Ah Şu Türkler !

Mehmet MAKSUDOĞLU

Yeryüzündeki toplulukların bugünkü duruma gelmeleri, son beş altı yüzyılda olanların sonucudur demek, herhalde yanlış olmaz. 

Hristiyan Avrupa, Mîlâdî 15. Yüzyılın güçlü iki imparatorluğu, Portekiz ve İspanya eliyle, rekonkuista (eskiden Hristiyanların elinde ikenMüslüman hâkimiyetine geçmiş olan ülkeleri yeniden Hristiyanlık için zaptetmek) hareketini devâm ettiriyordu. İberik yarımadasında 800 yıl süren Müslüman hâkimiyeti bitirilmiş, Müslümanlar ya toptan öldürülmüş veya din değiştirmeğe zorlanmıştı. (Kemâl Reis ve Hızır Reisin kurtarabildikleri 70 000 den fazla Endülüs Müslümanları kuzey Afrika’ya taşınabilmişti.

Avrupa’lı Hristiyanlar, bir yandan 1492 de buldukları kuzey ve güney Amerika kıt’asındaki yerlilere soykırım uygulayıp onları toptan vahşice öldürürken, bir yandan da, keşfettikleri ümit burnu ve güney Amerika yoluyla, Asya’nın doğusundaki ülkeleri sömürgeleştirmekte idiler. Hint Okyanusu, Portekiz Okyanusu hâline gelmişti. Doğu Asyaya Portekizliler, daha sonra Hollandalılar, zamanla Fransızlar ve İngilizler gidip oraları sömürdüler.

Güney Amerika, Papa’nın Portekiz ve İspanya arasındaki bölüştürmesine uygun olarak, günümüzde Katolik Latin Amerikadır : Brezilya, Portekizdir, orta Amerika ve güney Amerikanın kalan kısmı İspanyoldur; kıtanın yerli halkından çok az insan kalmıştır ve hiç ağırlıkları yoktur; ‘yok’ mesâbesindedirler.

Kuzey Amerika da yağma ve soykırımdan nasibini almıştır. Hollandalının New Amsterdam’ı, Anglo-Sakson eline geçince New York oldu, Kanada’da Quebec Fransız kaldı, diğer yerler İngiliz oldu, Almanlar fazla tutunamadılar, Almanca kaybetti ve kuzey Amerika, İngilâzca konuşur hâle geldi. Kısacası, o kıta, kuzeyiyle, güneyiyle, Avrupa’nın uzantısıdır: târîhî bakımdan böyledir, daha mühim olarak, kültür bakımından böyledir.

Rekonkuista devâm ederken, Cezâyir, Tunus, İspanya-Almanya İmparatoru Şarlken’in eline geçmişti, Trablusgarb’a (Libya) bir ara, Sen Jan şövalyeleri (Rodos-Malta) hâkim olmuştu. Fas’a da Portekiz hâkim oluyordu ki Osmanlı (ah bu Osmanlı!) engel oldu. Tunus, Cezâyir Türk gönüllü deniz akıncıları ve Devlet-i ‘Aliyye-i Osmâniyye tarafından kurtarıldı, Trablusgarb (Libya) da öyle. 

Ah ! bu Osmanlı olmasaydı! Ne güzel, Rekonkuista hareketi yürüyordu; Mısır, Bilâduş Şâm (Suriye, Filistin, Ürdün, Lübnân) sonra Arap yarımadası, Kudüs, Mekke, Medine, Yemen, her taraf Hristiyanların eline geçmiş olacaktı. Hatırlatalım : Portekizliler, 1543yılında, Kızıldeniz’den gelerek Tûr-i Sînâ kasabasını yaktılar!

Zâten (doğu) Roma İmparatorluğunu yıkıp Anadolu’ya yerleşmiş olan, Balkanları alıp Avrupa ortalarına kadar gelmiş olan Türklerin, Avrupa’dan ve Anadolu’dan atılmaları gerekirdi. Nitekim, Sırpların ağzında, Avrupalının iç dünyasına tercüman olan şu sözlerin hâlâ tekrarlandığı bilinmektedir :

Od Jadrana do İrana

Nece Biti Müslümana!

Adriyatik’ten İran’a kadar, Müslüman kalmayacak!

***

Ortaçağ’da (395-1453) Avrupa pislik içinde yaşarken, 14. Yüzyılda İngiltere’de şehrin ortasından pislik akarken, Avrupalılar yıkanmadıkları için pis pis kokarken, Osmanlılar tertemiz imiş, insanca yaşamış, 18. Yüzyıla gelinceye kadar, Osmanlının Avrupalı’ya bakışı, insanın hayvana bakışı imiş; Avrupalı bunu hiç düşünmez : onun, bilinçaltına sinmiş Türk korkusu, hayranlıkla karışık nefreti, doğru dürüst düşünmesine imkân vermez: İlkokuldan başlayarak okuduğu kitaplardan, İslâmı, Avrupa uygarlığı için en büyük tehlike diye öğrenmiştir, bütün davranışlarında bu önyargının küçümsenmeyecek etkisi, payı vardır.

***

Avrupa’lının, Amerikalı’nın bu kadar çekindiği Türkler, gücünü nereden alıyor? 

İSLÂM’dan! Şehidlik inancından! Ölümden korkmayan, ölümü ararcasına üzerine gelen askere ne yapabilirsin? HİÇBİR ŞEY! Ancak tatlı canını kurtarmak için kaçabilir, önünden çekilirsin.

Amerika’nın, AKILLILIK EDİP Sûriye’nin kuzeyinde, Türk askerinin önünden çekilmesinin sebebi budur

Türkü güçsüz düşürmek için, güç kaynağı İslâmla ilgisini zayıflatmak, yapılabilirse tamamen koparmak için, kurdukları oryantalist fakülteler yoluyla kendi halklarını İslâm’dan korumak, Müslümanları da İslâm hakkında şüpheye düşürmek için yüzyıllardanberi sarfettikleri gayretleri son beş yazımda özetlemiştim.

Son iki yüz yıldır ağır baskısı altında kaldığımız kültür emperyalizmi zemininde yetişenler, içinde bulunduğumuz durumu, normal zannediyorlar; manevî/kültürel/zihnî disk kaymasına uğradığımızın farkında değiller.

***

Bâzı prof. etiketi taşıyan, düşünme gayretindaki (kimsenin iyi niyetinden şüphe etmeyelim) İslâmı Çağa Uydurma durumuna gelmelerinin temel sebebi bu olsa gerek: Bu kişiler, Türk toplumunun, kendi tabiî seyriyle bugünkü durumuna geldiğini, çağdaş gidişe ayak uydurmamız, İslâmı çağdaş gidişle bağdaştırmamız gereğini düşünüyor olsalar gerek. Kısaca kırılma noktalarını hatırlayalım:

1.Yenilenmeğe ihtiyâcımız vardı, ama, 1839 da Tanzîmât, TAMÂMEN Avrupalı’nın istediği gibi oldu! Kültür Emperyalizmi RESMEN kabul edildi.

2.1856 da bu, pekişti, derinleşti.

3.1909 da ayrı bir darbe geldi.

4.1928 de mütefekkir profesör Teoman Duralı’nın ifâdesiyle “milletçe alzahimer”e uğradık.

(Fransa’da, Latin harflerinden Kiril harflerine, Rusya’da Kiril harflerinden Latin harflerine geçildiğini tasavvur edin; bu milletlerin kültüründen ne kalır acaba?) (Toynbee, bu konuda, “kitaplıkları yakmağa gerek kalmadı, kitapları tozlu raflarda örümcek ağları saracak” anlamına gelen şeyler söylüyor.)

***

Fazlurrahman çok iyi bir örnektir : İyi bir âileden gelmiştir, Kur’ânı Kerîmi ezberlemiş, Arapçayı, medresede öğretilen ilimleri çok iyi öğrenmiş, çok zeki, iyi niyetli bir kişidir. Ayağının kaydığı nokta: İngiltere’de, oryantalist rehberliğinde doktora yapması, orada uğradığı kültür şokudur.

“İslâm Felsefesi” olurmuş gibi (olsa olsa, Müslüman filozoflar, onların görüşleri vb. olabilir) öyle bir yola yönlendirilmiş, ülkesi Pakistan’da itibar görürken, yönlendirildiği şekilde imâl ettiği görüşlerini yaymağa kalkınca, ülkesini terketmek zorunda kalmıştır. Tabiî, Batı’da itibar görmüştür. Görsün de, ondan etkilenip, onun yolunda gitmeğe yönelen ilâhiyatçılar var ve okumuşlar tarafından beğeniliyor, etkili oluyorlar. 

Burada, Fazlurrahman’ın bir görüşünü ele alalım :

Hadîs (Hazreti Muhammed Aleyhisselâm’ın sözü) olduğu ileri sürülen bir sözün, İslâm toplumunda karşılığı olup olmadığını ölçü olarak kabul ediyor. Yâni, o söze Müslümanlar itibar ediyor, uyarınca davranıyorsa, o söz hadîs olarak kabul edilebilir demeğe getiriyor. İşte bu : Kültür İstilâsına tam teslimiyettir. Müslüman toplumları, ikiyüz yıldanberi, Avrupa kültür istilâsının tesiri altındadır, birçoğunda, hayatın hemen her yönü, Avrupalınınkine bezeme yolundadır. ‘Yaşayan İslâm’ diye, bu toplumlardaki durum nasıl kabul edilebilir?

Sözgelimi, kadının, mahremi olmaksızın yola çıkması konusu. Evet, günümüzde yollar, nakil araçları güvenli görülüyor, bu konuya ülke içindeki seyahatlerde uymayanlar da oluyor. Ama bâzı Müslümanlar uymuyor diye, Hadîs olmaktan çıkmaz ki. Araç ıssız bir yerde bozulabilir, uçak zor bir coğrafyada düşebilir, hele yabancı ülkede ise, bir kadın yalnız başına ne yapabilir?

En mühim nokta: Hadîs Usûlü diye bir ilim var; o ilimdeki ölçülere göre hadîs olup olmadığı, ne çeşit hadîs olduğu belirlenir.

Diğer bir misâl : ülkemizde, işler öyle bir duruma gelmiş ki, çalışma saatlerinden dolayı, İslâm saatine uymak çok zor; yatsıyı kılıp yatmak, sabah namazından sonra yatmamak, işlerini ona göre ayarlamak, pek çok Müslüman için zor. (Köylü, bu konuda ne kadar şanslı olduğunun farkında mı?) Birçok Müslüman da sabah namazına kalkıp vaktinde kılamıyor. Zamanla, bu durum iyice yerleşirse, sabah namazının vakti, güneşin doğmasından sonraya mı alınacak, toplum öyle yapıyor diye?

Abartma gibi geliyor ama, son zamanlarda İslâm konusunda ortaya atılanlara bakılırsa, gidiş öyle gibi.

Son olarak şunu belirtelim :

Bize, kültür istilâsıyla yapılan şuna benzer: bedenimize pek uymayan bir elbise verip, giymemizi isterler: ceketin kolları kısa mı geldi? bedeni ona uydur: parmakları kes. Paçalar kısa mı geldi? ayakları bileklerinden kes. Ceket bol mu geldi? karnına küçük bir yastık bağla. (İnşaatta bu görülüyor: aynı tip okul Erzurum’da ve Urfa’da yapılınca, birinde soğuktan, ötekine sıcaktan etkilenmeksizin oturamazsınız.)

Türkleri Trakya’nın kalan kısmından ve Anadolu’dan söküp atmak için neler yapılmaktadır? İnşallah gelecek yazılarda anlatalım.

28.10.2019

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen