AB(D)’ Nin Türkiye’yi “Çevreleme” Politikası 

Esat ARSLAN

Anımsayacaksınız, 9 Mart’ta yazmış olduğumuz “Büyük Çevreleme – Büyük Oyun”adlı makalemizde ABD’nin “Çin, İran ve Rus Yayılmacılığı” na karşı ne kadar endişe ve kaygı içerisinde olduğunu buna karşı yeniden çevreleme politikasına dönüş sinyalleri verdiğinden bahisle bir dizi ABD yaptırımlarından bahsetmiştik. Doğrusu dördüncü adaydan bahsetmemiştik. Ama görünen odur ki ABD’ nin “Büyük Çevreleme”politikasının yeni ve güçlü adayı Türkiye Cumhuriyeti olabileceği düşünülmektedir. Hele ki Türkiye ile ABD arasındaki anlaşmazlık konuları 21’e yükseldikten sonra daha da bir önem kazanmaktadır. Unutmayalım, 21 yapmak ile kazanılan “Black Jack Oyunu”belli bir strateji ile oynadığınızda kumarhanelerde en çok %98 kazanma şansınız olan bir oyundur. İyi bir kâğıt sayıcı iseniz kumarhaneden daha çok kazanma şansınız olur. Bu arada söyleyelim, eğer kâğıt saydığınız anlaşılırsa kumarhaneden atılma olasılığınız da çok yüksektir. Kâğıtları karan kumarhane, oyunu kuranın ABD olduğuna göre stratejik kurgulamayı iyi bir şekilde yapmak durumdadır, Türkiye Cumhuriyeti. Endişeniz olmasın yapabilir.

Soğuk Savaş sırasında çokça bahsedilen ABD’nin bu çevreleme (containment)politikası nedir, şimdi tekrardan bu politikanın çıkış noktasını bir anımsayalım.  ABD baştan beri, karşı koyma refleks ve düşüncesini İngiltere ve Almanya’dan ödünç almıştır. Kısaca çevreleme, ABD’nin Soğuk Savaş sırasında, Sovyetler Birliği’ne karşı uyguladığı politikanın adı olmuştur. Bu sözcük ilk defa ABD’nin Moskova Büyükelçiliği Müsteşarı George Kennan tarafından Hazine Bakanlığı’na yazdığı bir değerlendirmede kullanılmıştır. Kennan daha sonra Hazine Bakanlığı’na gönderdiği telgrafındaki görüşlerini geliştirerek Foreign Affairs dergisinin Temmuz 1947 sayısında yayınlamıştır. Kennan’ın bu çevreleme politikası, daha sonra  “İkili Çevreleme”(dual containment)ve onun adıyla anılmış, ABD’nin soğuk savaş sırasındaki dış politikasının en önemli mimarlarından biri olarak kabul edilmiştir.

Gelin şimdi de Türkiye nasıl çevreleniyor, şimdi de ona bir bakalım. ABD Silahlı Kuvvetleri 700 çeşitli tipte zırhlı araç ve tonlarca mühimmat, binlerce askerle Edirne’ye sınır Dedeağaç’a geldiğini Mısır’daki sağır sultan biliyor.  Güya Batı Trakya ve Balkanlarda bu yaz yapılacak olan “SABER GUARDIAN”ve “DECISIVE STRIKE”Yunan tatbikatları için sınırımızın tarafına konuşlanmıştır. Bir de unutmayalım, Türkiye Yunanistan sınırı Meriç Nehri değildir. Kara sınırımız, Karaağaç Üçgeni bölgesidir. Lozan Antlaşmasında TBMM hükümeti talep ettiği savaş tazminatından, Mayıs 1920’de Yunanistan’ın eline geçen ve Milli Mücadele boyunca da işgal altında kalan Karaağaç arazisi ile istasyonunun verilmesi karşılığında vazgeçmiştir.  Bir mütemmim bilgi vereyim. Türk-Yunan sınırını oluşturan Meriç Nehri’nin Batı yakasında bulunan, Mimar Kemalettin Bey’in eseri ve 1974 yılına kadar tren istasyonu, 1998-2011 yılları arasında Trakya Üniversitesi Rektörlük Binası, şu an ise Güzel Sanatlar Fakültesi, İlhan Koman Resim ve Heykel Müzesi yerleşkesi olarak kullanılan yapı ile birlikte “Karaağaç”, 15 Eylül 1923 günü teslim alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti için bir avantaj mıdır? Evet avantajdır. Yukarıda da bahsettiğim gibi “Black Jack Oyunu” nun avantaj ve dezavantajlarını unutmayalım. Eğer Yunanistan’a karşı bir harekât yapılacaksa, bu şekilde nehir geçiş harekâtından kurtulursunuz. İşte bu nedenle Yunanistan’ın tam olarak endişesi de budur.  

Gelelim Bulgaristan’a. Bundan önce ABD Silahlı Kuvvetleri Bulgaristan’da on bine yakın asker konuşlandırmıştı. AB, Bulgaristan’a Türk sınırında kullanılmak üzere 1000’e yakın zırhlı araç verdiğinide bir kenara not edelim. Bütün bunlar zannederim sıcak günlerün kapıda olduğunun habercisidir. Ha bu arada unutmayalım, Yunanistan 2017 Mart’ından bu yana Ege’de Taşoz adasından başlamak üzere, Semadirek, Midilli, Kelemez ve Sömbeki adalarında seferberlik tatbikatları yapmaktadır.  Mevcut durumda Türk Denizlerinde Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından peş peşe gerçekleştirilen iki büyük deniz tatbikatı Türkiye’yi çevreleyen tehditlere karşı denizlerimizde güç uygulayacak potansiyelimizi göstermesi bakımından oldukça önemli bir karşı koyma hareketi olmuştur. Özellikle Yunanistan üzerinden oluşturulan bölgesel hareketliliğin kontrollü bir seviyede tutulması bu bakımdan çok önemli görülmektedir. Ayrıca ABD tarafından Yunanistan’a 70 adet silahlı gözlem helikopteri hibe edildiği de unutulmamalıdır. Bütün bunlar bir arada değerlendirildiğinde kara unsurlarının gücünü hava ve deniz unsurlarıyla birleştirme zorunluluğunun Türkiye’nin güvenlik stratejisinin geleceği açısından çok önemli olduğunu söylemek mümkündür.

Gelelim dört parçada Kürdistan hayali kapsamında yapılan işlere, tam bir yamalı bohça görünümünde 120 bin kişilik bir PKK terör ordusu, 150 bin Barzani Peşmerge terör ordusu ile Akdeniz ve Karadeniz’i 10 bin deniz piyadesi ve 3000 civarında özel kuvvetler mensubuyla Türkiye’nin karşısında bayağı bir güç oluşmuştur. Tabii bu arada sözde Arap NATO’nun Türkiye’ye yönelik faaliyetlerini de hesaba katmak gerekir. Şimdi gelelim ABD’nin ve müttefiklerinin son hamlelerine:  

Birincisi İngiltere Hava Kuvvetleri, ‘F-35’ savaş uçaklarını Güney Kıbrıs’taki Akrotiri üssüne göndermeye başladığı gibi, ayrıca adadaki aktif kolluk kuvvetlerine takviye kuvvet ve mühimmat göndermiştir.

İkincisi ABD, Suriye’de 120 bin kişilik PKK terör ordusunu binlerce treyler silah, araç, gereç ve mühimmat ile donatıp hazır hale getirmiştir.

Üçüncüsü ABD, Suriye ve Irak’taki birliklerine 120 bin kişilik takviye kuvvet göndermeyi planlamaktadır. Ayrıca Akdeniz’de bir kısmı nükleer başlıklı füze taşıyan 200 e yakın savaş ve uçak gemisi bulunduğunu da unutmayalım. 

Dördüncüsü, Yunanistan, işgal ettiği adalarımıza ağır silah ve mühimmat takviyesine devam etmektedir. Ayrıca geçtiğimiz günlerde ABD’den çeşitli taarruz ve nakliye helikopterleri ve silah satın almış ve bu silahların teslimatı gerçekleşmiştir.

Beşincisi geçtiğimiz günlerde terör örgütü DAİŞ’ in yayınlamış olduğu resimde, örgütün sözde lideri Bağdadi elinde Türkiye dosyasını incelemesi dikkat çekecek mahiyettedir.  Hemen ardından terör örgütü DAİŞ’in 14 ülke için canlı bomba siparişi verdiği ortaya çıkmış ve bu ülkelerin arasında Türkiye’de bulunduğu dikkatli gözlerden kaçmamıştır. Ayrıca İçişleri Bakanı Süleyman Soylu geçtiğimiz günlerde terör örgütü DAİŞ’ in ülkemizde hiç olmadığı kadar hareketli olduğunu açıkça beyan etmiştir.

Bütün bunlardan sonra demem odur ki, ilk bakışta göze çarpan, ‘Soğuk Savaş’ sırasında ABD’ nin Rusya’ya uyguladığı çevreleme politikası doğrudan ülkemize uygulanmaktadır. Söylemek gerekir ki, bu çevreleme politikasını bozabilecek strateji RF’dan alınacak S 400ler ve onun koruyucu sistemidir. Zira bu sistem ile Yunan hava sahasının tamamını, Suriye’nin Kuzeyinde operasyon düzenlediğimiz sahalar ile Doğu Akdeniz Çanağında kontrolü elimizde tuttuğumuz gibi, ilan edilecek uçuşa yasak bölge ile durum üstünlüğü sağlanabilir. İşte bu nedenle S 400’ler kilit ve alternatifsiz bir sistem olduğu kadar, son derece kritik bir öneme sahiptir. Ama gelin görün ki 9 Nisan 2019 tarihli New York Times Gazetesi’nde yayınlanan, ABD Senatosu Silahlı Hizmetler ve Dış İlişkiler komiteleri başkanlarının da aralarında bulunduğu iki Cumhuriyetçi ve iki Demokrat senatörün ortaklaşa kaleme aldıkları “Ya ABD uçağı, ya Rus füzesi, ikisi birden olmaz”başlıklı makale Türkiye’nin S-400’leri alması gerçekleşirse, F-35 projesinden dışlanmasına yol açacağı tehdidinde bulunmaktadır. Neden?  Nedeni şu: Çünkü NATO’nun 70’inci yıldönümü nedeniyle Washington’da 4- 5 Nisan’da yapılan zirvede RF aynen Soğuk Savaş sırasında olduğu gibi bir numaralı düşman ilan edilmiştir.  Yani demek isteniliyor ki, “ey Türkiye sen önce ABD, sonra da NATO’nun bir numaralı düşmanı mütecaviz RF ile işbirliği içerisindesin.” Bunun alana yönelik en ilginç tehdidi de ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence tarafından yapılmıştır.  “Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almakla NATO ortaklığı arasında bir seçim yapması gerekir” yönündeki tehdit ve şantajına Cumhurbaşkanı Erdoğan şu sert yanıtı vermekte gecikmemiştir:“S-400 füzeleri konusunda geri adım atmayacağız.’’

Bütün bunlardan sonra Türkiye kararlı bir devlet yaklaşımını sergilemekte gecikmemiştir. Bu ortamda kararlılık gösterisi olarak Hakurk bölgesine “Pençe Harekâtı”nı yapabilmek ancak Türkiye’ye özgü bir karşı koyma sinerjisidir. Hava hücum harekâtı gece koşullarında yapılabileceği konusunda TSK’nın olanak ve yetenekleri bir kez daha ispat edilmiştir. Başta siyasi güç ve seçim süreçleri olmak üzere, terörün ulusal güç unsurlarını bu arada psiko-sosyal güç bakımından halk ve devlet birlik ve beraberlik irade ve kararlılığı anında gösterilmiştir. Olası bir İran-ABD çatışmasının neden olacağı beklenilen istikrarsızlığın baskılanmasında mesafe alınmıştır. Suriye ve Irak’ta Türkiye’siz kart karanlara “Ankara’sız denklem kurma girişimleri” karşılığı da bu şekilde karşılığını bulmuştur.

  Doğu Akdeniz’deki yakınlaşmalar ve bloklaşmaların tamamıyla Türkiye’yi hedeflediği açık seçik görülmektedir. Exxon Mobil’in araştırma gemilerine eşlik eden ABD savaş gemilerinin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerekli görülmektedir. Diğer bir deyişle Doğu Akdeniz’de Mısır, İsrail Yunanistan ve GKRY ile çevreleme yapan ABD son gelişmelerle anlayacağımız kadarıyla karadan bir çevrelemeyi de gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Ayrıca Amerikalıların Dedeağaç’a kurmak istediği yeni radar sistemi ile Boğazdaki hareketleri tespit edebileceği ifade edilmektedir. Türkiye tutunduğu tavır sebebiyle açık olarak AB(D)’nın karşısında bir blokta yer almakta ve bu denklemde Türkiye’ye uygulanacak çevreleme politikaları Amerika bloğunda yer alan ülkeler için önem arz etmektedir. Bu statükonun da ötesinde ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesinin hayata geçirilmesinde Çin’in defalarca uyarı yaptığı gibi Orta Doğudaki istikrar, bu hareketlenmeler ile zarar görebileceği değerlendirilmektedir. 

Sonuç olarak Neo-conların Okulu John Hopkins Üniversitesi’nden Michael Mandelbaum Foreign Affairs’in Mart 2019 sayısında “Yeni Çevreleme”başlıklı bir yazısında ABD’nin bu “Büyük Çevreleme Politikası”nın emarelerinde Türkiye’yi de işaret etmektedir. Tüccarların kurmuş olduğu ve tüccar zihniyeti ile yönetilen ABD Türkiye Cumhuriyetini ekonomik bakımından dize getireceğini düşlemektedir. Cevap verelim Türkiye’yi dize getiremez. Anımsayınız, Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Türkiye’ye uygulanan ambargo, Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı bünyesindeki günümüzde dev kuruluşlar haline gelen “Aselsan, Havelsan ve TAİ”gibi gurur kaynağımız savunma sanayii şirketlerini ortaya çıkarmıştır. 

Her şerde hayırlı bir iş vardır. Her kriz kendi içerisinde sayısız fırsatları barındırır. Bu ülke insanı şeker bulamazsa üzümle çay içer, yâda içmez. Türk halkını yoklukla terbiye edemezsiniz. Unutmayalım, bunun tepkisi de büyük olur. Hatırdan çıkarılmamalıdır ki, her ülke dalgalı denizler için biçilmiş kaftan değildir. Ancak bazı ülkeler, bu krizlerle şaşırtıcı bir şekilde başa çıkabilirler, onların önde gideni de Türkiye’dir, Sevgili Okurlar. 

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen