Necdet ÖZKAYA: Bir Ülkücü Öğretmen’in Ardından

                                    Efendi BARUTCU

Necdet ÖZKAYA ağabey 2 ay önce 5 Kasım 2017 tarihinde Adana Asri mezarlığında ebedi yolculuğuna uğurlandı. 5 Ocak 2018, tam 60 gün oldu. Bugün aynı zamanda Adana’nın kurtuluşunun ve bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın vefatının yıldönümü. Bütün şehitlerimize ve gidenlere rahmet olsun.

Şüphesiz her nefis ölümü tadıcıdır ama bizim inancımıza göre ölüm, ‘hiçlik’ değil, ‘yokluk’ değil; “bir fani dünyadan ebedi aleme göçüş” tür, yeni bir hayatın başlangıcı, ruhun Allah’a kavuşmasıdır.

1970’li yıllar Adana’sının Necdet Hoca’sı, bizim neslimizin Ülkücü Necdet Ağabeyi, Türk Milliyetçisi, dava adamı, öğretmen, yüksek idareci, bütün bu insani meziyet ve idareciliklerinin ötesinde gerçek bir ağabey…

Necdet Ağabey’in Milliyetçi Ülkücü mücadeledeki yerini ve hayat hikayesinin kısa bir özetini en küçük kardeşi değerli Mehmet Hayati Bey’in yazmış olduğu “Posta Kutusu 546-İdealist Bir Neslin Hikayesi’* isimli kitabından veya Necdet Ağabey’in kurucusu olduğu Adana Kültür Derneği’nin web sayfasından (http://adanakulturdernegi.org) okuyabilirsiniz.

Aslen Sivas Zaralı olup çocukluk ve gençlik yılları Van’da geçen Doğu’nun bu yiğit evladı hayatının her safhasında emsalsiz bir mücadele örneği vererek gerçek bir dava adamı şuuru ile yaşamıştır.

Van Öğretmen Lisesi son sınıfında iken Seyyid Ahmet Arvasi Hoca’nın da kısa süre de olsa öğrencisi olmuştur. İlk çocukluk yıllarından itibaren Milli İslami şuurla yetişen Necdet Ağabey’in fikri şahsiyetinin şekillenmesinde Seyyid Ahmet Arvasi hocanın da ayrı bir tesirinin olduğu muhakkaktır. O da hocası gibi şuurlu bir Türk Milliyetçisi ve samimi bir Müslümandı.

1962 senesinde Adana’ya Türkçe Öğretmeni olarak atandığında bugün çoğu Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş olan Faruk Akkülah, Mustafa Yılmazer, Ayhan Aksu, Sıtkı Keskin, Hülagü Balcılar, Mahmut Ünal, Recai Akalın, Yaşar İnanç, Hasan Çulhaoğlu, Ahmet Sofuoğlu, Ömer Şekerli, Veysel Erdem Bozdoğangil, Nurettin Pakyürek ve Rüstem Kocadurmuşoğlu gibi şahsiyetlerle birlikte Adana’da Türk Milliyetçiliği mücadelesini yürütürler. Adana’da Türkçüler Derneği’nin, Türk Milliyetçileri Derneği’nin, Türk Ocakları’nın, Adana Kültür Derneği’nin kuruluşuna öncülük eder, başkanlığı ve yöneticiliğini yapar. 1970’li yıllarda Ankara’da yayınlanan “Devlet” gazetesinde “Mehmet Özkan” müstear ismiyle makaleleri yayınlanır. 1980’den sonra yine Ankara’da yayınlanan “Doğuş Edebiyat” dergisinde merhum Abdürrahim Karakoç’la ilgili nefis bir yazısını bizzat okumuştum ve derginin o nüshasını hala saklıyorum.

“Doğunun bu mert, bu yiğit delikanlısı, bu genç ve ülkücü Türkçe öğretmeni; babacan samimi tavırlarıyla kısa sürede Çukurova insanının da gönlünde yer etmiş, onların da vazgeçemeyeceği bir şahsiyet olmuştu. Zaten vazgeçilmesi de çok mümkün değildir; çünkü o bu vatan coğrafyasını bir aşk derecesinde seven ve bu memleketin her insanının derdine bir ibadet aşkıyla derman olmaya çalışan koca yürekli biridir.”

“Necdet Hocanın hedefi kendi ideal dünyasını öğrencilerinde şekillendirmekti. Şanlı mazisini bilen ama kaybedilen vatan toprakları için de hüzünlenen; bununla birlikte, Büyük Turan’ı gerçekleştirmek için gereken hazırlıkları yapan bir gençlik yetiştirmek için uğraşıyordu.”

Öğrencileri ile çıkardığı “Özleyiş” isimli aylık fikir ve edebiyat gazetesinde-Özleyiş, Seyyid Ahmet Arvasi Hoca’nın daha 17 yaşındayken yazdığı bir şiirin adıdır- yayınlanan bir şiirden dolayı Adana Cumhuriyet Savcısı Necdet Hoca’nın hakkında TCK 141. ve 142. maddelerine göre “Turancılık Davası” açar. Hoca mahkeme heyetini de hayran bırakan ve bizzat yaptığı savunma sonunda beraat eder. Ne bu hadise ne de ileride yaşayacak olduğu hadiseler Hocayı doğru bildiği yoldan uzaklaştıramayacaktır. İleriki yıllarda Necdet Ağabeyin önce teyze oğlu kısa süre sonra da kardeşi Yavuz Özkaya ülkücü şehitler kervanına katılacak, diğer kardeşi Oğuz Özkaya da ülkücü hareketin gazilerinden olacaktır.

1973-1975 CHP-MSP koalisyon hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ bakanlığın her kademesini aşırı solcu, bölücü, mezhepçi unsurlarla doldurmuş ve eğitim hayatında büyük tahribatlara yol açmıştı. Özellikle de ülkücü-milliyetçi öğretmenlere karşı “Milli Eğitimde Haçlı Seferleri” başlatılarak binlercesi yurdundan, yuvasından edilip ölüm sürgünlerine gönderilmişti.

1975’te 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulduğunda Milli Eğitim Bakanlığı’na büyük milliyetçi vatansever insan Ali Naili Erdem, Bakanlık Müsteşarlığı’na merhum Ahmet Nihat Akay Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğüne de büyük Türk Milliyetçisi Ayvaz Gökdemir Ağabey getirilir. Ayvaz Ağabeyin de Milli Eğitim Bakanlığında ilk göreve davet ettiği kişiler, yakın dava arkadaşları Necdet Özkaya Ağabey, merhum Hüseyin Sarı Ağabey ve bir grup yakın arkadaşı olmuştur. Ayvaz Gökdemir, Necdet Özkaya Ağabey ve ülkücü-milliyetçi idarecilerin gayretleriyle Yüksek Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri, Öğretmen Okulları ve Milli Eğitim Bakanlığı yeniden milli hüviyetine kavuşturulmaya çalışılmış, öğretmenlerin gasp edilen haklarının da iadesi cihetine gidilmişti.

Necdet Özkaya, Ayvaz Gökdemir, Nevzat Kösoğlu kültür ve imanımızın bu yalçın kayaları Türk Ülküsü mücadelesinin Uluğ Beyleri Kars’ta Yedek Subaylık yaptıkları dönemde tanışırlar ve bir daha asla ayrılmazlar; ta ki emr-i Hakk vaki oluncaya kadar.

Her üçünün de ortak özelliği birçok Ülküdaşları gibi kitabın ortasından konuşuyor olmalarıdır. Bir yandan “ölümlerle oynayan tunç yürekli Türkler” olurken; öbür yandan da vatana, millete, dine, devlete hizmet için sadece ölümü göze almanın yetmeyeceğini; ter dökmenin, fikir çilesi çekmenin, bilgi ile donanmanın, bu ideallerini savunacak kadrolar yetiştirmenin ve yüksek bir medeni cesarete de sahip olmanın lüzumuna inanmışlardır.

Dost canlısıdırlar, vefalıdırlar, fedakardırlar, kıymet bilirdirler, kelimenin tam manası ile adamdırlar. “Delikanlılık” bunların şahsında ete kemiğe bürünüp bir yaş sınırı olmaktan çıkar, sağlam bir karakter haline dönüşür.

Necdet Özkaya Ağabey ve nesildaşları Milliyetçi Hareketin siyasi lideri Alparslan Türkeş’in “Yeni ufuklara doğru” diye işaret ettiği Türk Milletinin büyük geleceğini inşa edecek imanlı, vatanperver, bilgili ve şahsiyetli kanaat önderleri ve ülkücü kadrolar yetiştirmek azmiyle adeta gecelerini gündüzlerine katarak, yüksek bir çalışma temposuyla hizmete koşmuşlardır.

Yetiştirdikleri ülkücü kadrolar 1970’li yıllarda üniversite ve yüksek okulları bitirip Anadolu sathına yayılarak Anadolu’da bir fikir, iman ve kadro ihtilali gerçekleştirme yolunda ölüme, hayata koşar gibi koşmuşlardır. Türk insanına hizmeti ibadet telakki edip, yabancı ideoloji uşaklarının her türlü tehditleri ve ölüm kusan namlularına rağmen boyun eğmemiş, “Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister. / Büyük devlet kurmak için büyük kan ister.” sözünü kendilerine rehber edinmişlerdir.

Yüce dağların dondurucu soğuğunda aşılmaz dağ başlarından kendilerine geçitler bularak, kızgın ovaların bunaltıcı sıcağına aldırmayarak; tarlalardan fabrikalara, fabrikalardan okullara, kütüphanelere, ilim laboratuvarlarına koşup “Türk Milletini çağlar üzerinden sıçratma” aşk ve heyecanıyla vatan için ter dökmenin de gaziliğin ve şehitliğin şerefi ve kutsiyeti kadar değerli olduğuna inanmışlardır.

1960’ların başında dar bir aydın çevresinde ifade edilen “Türk Milliyetçiliği Davası” ve “Türk” kavramı bugün yüz binlerce aydın ve milyonlarca insanımız tarafından terennüm ediliyor ve savunuluyorsa hatta daha yakın geçmişte Milliyetçiliği ayaklar altına almakla övünen ve “Türk” deyince besmele görmüş şeytan gibi kaçan sakil zihniyet mensupları bugün ─mecburiyetten de olsa─ her lafın başında Türklük, Türk Milleti demeden geçemiyorsa bunun şerefi öncelikle hareketin siyasi lideri Alparslan Türkeş ve onun ülkücü Milliyetçi kadrolarıyla Necdet Özkaya Ağabey’in şahsında bütün ülkücü öğretmenlerimize ve dava adamlarına aittir.

1975’ten 2005’e kadar Milli Eğitim Bakanlığının merkez teşkilatında değişik yüksek idarecilik görevlerinde bulunan Necdet Özkaya hizmetleri süresince daima adından söz ettiren başarılı bir idarecidir. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü görevini büyük bir başarıyla sürdürürken dönemin Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan, Necdet Ağabey’i görevden almış yakın çevresine “bir dağı yerinden oynattım” diye övünmüştü. Fakat bakanlıktaki ömrü çok kısa sürmüş yerine Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Nahit Menteşe’nin ilk işi Necdet Özkaya Ağabey’e “sizin bilgi ve tecrübelerinize ihtiyacım var” diyerek onu müsteşar muavinliğine atamıştır.

1993 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığına atandığında Türk Eğitim tarihinde unutulmayacak bir hizmeti başlatır. Her yıl “26 Ağustos 1071 Malazgirt’ten, 26 Ağustos 1922 Kocatepe’ye” adı altında büyük izci zafer yürüyüşünü gerçekleştirir. Bu yürüyüş, müsteşar yardımcılığından ayrıldığı 2002’ye kadar devam eder. Bu proje 2002’den sonra gelen iktidarın Milli Eğitim Bakanlığınca kaldırılır.

26 Ağustos 2001 tarihindeki Malazgirt Zaferi Şenliklerine bendeniz de katılmıştım. MHP’nin Genel Başkanı Sayın Doktor Devlet Bahçeli de başbakan yardımcısı sıfatıyla oradaydı. Necdet Ağabeyle orada da buluşmuştuk. Bana anlattığına göre bir keresinde İzmir’deki törenler esnasında dönemin 55. Hükümetinde DSP’li Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’a “Sayın bakan siz de bir konuşma yapsanız” dediğinde Bakan Bey’in cevaben “Yunanlı dostlarımıza ayıp olmaz mı, onları üzmeyelim” demiş.

Necdet Ağabey 3 Kasım 2002’de yapılan erken genel seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisi’nden Adana’dan birinci sıradan milletvekili adayı olur. MHP Adana’da seçim barajını aşar fakat yurt genelinde barajı geçemediği için meclis dışında kalır. Bu durum Türkiye için büyük kayıpların başlangıcıdır.

Hayatının son 5-6 senesini menhus bir hastalığın pençesinde, büyük acılar içinde kıvranırken bile beş vakit namazını geçirmediğinin, her Cuma adeta sürünerek de olsa dostlarından birinin bazen bizim evinden almamızla Cuma namazlarını kıldığının bizzat şahidiyim. Bu haldeyken bile en büyük ıstırabı şairin:

“Sen zanneder misin ki benim hep elemlerim

Heyhât! ben nevâib-i eyyamı inlerim…”

Dediği gibi son yıllarda memleketimizin ve milletimizin içine düşürüldüğü kaos, kargaşa özellikle çözüm ve açılım süreçlerinde devlet ve Türklük düşmanlarının gemi azıya alarak ülkemizi bir yangın yerine döndürmeleri karşısındaki üzüntüleridir.

İlerlemiş yaşına rağmen bedeni acılarından hiç şikâyetlenmeyen Necdet Ağabey’in milletimizin ve Türk Milliyetçiliğinin hal-i pürmelali karşısında zaman zaman gözyaşları döktüğünün bizzat şahidiyim.

Bodrum’da ağırlaşıp yoğun bakıma alıncaya, arkasından Ankara’da bir hastaneye getirilmesine kadar her Cuma kendisini telefonla arardım ve aramızda şu kısa konuşma geçerdi:

– Ağabey hürmetler sizin için yapacağımız bir hizmet var mıdır?

– Sağ olasın Efendi Barutcu. Hizmeti yaptın işte telefonla aradın hatırımızı sordun ya bu yeter.

Son zamanlarında gidebildiği tek yer evine yakın olan Milli Düşünce Merkezi idi. Cuma günü bazen biz bazen başka dostları evinden alır Cuma namazına giderdik. Bazen Balgat’ta buluşur yemek yer sohbetinden istifade ederdik.

Aziz Necdet Ağabey! Nur içinde yatasın. Mekânın cennet olsun. İnanıyoruz ki aziz ruhunuz Tanrı Dağları’nın semalarında Oğuz Kağan’dan Alparslan Türkeş’e büyük hakan ve liderlerin ruhları ile; Kürşad atamızdan Dündar Taşer’e, Hüseyin Nihal Atsız’dan Mehmet Eröz’e, Necmettin Hacıeminoğlu’na; Seyyit Ahmet Arvasi ‘den   Ayvaz Gökdemir’e Galip Erdem’e, Muhsin Yazıcıoğlu’na; Turan Yazgan’dan Nevzat Kösoğlun’a, Şaban Karataş’a, Ahmer Er’e kadar  büyük dava adamlarının, Türk Milliyetçiliğinin uluğ beylerinin; Ruhi Kılıçkıran’dan şehit kardeşiniz Yavuz Özkaya’ya, Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na kadar binlerce Ülkücü genç şehidimizin aziz ruhlarıyla buluşmuştur.

Her birinizin Hakka yürüyüşü ile “yalnızlığımız” biraz daha artmaktadır. Bu fakirin de kandil gecelerinde, cuma günlerinde selam saygılarını sunmak ve dualarını almak için aradığı “Ağabey”lerin sayısı hızla azalmaktadır. Bizim için de emr-i Hakk vaki oluncaya kadar en büyük hicranımız; uğrunda nice şehitler verdiğimiz, milyonlarca sabır ve içimize akıttığımız gözyaşları ile suladığımız “Türk Ülküsü” davasının kutlu bayrağının zafer burçlarına çekilemeyişidir. Bir takım kifayetsiz muhterislerin elinde yerlerde süründürülmeye mahkum edilen “dava” ve hareketimizin hal-i pürmelalidir.

Yegâne tesellimiz ve ümidimiz ise şanı yüce peygamberimizin “Müminler Resulullah’ın liva-ül hamd sancağının altında sevdikleriyle birlikte bulunacaktır.” hadis-i şerifidir. Ayrıca “mazideki ihtişamından gelecekteki büyük hedefine mutlaka varacağına” inandığımız büyük Türk Milleti’nin kutlu geleceği ve yeni bir Türk-İslam medeniyetinin kurulacağına dair ümit ve heyecanımızın bitmemiş olmasıdır. Ruhunuz şad mekanınız cennet olsun aziz ağabeyim.

————————–

*Mehmet Hayati ÖZKAYA P.K. 546 “İdealist Bir Neslin Hikayesi”, Ötüken Neşriyat ,Ekim 2016

Yazar
Efendi BARUTÇU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen