21 Eylül 2023

Kaanûnî Sultan Süleyman Hân’ın vefâtı üzerine kalemine sarılan “Sultânü’ş-şuarâ” Bâkî, hâlâ dilimizdeki lezzeti kaybolmamış o nefis Mersiye’sinde, şu beyiti de, Türk Edebiyâtı Müzesi’ne armağan ediyor:

            “Gün toğdı Şâh-ı Âlem uyanmaz mı hâbdan

            Kılmaz mı cilve hayme-i gerdûn-tınâbdan”

            [Güneş doğdu, Cihân’ın Pâdişâhı (Kaanûnî Sultan Süleyman Hân) uykudan uyanmayacak mı? Çevresi Gökyüzü genişliğinde olan çadırından dışarı çıkıp görünmeyecek mi?]

 Türk târîhindeki devâmlılık fikrini, sâdece devlet ve hânedân sıralamasında aramak, deryânın sathında dolaşmaktır. Derinlere nüfûz edebilmek için, edebî mahsûllerin de arasında olduğu kültür hamûlemizin iyi anlaşılması ve hazmedilmesi lâzımdır. Bâkî, bu beyitinde, Kaanûnî Sultan Süleyman Hân’ın, Gökyüzü genişliğindeki çadırından bahsederken, Oğuz Kağan’ın, vasiyet hükmündeki “Takı Talu Takı Müren / Kün tuğ bolgıl Kök kurıkan (Daha deniz, da ırmak, Güneş bayrak olsun, Gökyüzü çadır!” sözlerini, dîvân şiiri ölçülerine taşımaktadır. Kaanûnî Sultan Süleyman Hân’ın çadırı, onun 46 sene başında bulunduğu Türk Cihân Devleti’nin kapladığı genişin genişi bir sâhadır. Bâkî, o çadırın genişliğini, Gökyüzü ile eş tutmaktadır. Hem Kaanûnî Sultan Süleyman Hân’ı, hem de Bâkî’yi, Oğuz Kağan’ın dizinin dibine oturtuveren bu iki mısrâ, milletimizin, özünü ve benliğini kaybetmeden, fevkalâde yüksek bir devâmlılık şuûru taşıdığını göstermektedir.

Günümüz Türk şiirinin yüz aklarından Mehmet Ali Kalkan, “Gök Aradık Tuğlara” isimli kitabında, bize bu devâmlılığın, hız kesmeden nasıl gönül okşadığını gösteriyor:

            “Şol gölgeli koca kayın

            Göğsüyle oynardı Ay’ın

            Göklere astığım yayın

            Ağdığı yerden gelirim.”[1]

           

Oğuz Kağan’ın Gökyüzü’nde kurduğu çadır, Kaanûnî Sultan Süleyman Hân ve Bâkî ile birlikte, Mehmet Ali Kalkan’ı da içine almıştır. O çadırın bir yerlerinde, hem Oğuz Kağan’ın, hem Bâkî’nin, hem de Mehmet Ali Kalkan’ın astıkları yaylar vardır ve Gökyüzü’nün en ve boy hesaplarını yapmaktadırlar. Milletimizin büyüklüğünü anlamak ve hissetmek isteyenler, Oğuz Kağan Destânı ve Bâkî Dîvânı ile birlikte Mehmet Ali Kalkan’ı da okumalıdırlar. Güneş’i bayrak, Gökyüzü’nü çadır bilen ve Dünyâ’nın en uzun târîh yolculuğunu bu yüksek idrâk ile yapan milletimiz, el’ân aynı kavrayışı, aynı şuûrla sürdürmektedir.

 

[1] Mehmet Ali Kalkan, Gök Aradık Tuğlara, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014, s.18

Yazar Hakkında:

Turgut GÜLER

Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar Nazilli Li­sesi’ne devâm ettikten sonra, Nazilli Öğretmen Okulu’na girdi. Bu okulun ikinci sınıfını bitirdiği 1968 yılında, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’ne kaydoldu. 1969-1973 yılları arasında, Yüksek Öğretmen Okulu hesâbına, İstanbul Üniversite­si Edebiyât Fakültesi Târîh Bölümü’nde tahsîl gördü.

İstanbul Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okulu’nun Kompozis­yon ve Diksiyon Hocası olan Ahmet Kabaklı’nın başkanlığında kurulan Türkiye Edebiyât Cemiyeti’nde, bilâhare bu cemiyetin yayınladığı Türk Edebiyâtı Dergisi’nde vazîfe aldı. Bir tarafdan üniversite tahsîline devâm etti, bir yandan da bahsi geçen der­ginin “mutfak” tâbir edilen hazırlık işlerinde çalıştı. Metin Nuri Samancı’dan sonra da ikinci yazı işleri müdürü oldu (Mart 1973, 15. Sayı). Bu dergide yazı ve şiirleri yayımlandı.

1973 Haziranında üniversiteyi bitirdiğinde, Malatya Mustafa Kemâl Kız Öğretmen Lisesi târîh öğretmenliğine tâyin edildi. Ah­met Kabaklı’nın arzûsu ile bu görevine başlamadı ve İstanbul’da kaldı, Türk Edebiyâtı Dergisi’ndeki mesâîyi sürdürdü. 1975 yı­lında hem Edebiyât Cemiyeti (Bakanlar Kurulu karârıyla Türkiye kelimesi kaldırılmıştı), hem de Türk Edebiyâtı Dergisi, maddî sı­kıntılar yaşadı, dergi yayınına ara verdi. Bunun üzeri­ne, resmî vazîfe isteği ile Millî Eğitim Bakanlığı’na mürâcaat etti.

Van Alparslan Öğretmen Lisesi’nde başlayan târîh öğretmen­liği, Mardin, Kütahya ve Aydın’ın muhtelif okullarında devâm etti. 1984 yılında açılan Aydın Anadolu Lisesi’nin müdürlüğüne getirildi. 1992’de, okulun yeni binâsıyla berâber adı da değişti ve Adnan Menderes Anadolu Lisesi oldu. Bu vazîfede iken, 1999 Ağustosunda emekliye ayrıldı. 2000-2012 yılları arasında, İstan­bul’da, Altan Deliorman’a âit Bayrak Basım-Yayım-Tanıtım’da, yazı ve yayın çalışmalarına katıldı. Yine Altan Deliorman’ın çıkardığı Orkun Dergisi’nde, kendi adı ve müsteâr isimlerle (Yahyâ Bâlî, Husrev Budin, Ertuğrul Söğütlü) yazılar yazdı. İki kızı var.

Yayımlanmış Eserleri: Orhun’dan Tuna’ya Uluğ Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Takı Taluy Takı Müren (Daha Deniz Daha Irmak), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2014; Cihângîr Tûğlar-Selîmnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Ejderlerin Beklediği Hazîne, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015, Şehsüvâr-ı Cihângîr-Fâtihnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015.

 

Yazarın diğer makalelerinden: