Türkün Büyük Zaferi Kut’ül Amare ve Kahraman Halil Paşa’nın Askerlerine Yayınladığı Emir

Necdet BAYRAKTAROĞLU

Osmanlı Padişahı IV. Murad’ın fethettiği ve önemli Osmanlı eyaleti olan Bağdat şehri bölgenin ticaret, sanat ve kültürünün hakim olduğu bir yerdi. Birinci Dünya Savaşında, Hindistan yolunun güvenliği için hem Kızıldeniz hem de Basra Körfezini kontrol etmek ve bölgedeki zengin petrol alanlarına el koymak isteyen İngilizler, Çanakkale yenilgisinden sonra Irak cephesine kuvvet yığarak, Bahreyn Adalarında topladığı İngiliz ve Hintli askerlerden oluşan kuvvetlerle Basra’yı işgal edip Irak’a girdiler. Bu işgal, Ortadoğu’nun karanlık ve kanlı bir geleceğinin başlangıcı oldu. Irak, sömürgeci emperyalist güçlerin göz koydukları, petrol havzaları için ekonomik pay kapma yeri idi. Ekim 1914 de Bahreyn’i, Kasım 1914 de Fao yarımadasını işgal ederek Bağdat’a bağlı Basra’nın İngilizler tarafından işgali, dört yüz yıl bu toprakları hakimi olan Osmanlı Hükümeti üzerinde şok tesir oldu.

Aralık 1914 de Bölgedeki cephe komutanlığına, Trablusgarp’ta kahramanlığını ispat eden Süleyman Askeri Bey, bölgedeki aşiretleri ve gönülleri de toplayıp eğiterek kuvvetleri ile İngilizler üzerine saldırıya geçti. Dicle kıyısında keşif yapan İngiliz birlikleri ile karşılaştı ve çıkan çatışmada ayağından yaralandı ve Basra’ya doğru ilerlemeye başladı. Nisan 1915 de Şuaybe bölgesinin Bercisiye denilen ormanlı bir yerde İngilizlerle karşılaştı, ancak sayı ve silah, mühimmat üstünlüğü karşısında 4.500 kayıp verdi. Bu duruma üzülen şeref ve onuruna yediremeyen Süleyman Askeri Bey, bu kayıp ve yenilginin sorumlusu olarak kendini görerek tabancası ile başına ateş edip hayatına son verdi.

Bu yenilgi üzerine Türk kuvvetleri Basra’yı yeniden almak için askeri birlik gücünü artırmaya ve hazırlık yapmaya başladı. İngilizler de Bağdat ve çevresindeki yerleşim yerlerini ele geçirmek için takviye birlikler alarak saldırı hazırlığına girdiler. Bölgedeki Türk askeri kuvvetlerinin başında Nurettin Paşa, İngiliz birliklerinin başında ise General Towshend bulunuyordu.

İngiliz Hükümetinin emri ile Bağdat’ın ele geçirilmesini isteyen ve harekatına devam eden General Towshend, 29 Eylül 1915 de Kut’ül Amere’ye girdi. Nurettin Paşa Selmanı Pak denilen yere çekilerek savunmasını güçlendirmeye çalıştı. O sıralarda Genel Kurmay Vekili Enver Paşa’nın amcası Halil Paşanın büyük bir kuvvetle gelmesi kötü gidişin seyrini değiştirdi.  22 Kasım 1915 tarihinde hazırlığını yapan İngilizler, Bağdat’ın güneyinde bulunan Selman-ı Pak civarında savunmada bekleyen Türk kuvvetlerine saldırıya geçtiler. İngilizlerin çok güçlü taarruzu karşısında Halil Paşa birliklerine şu emri verir “Ateşle birlikte süngü hücumuna kalkılacak ve düşman sağ tarafından vurulacaktır. Çarpışma ölene kadardır.””Bu emir üzerine Türk askeri İngilizlere büyük kayıplar veren bir saldırıya geçer. 4000 den fazla kayıp veren İngilizler şaşkına döner ve Kut’ül Amare’ye çekilirler. Düşmanı takip eden Halil Paşa komutasındaki Türk kuvvetleri Küt’ül Amare’yi kuşatır ve bu kasaba da İngilizler kıskaç altına alınır. Küt’ül Amare, Dicle nehri kıyısında Şattülarap kanalı ile birleşen Basra Körfezinin kuzeyinde, Bağdat şehrinin güneyinde bulunan ve 1915 yılı nüfus sayımına göre 6500 kişinin yaşadığı bir yerleşim yeridir. General Towshend, burada birliklerini güçlendirmeye çalıştı. Türk Komutan Halil Paşa da çemberi ve kıskacı daralmak için birliklerini ayarlıyordu. Bir defasında General Aylmer komutasındaki İngiliz birlikleri 21 Ocak 1916 günü Dicle nehri boyu Türk birliklerine saldırıya geçerler, ancak yapılan Hannah muharebesinde 2700 e yakın kayıp vererek geri çekilirler. 8 Mart 1916 da Sabis mevkiinde yine taarruza bulunmalarına rağmen, Albay Ali İhsan Bey Komutasındaki Türk birlikleri büyük kahramanlık gösterirler. Bu saldırılarında da İngilizler 3500 asker kayıp verirler. Halil Paşa, büyük kayıplar veren ve kuşatılan General Townshend’e 10 Mart 1916 da mektup yazarak teslim olmalarını ister ve mektubunda şöyle der:

“Aseletmeap,

… siz askerlik vazifenizi kahramanca ifa ettiniz. Bundan böyle kurtarılmanız için muhtemel vasıta görmüyorum. Mültecilerin ifadelerine göre erzaksız kaldığınız kıtaatınız arasında hastalıkların icrayı hüküm sürdüğünü anlıyorum.

Kut’daki mukavemetinize devam etmek veya mütemadiyen artmakta bulunan kuvvetlerime teslim olmak hususatında serbestsiniz. İhtiramatı faikamın kabulünü istirham ederim general cenapları…

                                               Irak’taki Osmanlı Kıtaatı Kumandanı ve Bağdat Valisi

                                                                                   HALİL…”

 Mektubu alan İngilizler yeni bir saldırıya kalktılarsa da püskürtülür. 6 Nisan da, azledilen General Alymer yerine atanan General Goring ise, hazırlık yaparak kuşatmayı yarmak için büyük bir taarruz da bulunur ama binlerce kayıp vermesine rağmen netice alamaz.

General Towshend, sadece Türk askerleri değil kendi ordusu içindeki sorunlarla da uğraşmak zorunda kalıyordu. Ordusunun içindeki Müslüman Hintli askerler, din kardeşi Türklerle savaşmak istemiyorlardı. Bu nedenle İngiliz ordusunda disiplinsizlikler, firarlar, intiharlar, yaralanmalar ve isyanlar meydana geliyordu. Ayrıca yardıma gelen İngiliz birliklerinin kayıplar vermesi ve başarısızlığı, erzakın azalması, hastalıkların artmasına sebep oldu. Erzak gıdaların tükenmesi üzerine mecburen at ve katır eti yedirmeye başladılar. Müslüman Hintli askerler dini inançları gereği at ve katır eti yemediklerinden her geçen gün açlıktan ve hastalıktan ölüyorlardı. İngilizler bunun üzerine Hindistan’daki dini yetkililerden fetva alarak yedirmeye çalışıyorlardı.

9 Nisanda teslim ol çağrısı için yazılan mektuba General Towshend’den cevap gelir ve cevabında: “… Türkler, muharebe sahasında daima iyi asker ve necip insandırlar, fakat ben henüz teslim olmayı düşünmüyorum” der. İngilizler, kuşatma altındaki birliklerine cephane ve yiyecek ikmali yapabilmek için birçok yollara başvururlar, ancak başarılı olamazlar. Zorda ve çıkmaz da kalan, erzak ve cephane sıkıntısı çeken General Townshend, ordusunu kurtarmak için teslim olmak için 1 milyon İngiliz sterlini rüşvet teklif eder. Halil Paşa da bu teklifi reddeder. General Townshend bu sefer ajan Lawrwnce’yi göndererek teklifi 2 milyon sterline çıkartır. Halil paşa bu teklifleri kabul etmez ve sert şekilde reddeder.

Bunun üzerine teslim olmayı kabul eden General Townshend, tüm cephedeki askeri techizatı imha ettirir ve 29 Nisan 1916 günü teslim olmak istediğini Türk Cephesi Komutanı Halil Bey’e bildirir. Albay Nazmi Bey komutasındaki Türk birliği şehre girerek İngilizleri teslim alır. Daha sonra Halil Bey şehre gelerek General Townshend’in makam odasına çıktığında masanın üzerinde kılıç ve silahın olduğunu görür ve Halil Paşa: “General, uzun zaman şan ve şerefle kullanılan bu silahlar yine sahibine aittir” der ve teslim eder.

General Townshend daha sonra anılarını ele aldığı “Irak seferi ve Esaret” kitabında bu anıyı ve Halil Paşanın konuşmasını aynı şekilde açıklamaktadır: Teslim alınan General, ilk önce Heybeliada’da, daha sonrada Büyükada da misafir edilip ağırlanır. İngilizler ise, esir aldıkları Türk esirleri birçok eziyet ve zorbalıklarla Hindistan’a gönderirken, Halil Paşa General Townshend ve yanındakilere sergilediği davranışı ile bir ders vermek ister. Tarihe Kut’ül Amare zaferi olarak geçen ve 5 ay süren bu savaş ve kuşatmada, Türk Teslim Alma Heyetince savaş esiri olarak alınan miktar şu şekildeydi: 13 general, 481 subay ve 7.000 Hinli 13.300 civarında İngiliz askeri esir alındı. İngilizler 30 bin aşkın kayıp verirken Türk tarafı ise 10 bini aşkın şehit vermiştir.

Türk’ün bu zaferi, İngilizlerde ve Avrupa da tam manası ile şok tesiri yaptı ve bütün gazeteler İngilizlerin Çanakkale’den sonra en büyük hezimet diye bu zaferden bahsetti. Yurt içinde birçok şehirlerimizde ve İstanbul da Beyazıt meydanında gösteriler yapıldı. Yurt dışında da büyük bir sevinç ve coşku ile karşılandı. Almanya da Berlin ve bazı şehirlerde Osmanlı Elçiliği önünde büyük bir coşku ile kutlandı. Birçok müttefik devletlerden tebrikler geldi. Viyana şehrinde her taraf, Türk bayraklarıyla donatıldı. Prusya da askeri Orkestra Şefi Paul İvan Kut’ül Amare adında bir marş besteledi ve Padişah Sultan Reşat’a sunuldu.

 Zafer sonrası Halil Paşa kahraman askerlerine 29 Nisan 1916 da şu emri yayınlıyordu:

Arslanlar!..

Bugün Türkler’e şerefü şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın müşemmes semasında şühedamızın ruhları şadü handan pervaz ederken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum.

Bize iki yüz seneden beri tarihimizde okunmayan bir vakayı kaydettiren Cenab-ı Allah’a hamdü şükür eylerim. Allah’ın azametine bakınız ki, bin beş yüz senelik İngiliz Devleti’nin tarihine bu vakayı ilk defa yazdıran Türk süngüsü oldu. İki senedir devam eden Cihan harbi böyle parlak bir vaka daha göstermemiştir. Şu iki farka bakınca cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu vakayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci vakayı Çanakkale’de, ikinci vakayı burada görüyoruz. Yalnız süngü ve göğsümüzle kazandığımız bu zafer yeni tekemmül eden vaziyeti harbiyemiz karşısında muvaffakiyeti atimizin parlak bir başlangıcıdır.

Bugüne KUT BAYRAMI namını veriyorum. Ordumun her ferdi, her sene bu günü tesit ederken şehitlerimize yasinler, tebarekeler, fatihalar okusunlar. Şühedamız, hayatı ulviyatta, semevatta kızıl kanlarla uçuşurken, gazilerimiz de gelecekteki zaferlerimize gözcü olsunlar.”

Mirliva Halil Altıncı Ordu Komutanı     29 / Nisan / 1916- Bağdat

Irak cephesinde ki savaş boyunca Sünni alimler, Şii ulemalar, Türkmen aşiret beyleri, Kürt aşiret beyleri, Arap kabile reisleri hep birlikte bütün Türklerin yanında savaştılar. Daha sonra Almanya’nın etkisi ile Türk birlikleri İran cephesine sevkedildi. Irak cephesi zayıf kalınca İngilizler 11 Mart 1917 de takviye birlikler alarak Bağdat’ ele geçirdiler.  İngilizlere karşı bu mücadele Türk birliklerinin bölgeden çekilmesinden sonra da devam etti. Daha sonra Lozan da çözülemeyince 1926 da Musul’a İngilizler el koydu. Lozan da arabulucu olarak görev yapan General Towshwnd, Arapların özerk bir şekilde ve Türkiye’nin egemenliğinde kalmasını savunmuştur.

İngilizler ve diğer müttefiklerinin maksadı, petrolün kaynağı olan Ortadoğu bölgesini küçük ve ayrı ayrı Arap devletleri kurarak, Türklerin egemenliklerini buralardan uzak tutmak istiyorlardı. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Balfaur, İstanbul’daki İngiliz Yükse komiseri Calthorpe yazdığı mektubunda şunları söylemektedir: “Mezopotamya, Suriye ve Arabistan’da tarafımızdan işgal altında bulundurulan ülkelerin Osmanlı egemenliğine yeniden dönmemesi siyasetimizin “değişmez bir parçasıdır” Bu nedenle Mısır ve Hindistan’daki Müslüman uyruklarımızın Türklerin “tamamen yenildiklerini” anlamalarını “özellikle” istiyoruz. Bu İslamlığa, Turancılığa ve genel olarak İslam’ın siyasi gücüne “öldürücü bir darbe” indirecektir

Emperyalist güçlü devletler hem yeni sömürgeler elde etme, hem de mevcut sömürgelerinin emniyetini sağlamak için ve petrol bölgelerini ele geçirmek için yeni plan ve hedefler içinde idiler. En sonun da bu sömürgeci güçler kazandı ve Ortadoğu’yu parçaladılar ve daha da parçalamaya çalışıyorlar. Özellikle İngilizler sömürgeci ruhunu dünyanın birçok ülkesinde hakim kılmakta ve Türk ve İslam coğrafyasında daha çok uygulamaya çalışmaktadır. Şerif Hüseyin gibi işbirlikçi Arap Reisleri, en sonunda İngiliz oyununa gelerek kendilerine vaat edilen Bağımsız Büyük Arap Devletinin aldatmaca olduğunu anladılar.

Kut’ül Amare kahramanları Halil paşa ve Ali İhsan Bey, soyadı kanununu çıkmasıyla birlikte bu bölgelerin, kazanılan zafer yerlerinin adlarını aldılar.

Tarih kitaplarımızda önemli zaferlerimizin dışında bu zaferlerimizden pek bahsedilmemekte ve üzerinde durulmamaktadır. 29 Nisan 1916 tarihinden Türkiye’nin NATO’ya üye olduğu 1952 yılına kadar, 29 Nisan 1916 zafer tarihi, Silahlı kuvvetlerde “Kut Bayramı, Kut Günü” olarak kutlanıyordu. O gün, İngiltere’yi nasıl yendiğimiz anlatılır, bu zaferin anlam ve önemi üzerinde durulur, şiirler okunur heyecan yaşanırdı. Ancak bu üyeliğin arkasından İngilizler bayramın kaldırılması için Türkiye’ye baskı yapmaya başladılar. Baskılar karşısında bayramın kutlanmasına son verildi ve Kut’ül Amare zaferi ve Kut bayramı hakkındaki bütün tarihi bilgileri de, okullardaki tarih kitaplarından kaldırdı. İngilizler kızdırılmasın diye bu zafer unutturulmaya çalışıldı. “Bu vatan bizim” diyen binlerce şehit ve gazi kahraman asil Türk evlatlarının kemikleri ve ruhları sızlatıldı.

Büyük bir Türk düşmanı olan İngiliz Başvekil Churchill’e, Çanakkale Savaşlarında İngilizlerin zehirli gaz kullanmalarının yasak olduğu halde gaz kullanmalarını soran gazetecilere: “Doğru, insanlara karşı zehirli gaz kullanmak yasak. Ama biz zehirli gazı Türklere karşı kullandık. Türkler insan değil ki…!” demişti.

Unutulan bu önemli tarihi zafer ve İngilizlerin düşmanlıkları, ne yazık ki yeni nesillerimiz tarafından hiç bilinmemektedir. Kaynağını milletinin tarihinden alan neslin, milli şuuru daima canlı ve uyanık olur. Bir milletin ilim ve kültür hazineleri nesillere aktarılmalıdır. Bu katkı, milli dayanışma, birlik ve beraberliği sağlar. Gelecek nesiller milli şuurla beslenmeli ve tarihini iyi bilmelidir. Ondan kuvvet alarak geleceğe taşımalıdır. Şeyh Edibali “Geçmişini iyi bileceksin ki, geleceğe sağlam basasın” demektedir.

Her millet kendi öz tarihi ile övünmeli, ataları ile iftihar etmelidir. Bir milletin temeli ve kökleri tarihidir. Tarih geçmişle geleceği birbirine bağlayan köprüdür.  Milli tarih, milli şuuru yaratır. Milletleri ayakta tutan milli şuurlarıdır. Yeni nesillere milletin bu müşterek ideali verilmelidir. Çünkü tarih, insana kültürünü ve milletini öğretir. Hafızaları atalarının mirası ile zenginleşen nesiller, kendilerine emanet edilen tarihi, kültürü layıkıyla taşırlar. Milletlerin geleceğini ancak yeni nesiller tayin eder. Yeni yetişen nesiller atalarının idealini, dilini, kültürünü, inanç ve imanını anlar, duyar, yaşayabilirse milletinin gelecek kaderini güçlü tutar. Şu hakikat unutulmamalıdır ki, tarihinden faydalanamayan nesillerin gelecekleri endişelidir.

KAYNAKLAR

Taylan Sorgun- Halil Paşa Bitmeyen savaş- Kumsaati Yay.-İst.2003

Townshend C.U.F.-Irak Seferi ve Esaret-Tercüme. Recep Ahıshalı-Yeditepe Yay.-İst.2007

İsmail Bilgin- Kut’ül Amare Osmanlının Son Zaferi- Timaş Yay.- İst.2013

Mehmet Özel-Cephelerden Kurtuluş Savaşına- Kültür Bak. Yay.-İst.1993

Tarık Saygı İngiliz Generali Townshend ve Türkler-Paraf Yay. İst.2011

İsmet Üzen-Türklerin Kut’ül Amare Kuşatması Sırasında İngiliz Ordusunda Bulunan Hintli askerlerin Tutumu (Aralık 1915-Nisan 1916)- Akademik Bakış Dergisi C.II, Kış 2008

Necdet Bayraktaroğlu- Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar- Hayat Yay.-İst 2012

Yazar
Necdet BAYRAKTAROĞLU

Necdet Bayraktaroğlu, Sivas’ın Gemerek kazasında 1952 yılında doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gemerek’te tamamladı. Ankara Kurtuluş Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Ankara Hukuk ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen