Ata Vasiyetleri, Orhun Kitabeleri

Necdet BAYRAKTAROĞLU

Orhun Kitabeleri II. Göktürk Devleti zamanında yazılmıştır. Göktürk Hükümdarı Bilge Kağan, kayınbiraderi ve Vezir Tonyukuk, Bilge Kağanın kardeşi Kültigin adına Orhun Nehri civarında dikilen abidelerdir. Bu kitabeler, Baykal Gölünün güneyinde, Moğolistan topraklarında Göktürklerin merkezi olan Ötüken yakınlarındaydı.

Batı ve Doğu Göktürk Devletleri yıkılınca M.S. 630 dan 680 yılına kadar Türkler Çin esaretinde kaldılar. Gök Türklerde milli şuuru uyandıracak, 50 yıllık Çin esaretinden kurtaran ve ikinci Göktürk Hakanlığını kuran Kutluk Kağan, Vezir Tonyukuk’la birlikte Türkleri bir araya getirerek teşkilatlandırdı. Eski Türk Devletine bağlı kavimlere yeniden hâkimiyetini kabul ettirdi. Çin üzerine arkası kesilmeyen seferler düzenledi ve büyük zaferler kazandı. İlteriş Kağan adını aldı. Bilge Kağan, İlteriş (Kutluk) Kağan’ın büyük oğludur. 684 yılında doğmuş olup, diğer kardeşi de Kültegin’dir.

İlteriş Kağan 692 yılında ölünce yerine kağan olarak kardeşi Kapağan geçti. Bilge ve Kültegin küçük yaşta oldukları için amca Kapağan ve Vezir Tonyukuk’un himayesin de büyüdü ve geliştiler. Bilge Kağan 14 yaşında Şad tayin edildi. Amcası ve Vezir Tonyukuk’un yanında seferlere katıldı. Kardeşi Kültegin’le birlikte birçok zaferler kazandı.

716 yılında Kapağan’ın ölümü üzerine Bilge, kardeşi Kültigin’in yardımı ile Kağanlığa geçti. Kültegin de ordu kumandanlığına ve doğu bölgesi Şadlığına getirildi. Vezir olarak Tonyukuk devlet müşavirliğini devam ettirdi. Babalarının ölümü sonrası başlayan iç isyanlar ve taht kavgaları bastırıldı. Türklerin birlik ve beraberliği sağlandı. Çin ordusu yapılan savaşlarda bozguna uğratıldı ve baskı altına alındı.(720) Bundan sonra Çinliler iyi geçinmeye ve elçiler göndermeye başladı.

Bilge kağan 725 yılında aynı zamanda kayın babası olan Vezir Tonyukuk’u, arkasından da 731 yılında da kardeşi Kültigin’i kaybetti. İki devlet büyüğünün kaybı Göktürklerde ve Bilge Kağan da derin üzüntü yarattı. Bilge Kağan zamanında Kültigin ve Tonyukuk hatırasına kalıcı abideler dikildi ve kendi ağızlarından düşünceleri yazıldı.

Bilge Kağan en son zaferini 734 yılında kazandı. 25 Kasım 734 tarihinde zehirlenerek öldürüldü. Öldüğünde 50 yaşında idi. Milletine bağlı cesur, inançlı bir hükümdardı. İnançlara saygılı idi. Şehirlerde Budist mabetler kurulmasını istemiş, ancak Vezir tonyukuk Çin’e karşı müdafaa şuuru ile reddetmiştir. Ayrıca Tonyukuk, Bilge Kağanın setler ve kaleler kurarak içinde yaşama fikrine de karşı çıkmış, Göktürklerin başarılarının hep hareket halindeki yaşam biçiminden ileri geldiğini sürerek kabul etmemiştir.

Bilge Kağan’ın ölümü üzerine İkinci Göktürk devleti yeniden çöküş içine girdi. Oğulları sırasıyla başa geçtiler, ancak başarılı olamadılar. Hanedan üyeleri birbirine girdi ve bağlı boylar ayaklandı. Çıkan karışıklarda birçok hakan ve liderler öldü. Sonunda 745 yılında Göktürk devleti yıkıldı ve bu topraklarda Uygur devleti kuruldu.

Orhun Abidelerinden ilk önceleri Çin kaynakları bahsediyordu. 1720 yılına kadar haklarında tam bir bilgi yoktu. Ancak bu kitabeleri asıl tanıtan Johann Von Strahlenberg adlı bir İsveç subayı olmuştur. 1709 yılında Demirbaş Şarl’ın, Ruslarla yaptığı ve yenildiği Poltava savaşında Ruslara esir düşmüş, Sibirya’ya sürülmüştü. Bu esaret yıllarında Ruslar kendisini hareket ve gezmesinde serbest bıraktılar. Johann Güney Sibirya’yı ve Türkistan’ı baştan başa 13 yıl dolaşmış, bu esnalarda da Orhun ırmağı çevresinde abideleri bulmuş ve gördüklerini fotoğraflamış, tespit ettiklerini değerlendirmiş, daha sonrada ilim dünyasına yayınlamıştır.

Daha sonra Rus gezginler, Pallas ve Spassky Orhun çevresini ziyaret edip taşları incelediler.1825 yılında Fransız Doğu bilgini Abel Remusat da bu taşları inceledi ve bu taşların bulunduğu çevrenin “Türklerin eski ülkesi” olduğunu ileri sürdü. 1899 yılında da Rus bilgini Yadrinksev kitabeler hakkında araştırma ve çalışma içinde olmuştur. Daha birçok bilgin de bu kitabeler hakkında çalışma yapmış olup, bu kitabelerin Türkler ait olduğunu esas tespit eden Danimarkalı dil bilimci ve araştırmacı Wilhelm Thomsen olmuştur. Göktürk alfabesini çözmüş, 1893 yılında da Danimarka İlimler Akademisine sunmuştur. 1896 yılında Göktürk kitabelerinin Fransızca tercümesini yapıp, 1916 yılında hata ve noksanlarını da tamamlayarak ilim dünyasına kazandırmış ve yayınlamıştır. Bugün Türkçeleştirilmiş metinler Thomsen ve Rus bilgini Radloff’un tercüme yaptıkları metinlerdir. Orhun abideleri üç tane olup, Bilge Kağan, kardeşi Kültigin ve Vezir Tonyukuk adına dikilen abidelerdir.

Orhun Kitabelerinde Türklerin yaşayışları, Çin’le ilişkileri, milletin dertleri, toplumun meseleleri, açlık, ölüm, üzüntüler, çeşitli felaketler, hükümdarların halka, halkın hükümdarlara karşı görevleri belirtilmiştir. Abidelerden anlaşılacağı üzere Çin esareti, Türkler için utanılacak bir durum olarak dile getirilmiştir. Çin esaretini ölümle eş tutmuşlar, esaretin nedenleri, sonuçları ve bağımsız yaşamanın önemini özellikle anlatmışlar, bunlardan ders almanın gereği üzerinde ısrarla durmuşlardır. Çin’in aldatıcı siyasetiyle Göktürk Devletine verdiği zararlar anlatılmakta, Çinli Prenseslerle, Çinli elçilerle, ipekli kumaşlarla, bol armağanlarla Türk budununu aldattıklarını, Göktürkleri içten çökertip, iç karışıklar ve kavgalar yaratarak, birbirlerine düşürdüklerini, özgürlüklerini kaybettiklerini bir bir bahsetmektedir.

Bu kitabelerde Göktürk Ata Kağanlarımız, milli kültürün zayıflamasıyla, gelecekte doğacak tehlikenin büyüklüğünü kendilerinden önceki olaylar ve zamanlara bakarak bunu çok derinden hissederek, Türk Milletine duyurmak istemişler, Türkleri bir bütün halinde tutacak bilgileri sunmuşlardır.

Bu kitabeler bugün Türk Milletine, lider ve idarecilerine, milletin her ferdine ve gelecekteki Türk nesline, yol gösteren ebedi bir VASİYETNEMEDİR. Bu vasiyetname milletimizi ilgilendirmelidir. Milletin geleceğine ışık tutacak bu tecrübe dolu görüş ve fikirler bu günün ve yarının nesillerine hitap ederek, bu gün içinde yaşadığımız iç çekişmeler, karışıklar, terör, iç ve dış emeller ve tehditler için bir uyarı olarak görülmeli ve milli iradenin hangi esaslar üzerinde geliştirilmesi gerekeceği konusunda vazgeçilmez prensipler olarak değerlendirilmelidir.
Yine kitabelerde, milli birliği ve devletin varlığını yasalara, törelere ve düzene aykırı hareketlerin, disiplinsiz ve kuralsız bir anlayış ve yaşayışın, milletin istiklalini, vatanın bütünlüğünü tehlikeye sokacak kadar zararlı olduğu belirtilerek, Türk Milletinin dikkatine sunulmaktır.

Orhun Kitabeleri olarak söylenen bu eserler hakkında Prof. Dr. Muharrem Ergin şöyle demektedir:

“Türk adının, Türk milletinin adının geçtiği ilk Türkçe metin, taşlar üzerine ilk Türk tarihi, Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması, devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri; Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası, Türk askeri dehasının, Türk askerlik san’atının esasları; Türk gururunun ilahi yüksekliği… Türk feragat ve faziletinin büyük örneği, Türk içtima hayatının ulvi tablosu, Türk edebiyatının ilk şaheseri, Türk hitabet san’atının erişilmez şaheseri, Hükümdarane eda ve ihtişamlı hitap tarzı, yalın ve keskin üslubun şaşırtıcı numunesi, Türk milliyetçiliğinin temel kitabı, bir kavmi millet yapabilecek eser, asırlar içinden milli istikameti aydınlatan ışık, Türk mübarek kaynağı, Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği, Türk yazı dilinin başlangıcını Milad’ın ilk asırlarına çıkartan delil, Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika, Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser, insanlık âleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları, dünyanın bugün beklide en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı…” (1)

Bu abideler hakkında Yılmaz Öztuna ise, Büyük Türkiye Tarihi adlı eserinde:
“Göktürkler her bakımdan Türk tarihinin en büyük hamlelerinden birini teşkil eder. En ehemmiyetli taraflarından biri, Türkçe yazılmış muazzam edebi ve tarihi abideler bırakmış olmalarıdır… Göktürklerin yazılı abideleri, şüphesiz halkın konuştuğu dille değil, edebi Türkçe ile kaleme alınmıştır. Orhun Abidelerinde kullanılan bu Göktürk lehçesi edebi dilinin üzerinden 1250 sene geçmiştir. Öyle olduğu halde bir Türk aydını, Orhun abidelerini okursa, tamamıyla anlayamazsa bile, manayı kavrar… Göktürk abidelerinin ehemmiyeti ölçülemez, çünkü hiçbir eserle mukayese edilemeyecek derecede Türk medeniyet tarihinde eşsizdir… Göktürk Abidelerinde dil, hayran olunmak bir yana, hayret edilecek derecede mükemmeldir. Cümleler kısa, kesik, fevkalade mana yüklüdür… Koyu bir milliyetçilik her satıra hâkimdir. Şüphesiz nesir dili gibi bu fikirler de asırlardan süzülmüş bir tekâmülün mahsulüdür. Bunun yanında Türklük şuurunun ve milliyet vasfının tamamen teşekkül ettiğini gösterir” demektedir. (2)

Yine bu kitabeler hakkında Fransız İlim adamı Halevy “Orhun kitabeleri yazıldığında(732-734) Avrupa’nın bugünkü dillerinden hiçbiri henüz teşekkül etmemişti. Halbuki sizin dedelerinizin ta, o devirde her şeyi ifade edebilecek kadar gelişmiş bir edebi dili vardı. Sizin kültürünüz bugünkü milletlerin hepsinin kültüründen eskidir, iftihar edebilirsiniz” demiştir. (3)

Orhun Abidelerinde, Vezir Tonyukuk kitabesi, iki abidenin doğusunda olup, 725 yılında dikildiği bilinmektedir. Devletin kuruluşundan beri dönemi ve kendi yönetiminin bulunduğu zamanı güzel bir lisanla anlatmaktadır. Tonyukuk, Çine götürülen Türk boylarındandır. Çin de doğdu ve gençlik yıllarını Çin’de geçirdi ve Çin’i yakından tanıyan biriydi. İlteriş Kağan, Çin’e karşı isyan ederek istiklal mücadelesi başlattığında, mücadeleye katılmıştı. Tonyukuk’un abidesini bizzat kendisinin yaptırdığı, daha sonra yakın bir zamanda öldüğü söylenmektedir. Kitabesi iki taş üzerine yazılmış 58 satırdan oluşmaktadır.

Bilge bir kişi olan Vezir Tonyukuk, doğruyu düşünen, düşündüklerini çekinmeden söyleyen, düşündüklerini uygulayan, tehlikelere karşı tedbir alan bir kişidir. Kitabesinde, devletin kuruluşu, kazanılan zaferler, başarılar, İlteriş Kağan’ın ve kendisinin elde ettikleri üstünlüklerden bahsedilmektedir. Vezir Tonyukuk Kitabesinde şunlar yazılıdır:

“Ben Tonyukuk kendim Çin ilinde kılındım. Türk milleti Çine tabi idi. Türk milleti hanını bulmayıp Çinden ayrıldı, hanlandı. Hanını bırakıp Çin’e tekrar teslim oldu. Tanrı şöyle demiştir: Han verdim, hanını bırakıp teslim oldun. Teslim olduğun için Tanrı öldürmüştür. Türk milleti öldü mahvoldu, yok oldu. Türk Sir milletinin yerinde boy kalmadı. Ormanda taşta kalmış olanı toplanıp yedi yüz oldu. İki kısmı atlı idi, bir kısmı yaya idi. Yedi yüz kişiyi sevk eden büyükleri şad idi. Katı dedi. Katılanı ben idim. Bilge Tonyukuk.

… Bile Tonyukuk Boyla Bağa Tarkan ile beraber İlteriş kağan olunca güneyde Çin’i, doğuda Kıtay’ı, kuzeyde Oğuz’u pek çok öldürdü. Bilicisi, yardımcısı bendim. Çogay’ın kuzey yamaçları ile kar kumda oturuyorduk… O sözü işitip On Ok beyleri, milleti hep geldi,baş eğdi. Türk milletinin Demir kapı’ya, tinsi Oğlu, denilen dağa ulaştığı hiç yokmuş. O yere ben bilge Tonyukuk ulaştırdığım için sarı altın, beyaz gümüş, eğri deve, mal zahmetsizce getirdi. İlteriş Kağan bilici olduğu için, cesur olduğu için, Çin’e karşı on yedi defa savaştı, Kıtay’a karşı yedi defa savaştı, Oğuz’a karşı beş defa savaştı. Onlar da müşaviri yine bizzat ben idim, kumandanı yine bizzat ben idim.

Kapgan Kağan yirmi yedi yaşında orda idi. Kapgan Kağan gece uyumadı, gündüz oturmadı. Geri dönen düşmanı getirirdim. Kağanımla ordu gönderdim. Tanrı korusun, Türk milleti arasında silahlı düşmanı koşturmadım, damgalı at koşturmadım. İlteriş kağan kazanmasa ve ben kendim kazanmasam, İl de, millet yok olacaktır. Kazandığı için ve kendim kazandığım için ilimiz il, millet millet oldu. Kendim ihtiyar oldum, kocaldım. Herhangi bir yerde ki kağanlı millete böylesi var olsa, ne sıkıntısı mevcud olacakmış? Türk Bile Kağanı ilinde yazdırdım. Ben Bilge Tonyukuk” (4)

Kültigin adına Orhun nehri sahilinde dikilen abide ise 3.75 metre yüksekliğinde olup, üç yüzü Türkçe, bir yüzü Çince kitabe ile kaplıdır. Kitabeler Yuluğ tekin tarafından yazılmış, 21 Kasım 731 yılında dikilmiştir. Abidede, Kültigin’in alpliği, cesareti, kumandanlığı, milletine yaptığı hizmet, güzel bir anlatımla belirtilmektedir. Ayrıca Göktürk tarihi, kültürü, dili ve edebiyatı edebi bir lisanla dile getirilir. Kitabe Türkçe yazılmış, Çince tercümesine de yer verilmiştir.

Kültigin, Göktürk Devletini kuran İlteriş kağanın küçük oğludur. Amcası Kapağan’ın ölümünden sonra kağan olan ağabeyi Bilge Kağan’ın ordu komutanlığını yapmış, cesur bir komutandır. Ölümünden 7 ay sonra 21 Ağustos 732 tarihinde ve 20 günde Yuluğ Tekin tarafından yapılmıştır. Abideler yapılırken Bilge kağanda bizzat hazırlıklarda bulunmuştur. Kültigin Kitabesinde şöyle denilmektedir:

“Küçük kardeş, yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki şadpıt beyleri. Kuzeydeki Tarkat, buyruk beyleri, Oğuz Tatar… Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tabidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk Kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı Güneyde Dokuz Ersin’e kadar ordu sevk ettim, Tibet’e ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Demir kapıya kadar ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken ormanından daha iyisi yokmuş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği, ipekliyi sıkıntısız öyle veriyor.

Çin Milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi, milleti, akrabasına kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanırsan Türk milleti, öldün. Güneyde, Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk milleti öleceksin! Orda kötü kişi şöyle öğretiyormuş. Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş. Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, o yere doğru gidersen, Türk milleti, öleceksin. Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirken hiçbir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın Türk milleti. Tokluğun kıymetini bilmezsin. Açlık, tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için, beslemiş olan kağanın sözünü almadan her yere gittin. Hep orada mahvoldun, yok edildin. Tanrı buyurduğu için, kendim devleti olduğum için, kağan oturdum. Kağan oturup aç fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burada vurdum. Yanılıp öleceğini yine burada vurdum. Her ne sözün varsa ebedi taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Ben ebedi taş yontturdum… Çin kağanından resimci getirdim resimlettim. Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum… On ok oğluna, yabancısına kadar bunu görüp bilin.

Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. İnsanoğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi kağan otururmuş. Oturarak Türk Milletinin ilini töresini tutuvermiş, düzenleyivermiş. Dört taraf düşmanmış. Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hem tabi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş…” (5)

Bilge Kağan Kitabesi, hakan olan oğlu Tenri Kağan tarafından Kültigin kitabesinden 1 km. güneyde Orhun nehri vadisinde 735 tarihinde dikilmiştir. Kitabenin üç tarafı Türkçe, batı tarafında Çince olan kaplama bulunmaktadır. Bu kitabeyi de Bilge Kağan’ın yeğeni Göktürk Prensi Yuluğ Tekin yazmıştır. Doğu yönünde 41, kuzey ve güney yönünde 15 satır bulunmaktadır.

Yuluğ Tekin Bilge Kağan’ın yeğenidir ve kağan soyundandır. Vezir Tonyukuk’un kitabesini okuduğu, etkilendiği bu iki kitabeyi yazarken ondan bilgilendiği anlaşılmaktadır. Kitabedeki fikir, görüş ve anlatımlar Bilge kağan tarafından kaleme alındığı, metni ise Yuluğ Tekin’in yazmış olduğu şeklindedir. Bir sanatkâr yazar olarak harflerin taşa işlenmesini sağlamıştır.

Bilge Kağan’ın kitabesinde, törenin yaşatılmasından, geleneklerin korunmasından bahsedilmektedir. Bu ikisinin bozulması halinde toplum düzeninin ve devletin yıkılması demek olduğunu ifade etmektedir. Çin milletinin aldatıcı siyasetine, tatlı sözlerine, ipeklerine, armağanlarına, kadınına ve yalan ve vaatlerine kanarak, Göktürk milletinin kendi benliğinden, töre ve geleneklerinden uzaklaşıp, Çin Devletine esir olduğunu tek tek anlatarak bilgi vermektedir. Bilge Kağan Kitabesinde de şunlar yazılıdır:

“Ben, Tanrı’ya benzer, Tanrı’dan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için, hakanlık tahtına oturdum. Ey milletim, ey hanedanım! Sözlerim dikkatle dinleyin!

İleride gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar bütün milletler şimdi bana tabidir. Bugünkü gibi kargaşalık olmaksızın Türk Hakanı Ötüken’de oturursa, Türk yurdunda sıkıntı olmaz. Ben, Ötüken’de oturarak yurdumu yönelttim. Çinlilerin altınına, gümüşüne, ipeğine, tatlı sözüne, değerli hediyesine kapılmadım. Bunlara kapılan ne kadar Türk’ün can verdiğini, Çin boyunduruğuna düştüğünü unutmadım. Tanrı yardım etti, Türk Hakanı oldum. Dağılmış milletimi bir araya topladım. Fakir milletimi zengin ettim. Azalmış milletimi çoğalttım. Atalarım Bumin Kağan’a, İstemi Kağan’a layık bir oğul olmaya çalıştım.

Atalarım Türk yurdunu öyle sıkı tutular, öyle bilgelikle, öyle güzel törelerle yönettiler ki, Türk milleti bahtiyar oldu, onların ölümlerine candan ağladı. Atalarıma tabi olan bütün yabancı milletler, Çinliler, Tibetliler, Moğollar bile onların çağında yaşadıkları mesut hayatı unutmadılar. Atalarım o kadar ünlü hakanlardı. Sonradan bilgisiz ve kötü hakanlar ulu Türk tahtına oturdular. Onların kötü idaresi ve Çinlilerin hilesi yüzünden Türk milleti, zengin ülkelerini kaybetti. Türk hakanlarının cihanı tutan ünleri geçmişe karıştı.

Bu yüzden, Çinlilere beylik eden Türk kişizadeleri köle, Türk kızları cariye oldu. Türk beyleri, şanlı isimlerini bıraktı. Çince isimler kullanmaya başladı. Doğu Türkleri, Çin hakanına tabi olup 50 yıl onun acıklı ve utandırıcı idaresinde yaşadı.

Fakat Gök Tanrı, Türk’ün bu haline acıdı. Türk milleti yok olmanın, eskisi gibi cihanın en yüce milleti olsun diye, babam İlteriş Kağan’la anam Elbilge Hatun’u Türklere hakan kıldı. Tanrı güç verdi, babamın Türk ordusu kurt, Türk düşmanları koyun oldu. Düşmanlar, kurt önünden kaçan koyunlar gibi dağılıp gitti. Hakan babam, doğudan batıya at koşturup Türk milletini tekrar topladı, birleştirdi, Türk devletini diriltti.

Ey Türk Oğuz Beyleri! Üstten gök çökmedikçe, alttan yer delinmedikçe, bil ki, Türk milleti, Türk yurdu, Türk devleti, Türk töresi bozulmaz. Ey ölümsüz Türk milleti! Kendine dön! Su gibi akıttığın kanına, dağlar gibi yığdığın kemiklere layık ol!

Ey milletim! Bil ki ben, zengin ve parlak bir millete hakan olmadım. Zayıf ve zavallı bir milletin başına geçip tahta oturdum. Kardeşim Kül Tigin ve yeğenlerim olan iki prensle and içtik; babamın, amcamın hayatlarını verdikleri millet uğruna biz de bütün gücümüzle çalıştık.

Başına geçtiğim Türk milletinin birliği ve yüceliği için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Ölesiye, bitesiye çalıştım. Tanrı yardım etti, bahtım yar oldu, yoksul milletimi zengin ettim. Türk milletini bütün milletlerden üstün kıldım!” (6)

Kaynağını atalarının, milletinin tarihinden alan neslin, milli şuuru daima canlı ve uyanık olur. Milletleri ayakta tutan milli şuurlarıdır. Gelecek nesiller bu milli şuurla beslenmeli ve tarihini ve geçmişini iyi bilmelidir. Tarih insana, atalarını, milletini ve kültürünü öğretir. “Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar” adlı kitabımın kapağına sözünü koyduğum büyük Türk Âlimi Şeyh Edibali “Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın” demektedir. Düşünceleri atalarının mirası, vasiyetleri ve uyarıları ile zenginleşen nesiller, kendilerine emanet edilen tarihi, kültürü layıkıyla taşırlar ve milletinin geleceğini ve kaderini tayin ederler. Bu nedenle bugünkü ve gelecekteki neslimize, tarih ve kültürümüze karşı ilgi uyandırıp, atalarını ve onlardan kalan kıymetli kitabeleri öğretirsek, milli kimliklerini kazanmalarında yardımcı olmuş ve ata vasiyetlerinden ders alarak geleceğe doğru daha dikkatli adım atmalarını sağlamış oluruz.

Atatürk, Türk neslinin atalarını tanımaları ve onlara karşı sevgi, saygı ve bağlılıklarını bilmeleri konusunda “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır” demektedir.

KAYNAKLAR

1-4-5-6-Prof. Dr. Muharrem Ergin- Orhun Abideleri-Boğaziçi Yay.-İst.2012-S.XIV-65-3-33
1-2-4-5-6-Oğuz Çetinoğlu- Kronolojik Kültür-Sanat Tarih Ansiklopedisi-Bilge Oğuz Y. İst.-S.3310-3463-3342-3452
4-5-6- Ali Öztürk- Ötüken Türk Kitabeleri-Ötüken Yay.- İst.1973-S.23-48-61
3- Nuri Yazıcı- Türk Tarihinin Eski Çağları-Bahçeşehir Ün. Yay.-İst.20007-S.38
6- Yılmaz Öztuna- Türk Tarihinden Yapraklar- Milli Eğitim Bakanlığı Yay.-Ank.1992-S.26
5- M. Orhan Soysal- Eski Türk Edebiyatı Metinleri- Milli Eğ. Bakanlığı Yay.-İst.2002-S.31
Atilla Bulut-Türklerin Etnik kökenleri- Kalipso Yay.- İst.
Türk Ansiklopedisi- Heyet-Milli Eğitim Bakanlığı Yay.-Ank.1974-Cilt.
Türk Sultanları – Heyet – Türkiye Gazetesi Yay. – İst. 2006
Rıza Zelyut- Türk Kimliği- Fark Yay.-Ank.2008
Necdet Bayraktaroğlu-Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar- Hayat Yay.-İst.2012
Yazar
Necdet BAYRAKTAROĞLU

Necdet Bayraktaroğlu, Sivas’ın Gemerek kazasında 1952 yılında doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gemerek’te tamamladı. Ankara Kurtuluş Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Ankara Hukuk ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen