İttihad ve Terakki’de Bir Eğitim Bilimci: Emrullah Efendi (1858-1914)

Fırat KÖSE*

Maarif (Eğitim) alanında Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde (19.yy) yaşamış ve Maarif Nazırlığı (Eğitim Bakanlığı) yapmış olan Emrullah Efendi kendi döneminde yapmış olduğu çalışmaları ve yenilikleriyle Türk Eğitim Tarihi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Osmanlı’nın o dönemdeki yöneticileri ve aydın fikir insanlarının çağın şartları içerisinde modern-işlevsel bir eğitim sistemi oluşturma çabaları sırasında iki defa Maarif Nazırlığı yapmış ve bu sırada Türk Eğitim Sistemini baştan sona modern-işlevsel bir hale getirme yolunda büyük oranda başarılı olmuştur. Bu süre zarfında her ne kadar tartışmalar da yaşanmış olsa dahi gerçekleştirilmeye çalışılan modernizm çabaları kayda değer fikirlerdir.

Hayatına değinecek olursak;

1858 Lüleburgaz’da doğdu. İptidai ve Rüştiyeyi orada okudu. Sonra Mekteb-i Mülkiye’ye girdi. Bu sırada Fransızca öğrendi. Yanya(1882), Selanik(1884), Halep, Aydın(1891) Maarif Müdürlüğü yaptı. 1892’de Avrupa’ya kaçtı. 1900’de yurda geri döndü. Meclis-i Maarif üyeliği, Mekteb-i Sultani Müdürlüğü ve İlmiye Dairesinde çalıştı. 1908’de kurulan ‘’ Türk Derneği ’’nin kurucuları ve idarecileri arasında bulundu.

1908’de Kırkkilise (Kırklareli) Mebusu olarak Meclis-i Mebusan’a girdi. 1910’da Maarif Nazırı oldu. 1911’de bu görevinden istifa etti. Sonra aynı yıl tekrar Maarif Nazırı oldu. 1912 sonlarında Darülfünun olayları dolayısıyla, Divan-i Harb-i Örfi (Sıkıyönetim) tarafından tutuklandı. 1913’de Darülfünun Edebiyat Şubesi ‘’Usul-ü Tedris ve Terbiye’’ öğretmenliği yaptı. 1914’de Yeşilköy’de vefat etti. İki defa Maarif Nazırlığı yapmış ve bu sırada bazı Eğitim Girişimleri olmuştur :

Liseler Örgütü, Eğitim Bakanlığı Merkez Örgütü, Darülfünun Islahatları, Hakk-ı Telif Kanunu vs. bunun yanında önemli yazıları da vardır.

EĞİTİM İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE ÇALIŞMALARI 

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen üyelerinden biri idi. Hatta Cemiyetin görüşlerinin belirginleşmesinde önemli rolleri olmuştur. İdari işlerde Merkeziyete de Adem-i Merkeziyete de karşı idi. Ona göre ‘’Devletin Temeli Birliktir; Siyasi, Kanuni ve İdari olarak Birlik. Adem-i Merkeziyet bunu bozar. ‘’ ifadesiyle görüşünü dile getirmiştir.

Eğitim tarihimizde Emrullah Efendi, genellikle “Tûbâ Ağacı Nazariyesi” adı verilen bu fikir sistemi ile tanınmıştır. Bu görüşe göre eğitimde çağdaşlaşma düzenlemesi iptidailerden değil, Darülfünun’dan başlatılmalı, bilimsel gelimeler yukarıdan aşağıya doğru hayata geçirilmelidir. Ancak yaşadığı dönemde pek ortaya çıkmayan bu fikir sistemi, onun ölümünden sonraki yıllarda iyice işlenmiş; taraftarlarıyla ve karşı çıkanlarıyla beraber siyaset ve kültür hayatının önemli tartışma konularından biri olmuştur. Bir taraftan Edhem Nejat “Tûbâ Ağacı mı nedir, o?… İşte o ağacın derdi sultanileri çok zaman bu âlem-i hercümerc içinde yaşatacaktır. Diyerek orta öğretim düzeyindeki bozuklukların tüm suçunu Emrullah Efendi’nin üzerine atarken; Tûbâ Ağacı üzerindeki esas tartışmalar bir seçkinler eğitimi-kitle eğitimi çekiş­mesi biçimine giriyordu. Bu konuda Emrullah Efendi ile esas tartışmayı, onun ölümünden sonra Sâtı Bey yapmıştır.    

Ziya Gökalp da 1916’da toplanan Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Kongresi’ne sunduğu bildirinin eğitim bölümünde şöyle diyordu: “.. Üniversite, millî maarifi tesis edip sultani (lise) 1er ile ilkokullara yayar; akademi ise, muhafaza eder. Bunun içindir ki üniversite gelişmeden, sultaniler ve ilkokullar bir ilerleme gösteremez. Emrullah Efendi’nin dediği gibi, ilim Tûbâ Ağacına benzer. Millî maarif, üniversiteden başlayarak, öğretmen okullarına ve sultanilere ve onlardan da ilkokullara inecektir. Fakat bu Tûbâ Ağacının tepesi akademi değildir; (üniversitedir) “

Emrullah Efendi’ye göre eğitim açı­sından çocuğun ömrü üç devreye ayrılabilir: 1-) 0-2 yaş: “Sebavet-i evveli” (ilk çocukluk); 2-) 2-5 yaş: Bu dönemde çocuk konuşmaya ve kendine hakim olmaya başlar; 3-) 5- buluğ ve rüşd çağına kadar, “merahık” dönemi. Bu yaş kademelerinden sonra gençlik devresi başlar.

İlköğretim (“tedrisat-ı ibdidaiye”) konusunda : Ana okullarıda ilköğretimin içinde bulunmasına rağmen, esas ilköğretim “mekâtib-i ibtidaiye”Ierde verilir. İlköğretimin iki esası vardır; bu öğretim kademesi parasız ve zorunlu olmalıdır. Bu temellerden biri olmadan ilköğretim olamaz.  İlköğretimin zorunluluğu yüzyıla yakın zamandan beri ileri sürülmekte, fakat parasız olması ilkesi Türk eğitim hayatına daha yeni getirilmekteydi. İlköğretim, bir genel hizmet niteliğindedir. Bütün diğer genel hizmetler gibi hükümetin buna el atması ve harcamalarını karşılaması gerekir. Çocuklar sokakta bırakılmamalıdırlar; gerekirse zorla okullara konulmalıdırlar.

İlköğretimdeki harcamaları halk ve hükümet paylaşmalıdır. Okul binalarını halk yaptırmalıdır, hattâ hükümet bu hususta zor bile göstermelidir. İlkokul öğretmenleri, devlet memuru olmalıdırlar.

Genel olarak bütün okullardaki ders programları, şu dört esasa dayanmalıdır:  1- Özellikle dinî ve ahlâkî öğretime önem vermek; 2- Osmanlı eğitimine revaç vermek; 3- Zihnin gereksinmelerine göre faydalı bilgiler vermek; 4- İbtidai ve rüşdiyelerde askerî talimler yaptırmak.

Emrullah Efendi, bu çalışmalarının yanı sıra ilköğretim programlarının ve ders kitaplarının değiştirilmesi konusunda da bazı çalışmalar yaptı; ancak bir sonuca ulaşamadı.

Öğretim yaşı geçmiş okuma-yazma bilmeyen kimseler için açılan gece ve çırak okullarını da ilköğretim kurumları içinde saymakta; uygar dünyanın ele aldığı bu sorunu bizim hükümetimizin de ele almasını ve genel dershanelerin açılmasını istemektedir.

Öteden beri var olan “idadi öğrencilerinin yeknesak elbise giymeleri” kararı, Emrullah Efendi’nin birinci bakanlığı sırasında gene uygulanmak istenildi; elbisesi olmayan öğrencilerin okula alınmama kararı  aşağı yukarı 300 kuruşluk önemli bir harcama olduğundan tavizsiz olarak uygulanamadı.

Emrullah Efendi’nin, en az idadileri sultaniye çevirmesi kadar gürültüler koparan bir de “Mekteb-i Sultani” olayı vardır.

Yüksek öğretim konusundaki düşüncelerini, iki bakanlığı sırasında büyük ölçüde gerçekleştirme imkânını bulmuştur. Bu alandaki çalışmaları da şöyle sıralanabilir: — “Avrupa dillerini iyi bilmeliyiz” diyen Emrullah Efendi, Dârülfünun’- da, yüksek okullar için bir “Lisan Şubesi” (Elsine Şubesi”) açmıştır. Bu şubede Fransızcanın yanı sıra İngilizce, Almanca, İtalyanca ve Rusça dilleri de öğretilecekti. Edebiyat Şubesine bağlı olarak açılan bu bölümde, isteyenler için öğrenecekleri dilin edebiyatları da anlatılacaktı. Sabah ve akşam verilen bu derslere, öğrenci ve kâtiplerden bin kişi civarında istekli devam ediyordu.

Ayrıca, Arapça’nın yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla Darülfünun’daki Tefsir ve Hadîs derslerinin Arapça okutulmasını da da sağlamış, Mısır, Kafkasya vs.. yerlerden Dârülfünun’a okumaya gelen öğrenciler için de Arapça ve Farsça dersleri koydurmuştur.

Hukuk Mektebinde yaptığı yeni düzenlemeler: Emrullah Efendi bu okulda iki önemli değişiklik getirmiş bulunmaktadır: a) Hukuk Mektebindeki dört şubeyi ikiye indirmiştir. b) Hukuk Mektebinden çıkış sorununa kendine göre bir çözüm getirmek istemiştir.

Darülfünun içinde dernek kurmadan afiş yapıştırmaya kadar pek çok şeyi yasaklayan Emrullah Efendi’nin bu yönetmelikteki asıl yeniliği, üniversite polisi kurma fikri idi. Ona göre okul ve öğrenci işlerine polisin ve zabıtanın karışması, kabul edilmeyecek bir şeydi. Bu polisiye işleri hademeler de göremeyeceklerine göre “müdür ve muallimler emrinde görev yapacak olan Darülfünun inzibat-ı dâhili memurları ihdasına” gerek görülmüştü. Bu memurlar, tek tip elbise giyeceklerdi. Yönetmelik Maarif Nazırına, Dârülfünun’u ve bazı dersleri geçici kapatma yetkisi de veriyordu.

Emrullah Efendi ilk bakanlığı sırasında, öğretimdeki seviye düşüklüğü­ nün memur öğretmenler yüzünden olduğuna hükmederek, “memurmuallim”lere karşı bir temizlik hareketine girişmiştir. Bu kişiler ya memurluğu ya da öğretmenliği seçmek zorunda kalmışlar ve çoğu da memurluğu tercih etmişlerdir.

1910 yılında hazırladığı “Tedrisad-ı İbtidaiye Kânunu Lâyihası” da, öğretmenler arasındaki “evvel”, “sânî”, “sâlis” gibi ayrımları ortadan kaldırmaya, bir “muallim” ve bir de “muallim halifesi” zümrelerini koyuyordu. “Muallim halifesi”, staj yapan öğretmenlerden oluşacaktı ve öğretmenin yardımcılığını da yapacaklardı. “Ehliyetname” usulünü de belli bir geçerlilik süresine bağlamaya,o süre sonunda sınavla asıl öğretmenliğe geçirtmeye çalışıyordu.

Emrullah Efendi’nin eğitim görüşlerinin temelinde denetim sistemi vardır. Ona göre denetim, öğretim kurumlarının hükümetle olan ilişkilerinin özüdür. Okullardaki öğretimin birliği ancak bu yolla sağlanır. Osmanlı eğitiminin bir düzen içinde olması gereklidir. Dinî toplumların okulları dahil tüm öğretim kurumları yönetimin gözü altında olmalıdır. Yönetim, ülkede ne oluyorsa bilmelidir. Denetleyiciler, bilhassa özel okulları yoklayacaklardır; hem de sık sık ve uzun süreli olarak!. Gibi birçok görüş ve çalışma gerçekleştirmiştir.

Bundan bir asır önce yaşamış olan Emrullah Efendi o dönemde yaptığı çalışmalarında zamanın şartlarına göre çok gerçekçi, yenilikçi bir yol takip etmiştir. Günümüzde devam eden birçok sorunu o dönemde kavrayarak bu sorunların üstesinden gelinmesi için çaba sarf etmiştir. Bunun yanında görüşleri şimdiki eğitim sistemimizde devam etmekte olduğundan yaptığı çalışmaların Türk Eğitim Sistemine büyük katkıları olduğu görülmektedir. İlköğretimden Üniversiteye kadar toplumun eğitim alanında eğitim-öğretim ihtiyacını karşılama ve modern, çağdaş bir toplum inşa etme adına gerçekleştirdiği yenilikler, çalışmalar çok fazladır. Kendi döneminin şartları ve eğitim-toplum atmosferi içerisinde bu derece işlevsel, modern çalışmaları planlaması ve büyük oranda da bu planlarını kısa sürede gerçekleştirmesi hafife alınmayacak kadar büyük başarılardır. Şimdiki Türk Eğitim sistemindeki Stajyer Öğretmenlikten, Üniversite Polisi uygulamasına, okullardaki tek tip kıyafet zorunluğuna kadar birçok yeniliği Eğitim Sistemimize kazandırması büyük başarıdır. Bunun yanında eğitimde yabancı dillerin önemi de yine onun döneminde anlaşılmıştır. Bireylerin Dini, İlmi, Sosyal alanlarda bilgi sahibi olmaları amacıyla eğitim kademelerinin başından sonuna kadar işlevsel ve sürekli olarak birbirini tamamlaması gerekliliği görüşü çerçevesinde günümüz Eğitimcilerine ilham kaynağı olmuştur diyebiliriz…

KAYNAKLAR

1) Ergün, Mustafa, ‘’ Hayatı, Görüşleri, Çalışmaları.’’, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi 1-2. , syf 7-36., 1982, Ankara.

2) Ergün Mustafa, ‘’II.Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri (1908-1914)’’ (Basılmamış Doktora Tezi) , ss.283-268., 1978 Ankara.

3)  Binbaşıoğlu, Cavit, Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1995, Ankara.

4) Okçabol, Rıfat, Türkiye Eğitim Sistemi, Ütopya Yayınevi, 2005, Ankara.

 *Fırat Köse Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Lisans öğrencisidir.

Yazar
Fırat KÖSE

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen