Hâfıza Kaybının En Müessir İlâcı, Târîh! Daha Güçlüsü, Henüz Bulunmadı…

Turgut GÜLER

Topluca bir amnésie (hâfıza kaybı) vak’ası yaşıyoruz. Balkan Savaşı’na arefe olan günlerde yakamıza taktığımız yalancı gülleri, bunca zamandır taşıyoruz.

Yüz sene önceki İngiliz, Fransız, Alman ve onların yığınla avenesi, zihinlerini masata çalıp çalıp keskinleştirirken; biz, uyurgezer vaziyette göz ovuşturmakla meşgûlüz. Gafletle ihânet arasında ne kadar lüzûmsuz kompartman varsa, hepsini son yüz senenin günlerine yayıp, ağzına kadar doldurduk.

Hâfıza kaybının en müessir ilâcı, târîh! Daha güçlüsü, henüz bulunmadı…

İstanbul’da, Zeyrek’le Unkapanı’nın kesiştiği noktada, 3. İMÇ bloğunun bahçesinde üç Türk büyüğünün mezarları yan yana duruyor. İstanbul’un ilk belediye başkanı Hızır Bey, şâir Necâtî Beğ ve Kâtib Çelebî, ebedî uykularına burada dalmışlar.

17.yüzyılı, hakkıyla tapulayan Kâtîb Çelebî, nâm-ı diğer Hacı Halîfe (Kalfa), toplamı yarım asra ulaşmayan kısa ömrüne, kütüphâne hacminde eserler sığdırmıştır. Çelebî’nin büyüklüğü, kitaplarının konu çeşitliliği ile daha da yükseklere taşınmaktadır. Târîhden coğrafyaya, mühendislikden ahlâka, hukûka ve tabiî ki edebiyâta uzanan çok geniş bir yelpâze içinde, Kâtib Çelebî, tercüme faaliyetini de ihmâl etmemiştir.

Hayâtının mühimce kısmını asker olarak seferlerde geçiren Kâtib Çelebî, son nefesine kadar okuma-yazma tâlimini bırakmamıştır. Yine, baştan sona “kıraat” ve “te’lif” mesâîsinde bulunduğu son gecesinin son karanlığı çekilirken, elindeki kahve fincanı yere düşmüş, Cennet-mekân Hacı Kalfa “füc’eten” Rahmet-i Rahmân’a nâil olmuştur.

Azim, gayret, çalışma disiplini, az zamâna çok iş sığdırmak gibi, daha da uzatılabilecek örnek davranışları nerede bulacağını soranlara, Kâtib Çelebî adresini, gönül rahatlığı ile verebiliriz. Bu evsâfda bir kalem ehline sâhib olmakla, Türk milleti ve medeniyeti, ne kadar iftihâr etse azdır.

Budana budana “kuş” olmaktan bile uzaklaşan Türk eğitim sisteminde, Kâtib Çelebî, ne kadar tanınmakta, tanıtılmakta ve öğretilmektedir? Şuna, kesin olarak emîn olabilirsiniz, -hangi duygunun sâikiyle bilinmez- küçümsediğimiz nice ülke, tedrîs programına Kâtib Çelebî’yi, bizi kıskandıracak ölçüde alıyor. Biz, ne mi yapıyoruz? Kâtib Çelebî’nin mezârının dibindeki okulda bile, ona yabancı nesiller yetiştirmenin “modernlik” (!) olduğunu pazarlamaya çalışıyoruz.

Başta Sultan Dördüncü Murâd Hân’ın Revân ve Bağdad seferleri olmak üzere, birçok askerî harekâtın bizzat içinde bulunan Kâtib Çelebî, gittiği her yerden, özellikle de Bağdad, Haleb, Erzurum, Diyarbekir gibi kültür merkezlerinden topladığı, uğruna bütün servetini yatırdığı kitapları, İstanbul’daki evine taşıdığında:

“- Şimdi Cihâd-ı asgardan cihâd-ı ekbere yöneliyorum!”

demişti. Onun; okuma, yazma, kültür adamı olma cehdine verdiği isim “cihâd-ı ekber” idi. Kâtib Çelebî’yi anlama kılavuzunun başına, bu “cihâd-ı ekber” tâbirini koymadan, lâbirentte kaybolma riski yüksektir.

Yeni Kâtib Çelebîler yetiştirmek için, Zeyrek (= Zîrek= uyanık, zekî)leri iyi bilmek lâzım, vesselâm… Bir de, memleket havasını iyi koklamak, o kokuyu her yerde tanımak şartı var.

 

Yazar
Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen