Erol Güngör

Kenan EROĞLU

Erol Güngör adı çeşitli dergilerde belki geçiyordu fakat ben bilmiyordum. İlk olarak “Töre” dergisinde dikkatimi çekmiş ve okumuştum. Yanlış hatırlamıyorsam “Töre” dergisinin ilk sayısında (Haziran 1971) biraz uzunca bir yazısı vardı. Yazı ikinci sayıda da devam etmişti. Anlattığı konular benim bilgi ve kültürümün çok üstündeydi. Münevver ile halk arasındaki ilişkilerden, batılılaşmadan ve Osmanlıdan bahsediyordu. Bu ilk yazıdan itibaren dergide çıkan tüm yazılarını hiç kaçırmadan okudum, bunun dışında başka dergilerde de bazen yazıları çıkıyordu.

Özellikle “Türk Edebiyatı” dergisinde yazıları çıkardı. O dergiyi de takip ettiğim için orada çıkan yazıları da okumayı hiç ihmal etmedim. Son dönem aydınlarımız hakkında, batılılaşma maceramız hakkında ve aydın halk arasındaki münasebetler, Tanzimatçıların yaptığı hatalar, inkılâpçıların yanlışları ve topyekûn batılılaşma sevdasına katılanların düştükleri çıkmazları büyük bir vukufiyetle ortaya koyuyor anlaşılır bir dil kullanıyordu.

Daha sonra “Ortadoğu” gazetesinde baş makale yazmaya başlamıştı “Ortadoğu” gazetesini de sürekli aldığım için oradaki yazılarını da kaçırmadan okuyordum. Diğer okuduğum yazarlara göre çok akıcı bir üslubu vardı. Yazılarını okurken, konu sizi çepeçevre sarıyor ve içine alıyordu. Kendisini şahsen tanıma imkânım olmadı fakat fikirleri ve tahlilleri dolayısıyla en az kendim gibi tanıdığım birisi olarak baktım hep.

Fikir ve düşüncelerimin olgunlaşıp oturmasında başta Dündar Taşer olmak üzere Erol Güngör hocanın da müstesna bir yeri vardır. O’nun bize verdiği bakış açısı günlük politik mülahazaların çok dışındaydı. Onu okudukça günlük ve politik düşünmenin dışına çıkarak olayların oluş sebepleri ve saikleri üzerinde durma alışkanlığı elde ediyorduk. Erol Güngör bu günün meselelerine, yine bu günün meselesi olarak bakmıyor, konunun geçmişten günümüze seyri ve yansıması olarak gördüğü ve bizi idare edenlerin önemli yanlış ve hataları üzerinde tahliller yaparak duruyordu.

“Töre” Dergisinde; Dündar Taşer’in 1971 yılında vefatı dolayısıyla yazdığı Ekim 1972 tarihli sayıda başlayan “Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si” adındaki 4 yazı onu daha çok sevmeme ve ona bağlanmama sebep oldu. Yazıda büyük milliyetçi ve dava adamı Dündar Taşer etrafında ölümü, Osmanlıyı, tarihi bir çerçeve içerisinde ele alıyor adeta “Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si”nin resmini önümüze seriyordu. O’nun İstanbul “Küllük” kahvehanesinde Dündar Taşer ile buluşmalarını ve kafa kafaya vererek saatlerce tarihten, sosyal meselelerden, batılılaşma hikâyemiz hakkındaki sohbetlerini duydukça ona bağlılığım daha çok artıyordu.

Erol Güngör’ün şu görüşlerine katılmamak mümkün mü?

1978 yılında Ötüken Neşriyat yayınları arasında çıkan “Türk Kültürü ve Milliyetçilik” kitabının 10-11 sayfasında: “…..biz büyük bir imparatorluğun ve büyük bir medeniyetin çocuklarıyız, bizim Milliyetçiliğimiz sömürgecilerin işgalinden kurtulmak ve devlet kurmak için yapılan siyasi istiklal mücadelelerine, yahut sıfırdan başlayarak milli kültür yaratma hareketlerine benzemez” derken Cumhuriyetçilerin “yeni bir ulus yarattık” gibi temelsiz iddialarını çürütüyordu. Yine aynı kitabın 31-32. Sayfasında okumuş olarak kabul edilenlerle halkımız arasındaki uçurumu dile getiriyor ve: “……halka göre münevver kibirli, maddi menfaat düşkünü, yabancı taklitçisi, maneviyat düşmanı, saygısız ve köksüzdür…Münevvere göre ise halk cahil, hurafeci, kıt ve dar görüşlü, her şeye kolayca kanan(!) bir kitledir. İki tarafında bu karşılıklı menfi tavırları onların davranışlarına da akseder, zihniyet farklarını fiili bir husumet haline getirmekte gecikmemiştir. Halk münevverle temaslarını asgariye indirmeye ve böylece ondan gelecek huzursuzluğu mümkün olduğu kadar bertaraf etmeye çalışıyor, münevver de kendisini halktan ayırdığı nispette kendini yakıştırdığı grup içinde daha çok itibar kazanacağına ve nefsine daha çok itimat edeceğine inanıyor.” Aynı kitabın 45. Sayfasında Türk aydını hakkındaki şu tespiti ise çok isabetlidir. “Türk münevverleri yıllardan beri hep aynı rüya âleminde yaşayan uyur-gezer gibidir. Kendi içinde mantıklı görünmekle beraber, gerçekle ilgisi olmayan kurtuluş ve kalkınma nazariyeleri ortaya atarlar. Sonra bu nazariyelerin gerçekleşmesine mani olan hayali düşmanlar ve mukavemet unsurları icad ederler; bütün ömürleri bu mevcut olmayan düşmanlarla mücadele içinde heba olup gider.”

Töre Dergisinin Aralık 1972, 19. Sayısında “Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si” konulu yazısında “Okumuş gençlerimizin çoğu, aldıkları materyalist terbiye dolayısıyla, ecdat ruhlarından yardım almanın bir batıl itikad olduğunu sanırlar. Hatta akıllı başlı bir insanın nasıl olup da bunlara inandığına hayret ederler. Bu çocuklara kısaca şunu haber verelim ki, insanların sosyal hayatta kıymet verdikleri hiçbir şeyin fiziki temeli yoktur. Muhtaçlara yardım etmenin, vatan veya insanlık için fedakârlık yapmanın niçin gerektiğini kimse isbat etmiş değildir. İnançlar da, yaşadığımız hayat içinde, en az fizik kanunları kadar geçerliliğe sahiptir, çünkü insanların hayatını onların inançları idare etmektedir.” Erol Güngör Türk Edebiyatı dergisinin Haziran 1974 tarihli 30. Sayısındaki bir yazısında Cemil Meriç’i anlatır. “Cemil Meriç bize bir şey daha öğretiyor ki, hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım: Batı’nın bize açtığı belayı, kendi düştüğümüz çirkefi ve yerli medeniyetimizin yüceliğini anlamak için bir Cemil Meriç olmak, hiç değilse onun usulünü kullanmak şarttır. Batı’yı iyi bilmeyen bir insanın Batı’nın yüzüne tükürmeye hakkı yoktur; kendi medeniyetimizle öğünebilmek için de Osmanlıyı  her yönüyle tanımalıyız …….. ama kimsenin de ezbere konuşmaya hakkı yoktur” dedikten sonra  yazısını Cemil Meriç’in şu tesbiti ile sonlandırır. “Hangi ilmi hakikat bir kabile dininin naslarından daha sıcak, daha doyurucu? İnanmayanların inananlara sataşmaları kıskançlıklarındandır. Mü’minlerin saadetini gölgeleyen tek ızdırap, inanmayanlara karşı duyulan merhamet olmalı.”

Erol Güngör aynı derginin ilerleyen sayılarında da yazılar yazmış ve derginin 32. Sayısındaki yazısında Cemil Meriç’in “Umrandan Uygarlığa” kitabını özet olarak tanıttıktan sonra  “Türk okuyucusuna hararetle tavsiye ederiz” demektedir.

Yine Töre Dergisinin Nisan 1974 tarihli 35. sayısında bir sosyal tabaka olarak Türk münevveri üzerinde durmakta ve; “Batı Avrupa’nın sanayileşmesi ve millet bünyesine geçmesinden sonra, o modele göre modernleşmeye çalışan bütün memleketlerde, münevver tabakanın yabancı kıymetleri benimseyerek halktan git gide ayrıldığı görülmektedir; münevverlerin medeni kıymetlerden önce ve onlardan ziyade sosyal hayata ait batılı kıymetleri alması sadece Türkiye’de görülen bir durum değildir. Türkiye gibi münevver tabakanın halk çocuklarına büyük ölçüde açık olduğu bir cemiyette böyle bir kıymet değişmesi demokrasiye geçişte de başlıca güçlüklerden birini teşkil etmiştir, çünkü halk çocukları münevver tabakaya dâhil oldukça bu tabaka halka daha ziyade eğilecek yerde yeni gelenleri de eritmektedir” demektedir.

Erol Güngör bu aydın halk yabancılaşması ve okuyup tahsil gördükten sonra içinden çıktığı milletini beğenmeyen ve onları geri, cahil, yobaz gören zihniyet dünyası üzerinde çok durmakta bu konuda Meşrutiyetçilerin de, İttihatçıların da, İnkılâpçıların da yaptıkları yanlışları gözler önüne sermektedir.

Töre Dergisinin Haziran 1979 tarihli 97. Sayı 16’ncı sayfasın da olması gereken, sonraki zamanlarda pek göremediğimiz Türk Milliyetçilerini idealize ederken aynen: “Bugün Türkiye’de istikbalimizin temeli ve garantisi olan bir milliyetçi gençlik kitlesi vardır. Bu gençlik her türlü zulmün, iftiranın, işkencenin, en akla gelmedik şirretliklerin karşısında tarihi misyonunu yerine getirmek üzere dimdik yürüyor. Gönlü yabancı topraklarında, vicdanı yabancı ellerde değildir. Sadece Türk milletini düşünüyor, onun felaketine ağlıyor, onun saadetine seviniyor, onun imanını taşıyor, onun büyüklerini rehber ediniyor ve hepsinden öte, hiç parçalanmadan yürüyor. Bu yüzden bu gençlik Türk Milleti’nin gözbebeği, bu gününün ve yarınının en büyük teminatıdır. Ölümü hiçe saydığına göre milletini selamete çıkaracak azmi ve kudreti taşıyor demektir.”

Erol Güngör hocanın belirttiği durumlar ne yazık ki 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile belki darmadağın olmadı ama zaman ne yazık ki bazı şeyleri çok değiştirdi. Milliyetçiler oradan oraya savruldular.

Aslında Erol Güngör hakkında çok uzun yazılar yazmak ve onu anlatmak, onun fikir dünyasına girmek, görüş ve düşüncelerinden örnekler vermek gerekir. O’nun kapsayıcılığı, Türk tarihine bakışını, sosyal olayları tahlil edişini tek tek ele almak gerekir. Ve onu yeni nesillere aktarmak birinci vazifemiz olması gerekir.

Yazar
Kenan EROĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen