Pontus Meselesi

Mehmet MAKSUDOĞLU

Pontusçuluk faaliyetini yürütmek amacıyla Yunanistan’da ve ülke dışında 176 adet Pontus derneği kurulmuş! Doğu Karadeniz Bölgesi’ne ‘Unutulmayan, Kaybolan Vatanlara Gezi’ adı altında periyodik geziler düzenleniyor. Geçen yıl Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın himâyesinde Paris’te yapılan ve 200’den fazla Batılı Bizans uzmanının katıldığı toplantıda ise, İstanbul surları içerisinde bir ‘Ortodoks Dînî Devleti’nin kurulması, Ayasofya’nın kiliseye çevrilerek merkez yapılması’ konuşuldu.

Dönemin Giresun Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bâki Onurlubaş şöyle diyordu:
“Trabzon’un, Tonya ve Sürmene ilçesinde, 20-30 kadar fakîr öğrenciyi ‘eğitimlerine yardımcı olacağız’, diyerek Yunanistan’a götürenlerin asıl amacını gayet iyi biliyoruz. Bu, Rumların yıllardır yöre üzerinde gizliden gizliye yürütmüş oldukları Pontusçuluk hayâlinin hayâta geçirilmesinin ince planlarından biridir. Yunanistan’ın Trabzon’a konsolosluk açmak istemesinin en önemli sebebi, yöre üzerindeki Pontusçuluk hareketlerine yardımcı olmaktır. Yunanistan Başkonsolosu’nun sık sık yapmış olduğu Doğu Karadeniz gezisinin temelinde bu Pontusçuluk düşüncesi yatmaktadır. Yunanlı işadamlarını, ‘çevreciler’ adı altında bir gemi ile Trabzon Limanı’na demir attıran yine bu düşüncedir. Portusçuluk faaliyetleri konusunda yöre insanımız daha dikkatli ve uyanık olmalıdır.”

Durumu en iyi bilen, en doğru bilgilere sâhip olan sorumlu ve yetkili komutan, çok haklı olarak, gerekli uyarıyı yapıyor. Pekâlâ,
Tedbîr Nicedür? denildikde, şu husûslar gözönünde bulundurulmalı ve gereğince davranılmalıdır:
1.Bizansı (Aslında Bizans, M.Ö. 2oo yıllarında târihî yarımadada mevcut bir devlet, çoktaaan tarihe karıştı, 2000 küsur yıl önce; Fâtih’in yıktığı Rûm İmparatorluğuna Avrupalıların israr ve inatla Bizans demeleri, Türkiyedeki Yunan taleplerine zemin hazırlamak için) hortlatma hülyâsındakilerin en ileri gelenlerinden biri olan Anthony Bryer nâm kişinin tesbîtine göre, Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki, Pontus’la soy bakımından ilişkilendirilebileceklerin sayısı, elli bini geçmiyor. Bu bakımdan, ‘gerçek bir potansiyel’ yok! Ama, elin oğlunun da boş duracağı yok, her türlü şeytanlığı yapacağı muhakkak!

2.Çok daha önceleri oralarda yurt tutan Çepni Türkleri, Selçuklular devrindeki Türk yerleşimleri bir yana, Osmanlı, İslâm’a açtığı yerlere, ‘sürgün nizâmı’ altında, düzenli olarak çok sayıda Müslüman Türk âileleri yerleştirirdi. Doğu Karadeniz Bölgesi’ne de pek çok Müslüman Türk âile yerleştirilmiştir.
Yunanlılar, yöre halkından, anadili birkaç yüzyıl önceki Rumca olanları merkez alarak faaliyetlerini sürdürme durumundadırlar. Kişinin konuştuğu anadili, gerçi, soy belirlemesinde en güvenilir unsur ise de, bu, ‘müthiş bir uyum sağlama kaabiliyetine sâhip Türk Milleti’ için pek sağlam bir kıstâs gibi görünmüyor: Birlikte yaşadığı, komşusu olan Kürtler gibi Kürtçe konuşan Türk köylerinin olduğu, Güneydoğu Anadolu’da yerleştirilmiş, hem de Ertuğrul Gâzi’nin aşîretinden olan Karakeçili Türkmenlerin, o yöre kıyâfetlerini benimsemiş olarak ve o yörenin mahallî oyunlarını, Söğüt’te, Ertuğrul Gâzi şenliklerine gelerek oynadıkları hatırlanırsa, bu ölçünün de pek sağlam olmadığı görülür. Kısacası, anadili ‘Rumca’ denilen dil olan vatandaşlarımızın hepsinin Rum asıllı olduğunu kabûl etmek doğru değildir; anadili öyle bile olsa, birkaç yüzyıl öncekiler, mahallî Rumlardan öğrenip konuşmuş olabilirler, onların çocukları da ‘anadili olarak’ bu konuşulan dili bulmuş olabilir. Dil konusunda hiç de hassâs değiliz; Karamanoğlu Mehmed Beyin fermânı olmasaydı, bugün, Kürtçe’ye benzer, sâdece sözdizimi Türkçe olan, Farsça-Arapça kelime ağırlıklı bir dil konuşmakta olacaktık! Batı dillerine özentiyle, Türkçeye hergün kaç kelime girdiğini düşünün! Trabzon’daki Müslüman Türklerin hiç olmazsa bâzısının, Sümela Manastırındaki suyu şifâlı kabûl ettiğini hatırlayalım. Türbelerde mum yakma göreneğini Hristiyanlardan nasıl aldığımızı biliyoruz. İstanbul’un fetih günü olan Salı’yı uğursuz sayan mağlûblardan bizim bâzı ferdlerimize de geçmiş olan Salı gününü uğursuz sayma traji-komikliğini hatırlayalım.

3.Bölgede, asıl ağırlık, İslâm öğretim ve eğitimine verilmelidir. Hiçbir Doğu Karadeniz’li, ‘Müslüman’ kimliğini terkedip ‘Gâvur’ kimliğine bürünmeyi kabullenemez. Bunun için de, İslâmın iyi öğretilmesi, Hristiyanlığın nasıl tahrîfe uğramış olduğu, İslâm’ın gelişiyle, ‘son kullanma târihinin’ geçmiş olduğu anlatılmalıdır. Bu konuda :
a-Kısa vâdeli faaliyet olarak; Dinler Târihi öğretim üyelerine, il ve ilçe merkezlerinde periyodik konferanslar verdirilmeli,
b-Bölgede, İslâmî öğretim ve eğitime ağırlık verilmeli. Bölgedeki İlköğretim Okulları’nda ‘Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi’ dersini verecek öğretmenler özenle seçilmeli.
Ayrıca:
c-Bölgede bulunup da çıkarılışı ilân edilecek olan her yeni taş parçası için, mütekaabiliyet esâsına göre, Yunanistan’da bir câmi, bir medrese, bir han vs nin rekonstrüksiyonu istenmeli; aksi hâlde, o bölgede, hiçbir kalıntı ortaya çıkarılmaması için, tedbîr alınmalı.
Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen