İran’daki Türk Mührü

Turgut GÜLER

           

Âzerbaycan dendiğinde, hemen akla gelen, merkezi Bakü olan ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhûriyeti oluyor. Hâlbuki bir de güneyde İran sınırları içerisinde yaşayan kalabalık Âzerbaycan Türkü var. Tebrîz etrâfında toplanan bu Âzerbaycanlılar, kuzeyde bulunan ve aynı adı taşıyan kardeşleriyle müşterek kültür değerlerini taşıyorlar.         

Âzerbaycan Cumhûriyeti’nin birçok mes’elesi Türkiye’de konuşulur, tartışılır, bâzen  – Karabağ mes’elesinde olduğu gibi – Türkiye’nin millî mes’elesi hâline getirilirken, Güney Âzerbaycan’ın hatırlanmaması, Türkiye gündeminde çok yer almaması, Türk Dünyâsı ile yakından ilgilenenlerin dikkatini çekiyor.         

Sâdece Âzerbaycan Türk nüfûsu bakımından değil, İran coğrafyası, Âzerbaycanlılar dışındaki diğer Türk toplulukları açısından da bir hayli zengin görünüyor. Zâten, yirminci yüzyılın başında Pehlevî adındaki Fars Hânedânı iktidâra gelinceye kadar, İran, tâ dokuzuncu asırdan beri tam bir Türk diyârı idi.           

Saka ve Hazar hâkimiyetlerinin, henüz tam aydınlanamamış devirlerini, kısmen İran’a uzanırken tesbît ediyoruz. Öyle olunca, İran’daki Türk sekene, en az Pers ve onun devâmı olan Fars toplulukları kadar, bu toprakların insanıdır. Yâni, Türk ve Fars gruplarının hiçbiri, İran’da yabancı yâhut misâfir değildir.            

Onuncu asrın ortalarında, Hazar kıyılarındaki Mangışlak bölgesinde çok güçlü bir Oğuz Yabgu Devleti vardı. Bu devlet, taşıdığı isim, Selçuklu siyâsî yapılanmasını hazırlamak ve nihâyet İran coğrafyasındaki Türk hikâyesinin yazar kadrosuna dâhil olmak gibi üç önemli misyonun sâhibidir.            

Dandanâkan Muhârebesi’nin, Gaznelileri ve Selçukluları ilgilendiren çok önemli sonuçları olmuştur. Ama bu meşhûr hâdisenin, önce Türk târîhi, sonra da Dünyâ târîhi açısından, çok daha Cihânşümûl bir netîcesi vardır. Bu netîce, Türk milletinin batı istikaametine yönelmesidir ve Eski Dünyâ denen üç kadîm kıt’ayı (Asya, Afrika, Avrupa) Türk Cihân Hâkimiyeti’ne mekân yapmasıdır. Dünyâ’nın en muazzam ve tesirli hayat nizâmlarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu’nun sebeb-i vücûdu da, hiç tereddütsüz, Dandanâkan Zaferi’dir.            

Malazgird’e, oradan İznik’e uzanacak Türk yürüyüşünün, Anadolu’dan önce İran’da yapılması gerekiyordu. Afganistan coğrafyasındaki Dandanâkan muzafferiyeti, Türk’ü Anadolu’ya gökten zenbîlle değil, İran üzerinden getirmiştir. Dolayısıyla İran, Oğuzlaşma programında Anadolu ve diğer Orta Doğu topraklarına ağabeylik etmiştir.            

İran’daki Türk tutunuşu o kadar sağlam ve kalıcı olmuştur ki, Van’dan Viyana’ya med ve cezîrlerle gidip gelen Osmanlı askerî gücü, tamâmı Türk olan İran devletleri karşısında, çok dar bir sâhada hareket imkânı bulabilmiştir.           

Güney Âzerbaycan (yâhut İran Âzerbaycanı), önce Yavuz Sultan Selîm’in Çaldıran Zaferi ile sonra da Kaanûnî Sultan Süleymân’ın meşhûr Irakeyn (=İki Irak) Seferi sırasında Osmanlı Ülkesi’ne katılmıştır. Baba-oğul bu iki Tebrîz fâtihinden başka, bu şehri Türkiye’ye bağlayan iki de kumandanımız biliniyor: Özdemiroğlu Osman Paşa ile Kâzım Karabekir Paşa.            

Yavuz Sultan Selîm, Tebriz’li rûyâları, daha Trabzon’da vâli iken görmeye başlamıştır. 

Yazar
Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen