların egemenliğinde olan bölgelerde “seçme ve seçilme haklarının kullanılması, aile kurulması, işyeri açılması, mülkiyet edinilmesi” gibi hakların kullanımı fiilî ya da yasal sınırlamalara tabidir. Bir Amerikan ya da Alman vatandaşı, sözkonusu hakları ülkenin her yanında, herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın kullanabilirken, Bosnalı bir Müslüman, kendi ülkesinin Sırp ya da Hırvat bölgesinde, sözkonusu hakları aynı serbestlikte kullanma imkânına sâhip değildir.
Meselâ, Lübnan’da, Cumhurbaşkanlığı makamı -anayasa hükmü ile- Marûnî Hristiyan grubuna tahsis edilmiştir. Diğer gruplardan birisine mensup olan bir aday, bütün toplumun beğenisini kazanmış olsa dahi, cumhurbaşkanlığı makamına aday olamaz, dolayısıyla seçilemez. Diğer siyâsî ve idârî makamlar için de aynı durum geçerlidir. Her etnik-inanç grubunun kotası bulunmaktadır. Memur ya da milletvekili olabilmek için, adaylar, ancak kendi gruplarına tahsis edilmiş olan kotalar ölçüsünde hak sahibidirler.
Toplumun bu şekilde farklı kesimlere bölünmüş olması, millet inşaını imkânsız hâle getirir. Nitekim, Lübnan’da, Ülkenin bir bölümü düşman (İsrail) tarafından bombalanırken, toplumun bâzı kesimleri bu durumu sevinçle karşılayabilmekte, düşmana destek verebilmektedir.
Toplumun bölünmesi, bu durumun anayasal düzen ile -birleşmeye imkân vermeyecek şekilde- katı bir hál alması, toplumun millî dâvâlar konusunda bir araya gelmesine imkân vermediği gibi, etnik yarışmayı körüklemektedir. Bu durum, dış çevrelere, ülkenin iç işlerine karışmasına zemin hazırlamakta; etnik gruplardan bir kısmını kendi tarafına çekerek, toplumun aleyhine olacak kazanımlar elde etmesine imkân yaratmaktadır.
Ezcümle, başta Ortadoğu olmak üzere, yeryüzünde soy-köken ve inanç farklılıkları nedeniyle toplumsal huzursuzlukların ve iç savaşların yaşandığı ülkelerin hiç birisi, ulus-devlet şeklinde yapılanmamış, bu sistemi kurma becerisini gösterememiştir.
***
Ulus-devletlerin refah ve huzurun hâkim olduğu bir devlet-toplum düzeni vücuda getirmelerinde, makamların/sorumlulukların paylaşımında vatandaşlık bağı ve liyakat esasına önem verilmesi, keza kaynakların dağıtımında -bölge ve etnisite ayrımı yapılmaksızın- ülke kaynaklarının en lüzumlu ve en fazla yararı sağlayacak alanlara yönlendirilmesi, beşerî ve maddî anlamda ülke kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasına zemin hazırlamaktadır. Meselâ ülkemizde, ulus-devlet sistemi sâyesinde, ‘İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir, Adana, Eskişehir’ gibi gelişmiş yörelerimizden tahsil edilen kamu gelirleri, görece daha yoksul bölgelerdeki kamu yatırımlarına aktarılabilmektedir.
Etnik yarışmaya/düşmanlığa izin vermeyen, bütün vatandaşları kanun önünde eşit kabûl eden ulus-devlet yapısı, toplumsal çatışmalara engel olmakta, bu istikrarlı yapı vatandaşların ülkelerine bağlı üretken bireyler hâline gelmesinde belirleyici etken olmaktadır. Hukukun egemen olduğu, soyu-sopu ya da inancı nedeniyle kimsenin dışlanma endişesi taşımadığı, gerekli niteliklere/ehliyete sâhip olduğu ve yeterli çalışmayı gösterdiği takdirde, herkese dilediği hedeflerine ulaşma fırsatı/ümidi sunan bir toplum-devlet yapısı, ulus-devletlerin en büyük özelliğidir.
***
Hâsılı, Türkiye Cumhûriyetinin kuruluşunda ilk düğme doğru iliklenmiştir. Cumhûriyetin yüzüncü yılını henüz geride bıraktığımız bir zamanda, devlet-toplum yapımızın en fazla korunması gereken bir özelliğinin -ülkenin yönetimine tâlip olanlar tarafından- tarumar edilmeye çalışılması, aklın alabileceği bir husus değildir.
Ulus-devleti yıkmaya kalkarsanız, ülkenin ne hâle geleceğini görmek için yakın çevremizdeki ülkelere bakmak yeterlidir.
***
Şu hálde, tekrarında fayda var; Türk Milleti, Terörsüz Türkiye söylemi ile nereye götürülmek istendiğini yeniden düşünmelidir.
Mustafa TEZEL
[i] Bütün Almanlar, önceden bildirimde bulunmadan ve izin almaksızın sükûnet içinde ve silahsız olarak toplanma hakkına sahiptir. (Madde: 8/1)
Bütün Almanlar dernek kurma hakkına sahiptir. (Madde: 9/1)
Bütün Almanlar, Federasyonun topraklarının tamamında dolaşım özgürlüğüne sahiptir. (Madde: 11/1)
Bütün Almanlar mesleklerini, iş ve eğitim yerlerini serbestçe seçmek hakkına sahiptir (….). (Madde: 12/1)
Alman vatandaşlığı geri alınamaz (….). (Madde: 16/1)
Hiçbir Alman yabancı bir devlete iade edilemez (….). (Madde: 16/2)
Bu Anayasa düzenini ortadan kaldırmak isteyen herkese karşı, başka bir çözümün bulunmaması halinde, bütün Almanlar direniş hakkına sahiptir. (Madde: 20/4)
(….) Alman Federal Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye sokmak eğilimini gösteren siyasi partiler, Anayasaya aykırıdırlar (….). (Madde: 21/2)
Her Alman, her eyalette, yurttaş olarak, eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir. (Madde: 23/1)
Her Alman, ehliyet ve mesleki yeteneğine göre, eşit olarak kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. (Madde: 23/2)
Alman ticaret gemilerinin tümü bir ticaret filosu meydana getirir. (Madde: 27)
Alman Federal Meclisin milletvekilleri genel, doğrudan, serbest, eşit ve gizli oyla seçilirler (….). (Madde: 38/1)
(….) Federal Meclis seçimlerinde oy hakkı olan ve 40 yaşını doldurmuş bulunan her Alman Cumhurbaşkanı seçilebilir. (Madde: 54/1)
Federal Cumhurbaşkanı görev andı: (….) Gücümü Alman ulusunun mutluluğuna adayacağıma (…..). (Madde: 56)
(….) Federal Alman Postası (….). (Madde: 87/f, 1 ve 3. Fıkralar)
Bu Anayasadaki anlamda Alman, diğer yasal düzenlemeler saklı kalmak üzere, Alman vatandaşlığına sahip olanlar (….). (Madde: 116/1)
Alman İmparatorluğu tarafından akdedilmiş olup (….). (Madde: 123/2)
(….) Güney-Batı Alman Demiryolları İşletme Birliği (….). (Madde: 130/1)
İmparatorluğun, eski Prusya ve Alman Demokratik Cumhuriyetinin yükümlülükleri (….). (Madde: 135/a
(….) Alman Yüksek Mahkemesi (….). (Madde: 137/3)
(….) bütün Alman halkı için geçerli olan bu Anayasa, Alman halkının serbest iradesiyle kabul edeceği (….). (Madde: 146)
[ii] (….) İtalyan Cumhuriyeti Anayasasını (….). (Anayasanın başlangıç kısmı)
(….) İtalyan kanunlarına aykırı olmadığı sürece, (….). (Madde: 8)
İtalyan yasaları (….). (Madde: 10)
(….) İtalyan Anayasası (….). (Madde: 10)
(….) İtalyan bayrağı (….). (Madde: 12)
(….) İtalyan işgücünü (….). (Madde: 36)
[iii] Anayasanın temeli, İspanyol milletinin ayrılmaz birliği, tüm İspanyolların ortak ve bölünmez ülkesidir. (Madde: 2)
Devletin resmi dili kastilyancadır. Tüm İspanyolların bu dili bilme ödevi ve kullanma hakkı vardır. (Madde: 3/1)
İspanyol kökenli hiçbir kimse vatandaşlıktan çıkarılamaz. (Madde: 11/2)
İspanyollar kanunlar önünde eşittir (…). (Madde: 14)
Devlet dini yoktur. Kamu yetkilileri İspanyol toplumunun dini inançlarını dikkate alır ve dolayısıyla Katolik Kilisesi ve diğer mezheplerle uygun işbirliğini sürdürür. (Madde: 16/3)
İspanyollar, ulusal sınırlar içinde serbestçe ikamet ve seyahat etme hakkına sahiptir (….). (Madde: 19)
Parlamento İspanyol halkını temsil eder ve Kongre ve Senato’dan oluşur. (Madde: 66/1)
Devlet topraklarının her yerinde tüm İspanyollar aynı haklara ve yükümlülüklere sahiptir. (Madde: 139/1)
Hiçbir makam, doğrudan ya da dolaylı, İspanyol topraklarında dolaşım ve yerleşme özgürlüğünü ve malların serbest dolaşımını engelleyecek önlemler alamaz. (Madde: 139/2).
Anayasa Mahkemesi İspanyol topraklarının tamamı üzerinde yargılama yetkisine sahiptir ve aşağıdakilere bakmak için yetkilidir (….). (Madde: 161/1)