Başsız Kağanlık

Talha Göktuğ GÖNEN

İdealist genç bir Türk subayı, ihtilalin kudretli albayı; elinden çıkan sayısız teşkilat ve sembol ile Türkçülüğün pratisyeni, 9 ışık doktrininin teorisyeni; Türk Dünyasının bilge lideri, Türk Milliyetçiliğinin unutulmaz önderi; Başbuğ Alparslan Türkeş.

Peki, tüm bunlara şahitlik edememiş bizler için kimdir Türkeş? 4 Nisanın o karlı ve soğuk matemini hatırlayamayacak kadar genç olanlar için yani. Sizlerin anlattığı kadarıyla bildiğimiz; arşivlerden ve bant kayıtlarından gördüğümüz; radyo konuşmaları, televizyon görüntüleri ile tanıdığımız bir devlet adamı. Siyasi görüşlerimizin oturmaya başladığı ilk yıllarda işittik onu. Bilgeliği, cesareti ve kararlılığı ile anılan bir rol modeldi bizler için. Geçirdiği mücadele ve zorluk dolu yaşamını dinledikçe korkularımızı yendik, yokluğun ve imkânsızlığın içinde başardıkları anlatıldıkça ilham aldık. Hiç tanımadığımız, görmediğimiz liderimizdi. Rüzgâr bizler için sert eserken, en ateşli sloganlarımızın baş tacıydı.

Ama dedim ya; onun asıl kişiliği bizler için arşivlerdeki ses ve görüntüden ibaretti daima. Kahramanlıklarına övgüler yağan tarihi bir karakter gibi aynı. Mete gibi, Fatih gibi, Mustafa Kemal gibi. Henüz bizim doğduğumuz yıllarda vefat etmiş gibi değildi hiç. Tarihin yakın da olsa, eski sayfalarındaki bir ulusal kahramandı bizler için.

Biz tatmadık Başbuğun var olduğu zamanları. Sizler gibi yaşamadık o zorlu günleri, sizler gibi hüsrana uğramadık ve de sizler gibi sevinmedik, heyecanlanmadık. Çınar gibi arkamızda dikilen bir liderin gölgesinde yürüyemedik. Bir gün bile emin ellerdeki memleketin rahatlığını hissetmedik. Biz uyurken rahat yatağımızda, birileri var diyemedik vatanı kurtaran. Bugün her şey çok kötü! ama yarın iyi olacak! diyerek ümitlenmedik, doğduğumuz günden beri. Diplomamız elimizde, memleketimize işsiz döndüğümüz gün veya ekran başında atanamadığımızı öğrendiğimiz saniye; ter dökerken mülakat salonlarında, yahut vekil odalarında; diyemedik ki “Ben burada düşerken, eğilip bükülürken; olduğu yerde dimdik kalacak bir Başbuğum var!”. Gün geldi hendeklerle dolu sokaklarda barut öksürdük, gün geldi tek ışığı yanık kalmış kütüphanelerde dirsek çürüttük. Ama yaşayamadık işte. Vatanın ve milletin kaderi 20’li yaşlardaki öğrencilerin omuzlarına binmemişken. Hem de onca büyük varken; akademide, bürokraside, iş dünyasında ve politikada. Ezildik geçen her bir gün, her bir saniye; gözlerimiz önünde çökerken davamız. Henüz çocukken işittik; kundaklanan memleketimizden yükselen feryatları ve yalnız sahipsizliğimize ağladık yorgan altlarında.

İşte. “Başbuğ” deyince yeni nesilden biri olarak benim aklıma gelen şeyler bunlar. Eğer ki anlattığınız onca olay gerçekse ve eğer tam da tasvir ettiğiniz gibiyse Başbuğ, gerçekten güzel bir hismiş; biz de isterdik… Sadece bir taneniz çıkıp da üstlenseymiş bu meşakkatli görevi, aranızdan bir grup omuzlasaymış bu kutlu davayı ve hepiniz destek çıksaymışsınız o kahraman insanlara, belki biz de yaşardık o hisleri. Memleketi sen mi kurtaracaksın sanki diye alay edildiğinde “Evet!” diye haykırabilseymişsiniz. Kim kaldı bu zamanda gerçekten dürüst ve idealist dendiğinde “Ben kaldım.” diyebilseymişsiniz. Belki bizler de gece karanlığında kâbuslara uyanmaz, yarının sıcak umutları ile rüyalara dalarmışız.

Biliyoruz! Bugün memleket içine düştüğü çukurdan çıkacaksa bunu ancak biz yapabiliriz. Ve biliyoruz ki, bizler hala gençken; hiçbir şey emin ellerde değil. Bunun farkındalığı ile kıvranıyoruz her gün dersliklerde. Lideriyle, ekibiyle; vatanın kurtarıcıları olarak, etrafınızdayız; sokaklardayız, amfilerde ve kampüslerdeyiz. İş verin diye sayfalarca CV yazıyor, asistanınız olabilmek için faturalarınızı ödüyor, alın terimizle hak ettiğimiz mevkiler için önünüzde düğme ilikliyoruz. Adım adım bu memleketi kurtarmak için kilitli kapılarınızı aşındırıyoruz. Haset ve kıskançlıkla kapattığınız odalardakileri almak için biz geliyoruz! Sizin hayalini kuramadığınız işlere cüret etmek için geliyoruz. Sloganlara hapsettiğiniz bu ülküyü yeniden azad etmek için geliyoruz. Tarihin henüz yazılmamış sayfalarında yaygara koparmak için geliyoruz!

Peki, sizlerde olmayan bu motivasyonu cumhuriyetin en karanlık döneminde biz nasıl bulabiliyoruz? Şaşırıyorsunuz, değil mi? Lidersiz, teşkilatsız, doktrinsiz bizler, nasıl oluyor da bu karanlık fırtınalara tereddütsüz atılıyoruz? Aslında cevabımız net. Bizim hiç tanımadığımız, görmediğimiz Başbuğlarımız, Ata-Türklerimiz var. Her daim göklerden bizleri izlediklerini en derinlerde hissediyoruz. Yaptıklarınız ve yapamadıklarınızla çıldırmış vaziyette bize odaklılar. Dişlerini ve yumruklarını sıkmış bizleri izliyorlar, tek kelime etmeden. Yapılması gereken neyse, onu yapmamızı bekliyorlar.

Tüm bu sorumluluk altında çatırdayan kemiklerimizle, zorlu yollarda patlayan ayaklarımızla bizi ayakta tutan güç, işte bu. Düşman ve rakiplerin değil bizzat sizlerin yarattığı engelleri aşmaya çalışırken; gençliğimizin en değerli yıllarını, günlerimizi ve gecelerimizi feda ederken; tamamen tükendiğimizi zannettiğimiz anda: muhtaç olduğumuz kudreti nerede aramamız gerektiğini çok iyi biliyoruz.

Siz de şunu çok iyi bilin ki; mirasla geldiğiniz bu dünyadan borçla ayrılıyorsunuz. Sizin bizlere bir “memleket” borcunuz var, sizin bizlere bir “hareket” borcunuz var ve sizin bizlere bir “Türkeş” borcunuz var.

Ant olsun! Biz çekip giderken uçmağa; çocuklarımıza bir “Başbuğ” borcumuz, olmayacak.

                                                                                                         

Yazar
Talha Göktuğ GÖNEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen