Ben’liğimizi Tanımanın Vakti Gelmedi Mi?

Eda ERYİĞİT

Ünlü sosyologa İbn. Haldun, tarihimizi incelerken; ‘sadece insanların değiştiğini, tarihteki olayların ise tekerrür ettiğini’ ifade etmiştir. [1] Sayın Nurettin Topçunun; 1950 yıllarında yazmış olduğu ‘Ahlak Nizamı’ adlı eser incelendiğinde de, o zaman ki toplumun problemleriyle günümüzün sorunlarının değişmediği gözlemlenmiştir.[2] Bunun sebebi ise; insanoğlunun tarihi araştırmaması olmuştur. Tarih, Sayın M. Kemal Atatürk’ün de ifade ettiği üzere: “Eğer bir millet büyükse, kendisini tanımakla daha büyük olur.”[3] sözü ile, tarihin öğrenilmesi gerektiğini, hayatının her saniyesinde vurguladığı gibi bu sözleriyle de günümüze bir kez daha ışık tutmuştur. Tarihimizi öğrenmeliyiz diye atıfta bulunurken bu sefer insanların akıllarına başka bir soru gelmektedir.

‘Kimden öğrenmeliyiz?’

Zaman ilerlemektedir ve yeni doğan bireyler, bir önceki jenerasyonu beğenmeyip her şeyi ben biliyorum edasıyla hareket etmekte ve kendi dönemini yeni, laik, modern gibi sıfatlandırırken, önceki nesle de eski, bağnaz ve gelenekçi olarak adlandırmaktadır. Eğer ki; öğrenmeye aç yeni kesim; geçmiş dönemde yaşamış kişileri dikkate almazsa, kendi hayat metodunu hiçbir zaman oluşturamayacaktır. Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil hocamızın ‘Gençlerle Başbaşa’ adlı eserinde belirtildiği gibi, insanın bu hayatta başarılı bir geleceğe sahip olabilmesi için gerekli olan metotları aşama aşama eserinde anlatmaktadır.[4] Biz bu tarz kitapları yazan kişileri bir kenara koyarsak ya da eskiden yaşamış kişilere geride kalmış damgası vurursak, ne yöne gideceğini bilemeyen, cahil cüheladan da daha aşağı bir konuma düşmez miyiz? O halde çıkarmamız gereken ilk sonuç şudur:

İnsan tarihini öğrenmeli ve onu da doğru rehberler ışığında öğrenmelidir !

Bir diğer sorun olarak görülen olgu ise; insanların özgün olmaktan uzaklaşıp taklitçilik dönemine doğru evrimleştiğinin gözlemlenmesidir. Önderler bundan epeyce yakınarak; ahlak, hukuk, sanat, din ve devlette yeni bir nizama girmemiz gerektiğini, yeni fikirlere aç olduğumuzu dile getirmişlerdir. Bunun içinde çözüm yollarını açık ve net bir şekilde önümüze sermektedirler. Bunu da kısaca özetlemek gerekirse; bir nevi düşünce olarak arınmadan söz edilmektedir.

Düşünce olarak arınma nedir? Üstad diye nitelendirdiğimiz kişilerden dinlenilen nutuklar ile geçmişte edinmiş olduğumuz gafletleri temizleyip, sonrasında bizi istikbale götürecek yollar öğrenilmeli ve bu yolda var olduğumuzu dile getirebilmeliyizdir.

Mustafa Öztürk’ün de bahsettiği üzere; bizim bir bal arısı olduğumuzu ve her bir ufuk açıcı deryadan bal almamız gerektiğini unutmamalıyızdır. Bunları yaparken de en önemlisi kendi aklımız ve irademizle hareket edebilmemiz gerektiğini, her zaman her alanda kendimize ilke edinmeliyizdir.

Batının gerçekleştirmiş olduğu ‘Rönesans’ devri gibi uyanışı bizde gerçekleştirmeli ve bir nevi silkelenip kendimize gelip eskiden olduğu gibi bütün dünyaya bilgi verebilecek konuma gelmeliyizdir. Şu an; Avrupa da şoförsüz yolculuk yapabilen araba üretme, Uzakdoğu da uzaya yapay ay gönderme projesi düşünülürken bizim toplumumuz da ise; bilimsel gelişimden uzak, sen daha çok imanlısın sen daha az imanlısın ya da imanlı mısın diyerekten ayrımcılığın peşine düşmemeli, beraberlik ışığında birlikte yol alabilmemiz gerektiğini öğrenmeliyizdir.

Toplum da dinin mecburi bir inanç olduğu ve bu mecburiliğin de vicdana bağlı olarak mesul kılındığı bilinmektedir. Bu da demek oluyor ki, insanda aşk ikiye ayrılmaktadır: İlahi aşk ve Beşeri aşk’tır. Beşeri aşk adından da anlaşılacağı üzere kişilerin birbirlerine duydukları sevgidir. İlahi aşk ise, kişi iradesiyle Tanrı’yı tanır, özümser ve O’na yakın olmak için birtakım hizmetlerde bulunur. Bu hizmetlere bizim lügatimizde ibadet denmesi için şuurla yapılabilmesi gerekmektedir. Kişi, eğer ibadetlerini şuurla yapacağım diyerekten ‘şeriat’ı esas alırsa bu sefer öncelik dinden şeriata geçer ve şeriat araç değil amaç olmuş olur. Oysa ki; şeriatın dikkate alınması gerektiği ama esas olarak Kur’an ve akla aykırı hiçbir şeyin yapılmaması gerektiği vurgulanmalıdır.

Nurettin Topçu, şeriat’ın olumsuz olarak getirdiği şekilciliği yaymak isteyen din tüccarlarını, din fikircilerini ve de din gazetecilerini ağır bir dille eleştirip, bu kişilerin, cehennem korkusuyla secdeye kapandığından söz ederek “baş o baş ama secde o secde değil” sözü ile sitem etmiştir. Bizler de, bir nevi o kişileri, Tanrılaştırıp onlardan medet umar hale gelmişizdir. O kişilere karşı sergilediğimiz tavırlara çok kısa değinecek olursak, mesela; hırkalarını öpmek ya da önder olarak kabul ettiği kişinin yaşadığı yerdeki çimenleri toplayıp, kaynatıp içerek ondan şifa bulacağının zannedilmesi gibi misaller sıkıntı içerecek olaylar olarak kabul edilegelmektedir. Sağlıklı düşünemeyen insanlar, doğru olan dini unutup akıllarını bir nevi kiraya vermiş bulunmaktadırlar. Bu sıkıntının da temel kaynağı; tabiatta Tanrının varlığı kavranabilirdir. Ama kişinin kendi içerisinde Tanrı’nın varlığını kavraması biraz zor bir süreç olarak kabul edildiği için; kendi çabasıyla başaracağına inanamayıp, bu tarz yerlere meyil edilmiştir. Bundan sonraki süreç ise; katılmış olduğu ibadet ritüelleriyle ya da verilmiş olan görevler ile gerçek aydınlanmayı yaşayacağına kişi, inandırılmıştır.

Öz olarak belirtmek gerekirse; akla bu kadar vurgu yapmamız, bizi materyalist bir kişiliğe dönüştürmez. Sadece yapmak istediğimiz, her kutsal kitapta bahsedildiği üzere insanların akıllarını kullanarak, sorgulayarak, düşünerek vahyin ışığında doğruyu bulabileceklerinin anlaşılmasıdır. Eğer ki insan, düşünebilme yetisini bir kenara koyup başkalarının sözlerini esas alırsa, insanlıktan daha aşağı bir konuma düşmez mi?

Özetimizi şu cümlelerle sonlandıralım: Toplumumuz da öyle şeyler yaşanıyor ki artık; gözlerimize, kulaklarımıza, ellerimize, en sevdiklerimize ve en güvendiklerimize bile inanamıyoruz. Batan Güneş’teki şu bölümü hatırlıyoruz: “Anne, dedim, Bugüne kadar dünyayı hiç tanımamışım,”[5] Sanırım hiç de tanıyamayacağız, kitaplar da olmasa.. 

DİPNOTLAR

[1] (Haldun, 2018)

[2] (Topçu, 2015)

[3] (Atatürk)

[4] (Başgil, 2018)

[5] (Dazai, 1995)

KAYNAKÇA

Atatürk, M. K. Nutuk. İş Bankası Kültür.

Başgil, A. F. (2018), Gençlerle Başbaşa. Kubbealtı Neşriyatı.

Dazai, O. (1995). Batan Güneş. Yapı Kredi.

Haldun, İ. (2018), Mukaddime. Dergah.

Topçu, N. (2015). Ahlak Nizamı. Dergah.

Yazar
Eda ERYİĞİT

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen