Türkiye’de Tarımın GSYH’ye Etkisi (Katkısı) Nasıl Arttırılabilir?

Ersin DAVULCU [1]

GİRİŞ 

Türkiye’de Cumhuriyet sonrası ekonomik gelişmede genellikle sanayiye ağırlık verilmesine karşın, tarım sektörü ekonomi içindeki önemini birçok bakımdan korumaya devam etmektedir. Ülkemizdeki ekonomik gelişmeye tarımın ve diğer sektörlerin katkısı farklı dönemlerde farklı düzeyde olmuştur. Sanayinin ülkemizde öncelikli sektör olması ve gelişmenin bu yönde gerçekleşmesiyle, 1970’li yıllarda tarımın GSMH’deki payı % 36’lara, 1980’de % 25’e, 1990’da % 16’ya ve 2017’de de % 6,2’ye kadar düşmüştür.  Türkiye’de tarım sektörü büyük bir potansiyele sahip olup, kalkınmaya değişik yollardan katkı yapmaktadır. Tarım sektörü ülkemizde çalışan nüfusun yaklaşık %30’luk bir kesime istihdam sağlamaktadır. Sadece istihdam içindeki önemi nedeniyle, tarım sektörü üzerinde durulmaya değer bir sektördür.

 Bu çalışmanın amacı;  büyük bir potansiyele sahip olan tarım kesimin GSYH’ye olan katkılarının saptanması ve bu saptamalar sonucunda tarım kesimin geliştirilerek GSYH’ye olan katkısın nasıl artırılabileceği konusunda çözüm ve öneriler sunmaktır. İlk olarak Cumhuriyet sonrası yıllarda Türkiye’de uygulanan bazı kanunlar ve yasalar neticesinde tarım kesiminden meydana gelen gelişmeler aktarılmıştır.  Son olarak tarımın ülke ekonomisindeki yeri ve önemine değinilerek, yapısal sorunları belirlenmiştir. Yapısal sorunların en aza indirilebilmesi için bazı çözüm ve öneriler sunulmuştur. 

 VERGİLER VE KANUNLAR ÖZELİNDE CUMHURİYET SONRASI TARIM 

 

1.1. Toprak Mahsulleri Vergisi

 

1929 yılında Dünya’da meydana gelen Büyük Buhran Türkiye’yi de etkisi altına almıştır. Uzun yıllar savaşlara maruz kalmış, bağımsızlık mücadelesini kazanmış ve yeni kurulan bir devlet olan Türkiye hem Büyük Buhrandan hem de İkinci Dünya Savaşından olumsuz etkilenmiştir. Savaşa katılmadığı halde seferberlik ilan etmiş ve çeşitli önlemler almıştır.  Seferlik ilanından sonra silahaltında 1 milyon asker bulunmaktaydı.  Nüfusun %75-80’lik kesiminin kırsal alanlarda yaşadığı göz önüne alındığında; özellikle de tarım kesiminde çalışan erkeklerin askere alınması sonucu ülke için büyük gelir kaynağı olan tarımsal üretim düşmüştür.  Hem tarımsal üretimin düşmesi hem gelir kaynaklarının azalması sonucu iaşe sorunu ortaya çıkmıştır. 1940-1945 döneminde sınai üretim, tarımsal hâsıla ve milli hâsıla gerilemiştir. Hem iaşe sorununu çözmek hem de artan harcamaların bir kısmını karşılamak için Toprak Mahsulleri Vergisi yürürlüğe koyuldu (1943). Verginin mali amacı;  savaş sırasında azalan devlet hazinesine katkı sağlamaktır, sosyal amacı ise özellikle tarım dışı kesimden alınan Varlık vergisi sonucu ortaya çıkan tepkilerin bir miktar azaltılmasıdır. Varlık Vergisi boyutlarına ulaşmamış olmakla birlikte Toprak Mahsulleri Vergisi, aşarın(öşürün) kaldırılmasından beri ilk kez tarıma yönelik büyük çapta ilk dolaysız vergi olarak önem taşıdığı ve piyasa için üretmeyen küçük ve yoksul köylünün üzerinde çok ağır bir yük oluşturduğu söylenebilir (Boratav, 2010: 86).

1.2. Toprak Kanunu 

 

 Atatürk döneminde başlayan reform çabaları İkinci Dünya savaşı sona erince tekrar gündeme geldi. Toprak Kanunu sayesinde topraksız köylü kalmayacak ve ülke toprakları daha verimli hale getirilecekti. Toprak Kanunu her bakımından hayati bir önem taşımaktaydı. Yasanın başlıca hedefi topraksız ya da az topraklı çiftçilere aileleriyle birlikte geçinmelerini sağlayacak ve iş güçlerini değerlendirecek ölçüde toprak vermekti.  Sağlanacak olan kredi destekleri ile çiftçinin donatılmasını sağlamak ve ülke topraklarının sürekli olarak işletilmesi hedefleniyordu.  Ek olarak da arazilerin belirli ellerde toplanmasını ya da yetersiz şekilde küçülmelerini önlemekti. Çünkü bir tarafta on binlerce arazisi olan toprak ağaları, diğer tarafta topraksız kalan köylüler bulunmaktaydı. Aradaki bu dengesizliğin ortadan kaldırılması için bu kanun öngörüldü. Toprak reformu o dönemdeki adıyla “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu“  11 Haziran 1945 yılında kabul edildi. Kanun ile devlete ait arazilerin de bir bölümü 432 bin aileye, aile başına ortalama 51,6 dekar olmak üzere dağıtılmıştır. Ancak bundan rahatsız olan büyük toprak sahipleri ülke siyasetinde oldukça önemli değişimlere neden olmuşlardır. Adnan Menderes ve arkadaşları yasaya karşı çıkarak 1946 yılında CHP’den ayrılarak Demokrat Partiyi kurmuşlar ve ülke siyasetinde çok partili sisteme geçiş yaşanmıştır. Ancak, kanun ilk hazırlandığı haliyle uygulanamamış, zaman içinde düzenlemenin başarıya ulaşmasında hayati önemi olan birçok kanun maddesi çeşitli baskılar nedeniyle değiştirilmiştir. Kanun, eğer ilk kabul edilen şekliyle, samimi ve bilinçli bir şekilde uygulanabilseydi, böylece Türkiye büyük bir toprak reformunu başarabilecekti (Aksoy, 1964’den aktaran Kayıran, 2018: 653 ). 1973 yılında uygulamaya konulan “Toprak ve Tarım Reformu Yasası” ile yürürlükten kaldırılana kadar yaklaşık 28 yıl uygulama alanında kalmıştır.

1.3. Toprak Ve Tarım Reformu Yasası

 

 1973 yılından uygulamaya konulan bu yasanın asıl amacı;  toprak mülkiyet dağılımının, toprak kullanım ve işletme şeklinin, işletmelerle ilgili yapının verimlilik esaslarına ve sosyal adalet ilkelerine uygun olarak düzenlenmesini öngörmekti.  Toprak reformuna ilişkin kurallar yanında; toprağın tasarruf ilişkilerinin düzenlenmesi,  toprağın parçalanmasının önlenmesi ve toprak toplulaştırması yasanın amaçları içinde yer almıştır. Ek olarak tarım topraklarının korunması amacıyla kullanımının düzenlenmesi de bu yasanın amaçlarındandır. Çiftçilikle ilgili tanımlar, tarım arazisi tanımı, tarımsal yerleşim gibi tanımlarda bu kanunun kapsamı içine girmektedir.

TÜRKİYE’DE 2000 SONRASI TARIM SEKTÖRÜ VE POLİTİKALARI 

2.1. Makro Ekonomik Göstergelerle Tarım 

 

Türkiye’de genel ve sektörel politikaların belirlendiği belgeler genelde kalkınma planlarıdır. 1996-2000 yıllarını kapsayan 7. Kalkınma planında,  diğer politikalara olduğu gibi tarım politikalarına da yer verilmiştir. Bu planda diğer politikalar gibi tarım sektörü de “Tarımsal Politikalar ile İlgili Yapısal Değişim Projesi“ adıyla yer almıştır. Bu projedeki temel amaç; çiftçi gelirlerinde artışın ve istikranın sağlanması, karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olan ürünlere öncelik verilmesi ve nüfusun dengeli ve yeterli beslenmesinin sağlanmasıdır. Genellikle bu planlarda; tarım politikası hedefi olarak bütçe tasarrufu, girdi verimliliği, desteğe ihtiyaç duyan ürün sayısının azaltılması gibi araçlarda ikinci amaçlar olarak belirlenmiştir.

2000 yılı sonunda uygulamaya konulan istikrar programlarının etkileri tarım sektörüne de yansımıştır. Program sona erdikten sona dünya krizinin de etkisiyle tarımsal göstergelerde bozulmalar yaşanmıştır. İşgücü verimliliği ve kişi başına büyüme azalmıştır. Tarımdan çıkan işgücü ise sanayi sektöründen ziyade hizmetler sektöründe istihdam etmeye başlamıştır. Tarımın GSYH’ye katkısı 1970’lerin başında %30, 1980’ler ve 1990’lar başlarında yavaşlayan bir düşüşle %10-15 aralığında kalmıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise %10’nun altına inmiştir. Tarımsal yapının istihdam yaratma kapasitesinin yetersiz olması nedeniyle; tarımda istihdam edenlerin sayısı her geçen gün azalmıştır. 1990’ların sonunda tarımın istihdamdaki payı %40 iken bu oran 2000’lerin ortasında azalarak %20’lere inmiştir. Günümüzde de aynı orandan devam etmektedir. Özellikle son on yılda tarım ihracatının toplam istihdam içindeki payı %10’larda seyretmektedir.

Tarımsal istihdam; tarımdaki ve diğer sektörlerdeki değişmelerden çok çabuk etkilenir. Bu yüzden tarımsal istihdam kendiliğinden azaltılamaz. Ülke ekonomisi geliştikçe, hizmetlerin sektörünün payı artmaya başladıkça kendiliğinden azalma gösterir. Yani tarım sektörü dışsal değil, içsel bir değişkendir. Bunlara bağlı olarak tarım sektörü 2000-2015 yılları arasında ortalama %2,5 büyümüştür. Daha önceki dönemlerde ise bu büyüme oranı %1’dir. 1980’lerin sonuna kadar 8 milyon civarında seyreden tarımsal istihdam, 1990’larda 8-9 milyon aralığına çıkmıştır. 1970 ve 80’lerde tarımın toplam istihdam içinde % 60 olan payının % 40’a düşmesi 2000’li yılları bulmuştur. Kırda düşüş eğilimine giren işgücüne katılım oranı ve kırsal istihdamda tarımın payı, kırsal kesimde artan işsizlik oranlarıyla beraber değerlendirildiğinde, tarımda işgücü kullanımında önemli değişiklikleri işaret etmektedir. Ek olarak, ulusal düzeyde tarımsal istihdam azalsa bile, bölgesel farklılıklar dikkati çekmektedir. Üretim yapısına bağlı olarak bazı bölgelerde tarımsal istihdam artabilmektedir. Tarımsal istihdam Doğu Marmara, Akdeniz, Ege ve hatta Güneydoğu Anadolu’da 2000’li yılların ortasından günümüze artış göstermiştir

2.2. Tarım Politikaları ve Destekler

 

Türkiye’de 1990’lara kadar tarım politikasının ana amaçların başında; sektörde verimliliği arttırmak, gıda güvenliği sağlamak, sektörünün rekabet gücünü arttırmak gibi hedefler yer alıyordu. Tarım politikasının AB ile daha uyumlu hala gelebilmesi için bu ana hedeflere, gıda güvenilirliği eklenmiştir. Reform gayretlerine rağmen; hala bilinen politika kullanımlarına devam edilmektedir.  Katkısı her ne kadar küçük olsa da tarım sigortası destekleri ümit verici gelişmelerdir.

Tarım politikalarında yapılan köklü değişikliklerin altında 1999 yılının sonunda hazırlanan makroekonomik istikrar ve yapısal değişim çalışmaları yatmaktadır. Buna bağlı olarak Tarım Reformu Uygulama projesi 2001 yılında başlatılmıştır. Destekleme programlarının bazı ayakları ne yazık ki tam olarak işlemedi. Özellikle çiftçiler bu politikalardan tam olarak faydalanamadılar çünkü politika hedefleri onlara parça parça ve aralıklarla aktarıldı. Programın diğer bir ayağını oluşturan Doğrudan Gelir Desteği (DGD)’nin de ödenme nedeni ve amacı tam olarak aktarılamadı. Aslıda DGD’nin asıl amacı; hükümet otoritesin mal piyasalarındaki etkinliğinin azaltılması, özellikle kredi ve gübreye verilen desteklemelerin kaldırılması sonucu dara düşen ya da düşecek olan çiftçiye yardım etmek ve üretici kayıt sisteminin başlatmaktı. Ancak ödemeler için bir üst sınır konularak yapılmaması gereken yapıldı. Üretilen mallardan bağımsız olarak verilen desteklemeler, kaynak dağılımı etkinliğini artırıcı yönde etki yaptı. 2007 yılına gelindiğinde uygulamayı sonlandırma kararı alındı ve kalan ödemeler 2008 yılında gerçekleştirildi. Böylelikle, tarım kesiminde bütçeden transferlerde 2000 öncesi yapıya dönülmüş oldu. Programın bir diğer bölümü de kamu ve yarı kamu kuruluşlarının piyasa müdahalelerini azaltmak ve özelleştirilmelerini sağlamaktı. Bunlar Şeker yasasıyla, kotanın şeker miktarına kaydırılması, Tütün yasasıyla Tekel’in özelleştirilmesi olarak sıralanabilir.  Bunlara Ek olarak TMO’nun yeniden yapılandırılması ve Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri’nin (TSKB) finansal açıdan yeterli hale gelmesi de eklenebilir. Arz fazlası olan ürünlerden, arz açığı olan ürünlere geçişin sağlanması programın son bölümü olarak belirlenmiştir.

 Programın etki analizi ne yazık ki ayrıntılı olarak yapılamamıştır. Tarıma bütçeden yapılan ödemelerin belli bir disiplin altına alınması reformun en önemli kazanımını oluşturmaktadır. Bütçede yer almamasına rağmen verilen destek ödemeleri için kamu bankaları ve diğer bütçelenmemiş kaynaklar kullanıyordu. Programdan sonra, pahalı sonuçları olan bu kolaylıklar kaldırıldı. Özelliklede yapılan özelleştirmemler görev zararlarını önemli ölçüde azaltmıştır. Pek sevilmemesine rağmen,  DGD politika araçlarının içinde varlığını sürdürmektedir. Bütçe ödemelerinden önemli yer tutan bazı ürünlerin ödemeleri alan bazlı yapılmaktadır. ( fındık, mazot) Çiftçi kayıt sistemi günümüzde sadece üreticilere ödeme yapmak için kullanıyor olsa da program neticesinde oluşturulmuştur.

2.3. Tarıma Transferler

 

OECD’nin geliştirip hazırladığı Üretici Destek Tahmini (ÜDT), Toplam Destek Tahmini (TDT) ve Tüketiciye Destek Tahmini (TüDT) sayesinde Türkiye’de uygulanan tarım politikalarının üretici, tüketici ve vergi mükellefleri üzerine etkileri ölçülebilir. Türkiye’de yapılan tarım desteklemeleri sadece bütçeden yapılan ödemelerle sınırlı değildir.  Toplam desteklemeler içinde piyasa fiyat desteğinin payı oldukça yüksektir. 

ÜDT toplam üretim değerinin yüzdesi ve parasal değer olarak hesaplanır. Tüketici ile vergi mükelleflerinden yapılan transferin ve çiftçinin hasılatını artıcı etkisi olan transferlerin toplamına eşittir. Desteğin gelire dönüşmesi transfer etkinliği ile alakalıdır,  piyasa fiyat desteğinde gelir transfer etkinlik düzeyinin %25’e kadar düşebildiğini OECD verileri göstermektedir.  Yani desteğin etkinliğinin %25 olması, 100 TL’lik bir transferin sadece 25 TL’sinin üreticiye ulaştığı anlamına gelmektedir.

1990’ların ortalarında tarıma yapılan transferlerin toplamı %4’ü aşmıştır. 2015 yılında bu oran %2’lere gerilemesine rağmen OECD üyelerine kıyasla hala yüksektir.  AB ve OECD’ye üye ülkelerin ortalamaları %0,8 civarında seyretmektedir. Destekler; üreticiye piyasa fiyat desteği ve bütçeden yapılan desteklerden oluşur.  OECD’de piyasa destek fiyatlarının, üretici desteklerinin içindeki payı %60-85 bandında seyretmektedir.  Özellikle kriz dönemlerinde Türkiye’de piyasa destek oranlarında düşüşler meydana gelmiştir. Ama hiçbir zaman %60 seviyesin altına inmemiştir. Türkiye’de üreticilere transferlerin büyük oranda piyasa fiyatlarından kaynaklanması sonucunda yükselen iç fiyatların faturası tüketicilere çıkmaktadır. Politikalar nedeniyle yükselen fiyatların tarım malları tüketim harcamaları içindeki payı ve nominal koruma oranları bir anlamda tüketicilerin politikalar sonucunda dolaylı vergilendirme oranlarını göstermektedir. Türkiye’de bu oran 1990’ların sonunda % 30’lardan, 2000’lerde % 20’lere, 2015’te % 15 civarına gerilemiştir. 

Bütçeden üreticilere doğrudan yapılan sübvansiyonların mönüsündeki çeşitlilik 2007’den sonra artmıştır. Mönüde beş ana grupta 120 civarında kalem bulunmaktadır. Büyüklüğün nominal boyutu hakkında fikir vermek için 2017 yılında üreticilere bütçeden doğrudan ödenen miktarın yaklaşık 12,8 milyar TL’dir. 2018 yılında ise üreticilere 14,5 milyar TL tarımsal destek sağlanması planlanmaktadır. Üreticilere bütçeden yapılan ödemelerin reel değeri 2003-2015 yılları arasında 2009 yılı dışında, 2006’dan bu yana istikrarlı bir seyir göstermektedir. 2009 yılında % 20’den fazla düşüş gösteren ödemeler daha sonra küçük artışlarla son yıllarda 2000’lerin ortalarındaki seviyeye (%1,5) yükselmiştir. Bütçeden paylar dönemin başlarında (2003- 2009) dalgalanmış, son dört yılda % 2 civarına yükselmiştir.

Bütçeden destek kalemlerinde en yenilikçi kalem tarım sigorta primlerine getirilen sübvansiyon ödemeleridir. Tarım sigortası kanunuyla sigorta süreçleri, ilkeleri, sigorta havuzunun oluşumu ve sigorta kapsamını aşan zararlarda destekler ele alınmıştır. 2006 yılı öncesinde sigorta ciddi afet sonucu gelir kayıplarını karşılıyordu ve sigortalanma oranı çok düşüktü. Yasaya göre prim sübvansiyon oranlarına GTHB önerisiyle Bakanlar Kurulu karar vermektedir. 2006 yılından bu yana prim destek oranı % 50’dir. Desteklerin çeşitliliği arttıkça çiftçilerin desteklerden faydalanma ve uygulama maliyetleri artmaktadır. Hemen hemen sabit kalan bütçe olanakları daha yüksek sayıda destek türleri arasında dağıtılmaktadır. Türkiye’de küçük işletmelerin çoğunlukta olduğu dikkate alındığında bazı kalemlerde başvuru maliyeti alınacak desteğin altında kalabilir. Artan sayıda destek türü zaten destekleme şekli nedeniyle sübvansiyonlardan daha çok yararlanan büyük işletmelerin avantajlı konumlarını artırmaktadır. 

Türkiye’de çiftçi sayısının 3 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. 2001’den sonra tarım sayımı yapılmaması nedeniyle güncel sayı hakkında fikir sahibi olmak mümkün değildir. Çiftçi Kayıt Sisteminde (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısı 2,2 milyonu ancak bulmaktadır. DGD ödemelerinde getirilen üst sınır nedeniyle kayıtlı çiftçi sayısı işletme sayısından fazla olabilir. 

3. Tarımın Ülke Ekonomisindeki Yeri ve Önemi 

 

 1923 yılında GSMH’nin %40’ını oluşturan tarım sektörü bu oranı çok küçük değişikliklerle 1970’li yıllara kadar getirmiştir. Sabit fiyatlarla 1980 yılında %25, 1990 yılında %17 ve 2016 yılında yaklaşık %6,4 olmuştur. Ek olarak tarımsal GSYH 2016 yılında 161,3 milyar TL olarak gerçekleşmiş. Yaklaşık 93 yıllık bu dönemde tarımın GSMH içindeki payı %84 oranında düşmüştür. Bu düşmeye rağmen bugün ülkemiz ekonomisinde tarımın payı, diğer gelişmiş ülkelerle ile karşılaştırıldığında çok yüksek orandadır. 

Tarım ürünlerinde dış ticaret; 2005 yılında toplam ithalat 116,8 milyar ABD doları iken bu oran 2017 yılında 210,7 milyar ABD doları olmuştur. 12 yıllık dönemde toplam ithalattaki artış %80,6 olmuştur. 2005 yılında tarım ürünleri ithalatı 6,4 iken bu oran 2017 yılında 13,8’e yükselmiştir. Bu dönemde ise tarım ürünleri ithalatındaki artış genel ithalat artışından yaklaşık %50 daha fazla olmuştur. Tarım ürünleri ithalatında önde gelen ürünler hububat, yağlı tohumlu bitkiler ve diğer bitkiler, pamuk ve pamuklu mensucat, hayvansal ve bitkisel katı sıvı yağlar, hayvan yemleri tütün ve sigara olarak sıralanabilir.  2005 yılında toplam ihracat 73,5 milyar ABD doları iken 2017 yılında bu oran 142,5 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Yani 12 yıllık dönemde toplam ihracat değerindeki artış %93,9 olmuştur. 2005 yılında 9,3 iken, 2017 yılında bu oran 18,3 olmuştur. 12 yıllık dönemde tarım ürünleri ihracatındaki artış %96,8 olarak gerçekleşmiştir. Genel olarak bu dönemde genel ihracattaki artış ile tarım ürünleri ihracatındaki artış hemen hemen aynı düzeydedir. Bu 12 yıllık dönemde toplam ihracat içinde tarımın payı %12,6’dan %1,5 artışla %12,8’e yükselmiştir. Yine aynı dönemde tarım ürünleri ithalatı toplam ithalat içinde %5,5 iken %1,4 artışla %6,9’a çıkmıştır. Sonuç olarak bu 12 yıllık dönemde tarım sektörü dış ticaret açısından büyük kayba uğramıştır. Diğer taraftan 25 Nisan 2006 tarihinde yasalaşan 5488 sayılı Tarım Kanununda, tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılacak toplam kaynağın GSMH’nin %1’inden az olamayacağı hükme bağlanmıştır. Kanuna rağmen; 12 yılda tarım sektörüne 102 milyar TL az ödeme yapılmıştır. Diğer bir ifadeyle Türk çiftçisi devletten 102 milyar TL alacaklıdır.

4. Türkiye’de Tarımın Yapısal Sorunları 

 

1980’li yıllara kadar Türkiye ekonomisinin lokomotif olma özelliğini gösteren tarım sektörü, 1980’li yıllardan sonra uygulamaya konulan dışa bağımlı liberalleşme, serbest piyasa ekonomisine geçiş, sanayi-hizmet ve inşaat sektörlerindeki hızlı gelişim gibi nedenler ile gerilemeye başlamıştır. 1980’li yıllarda %26 olan GSYH katkısı 2013 yılında %8,5’e, 2017 yılında ise %6,2’ye, 1980’li yıllarda %57 olan ihracata katkısı 2013 yılında %10’a, 2019 yılında %12,9’a ve 1980’li yıllarda %62,5 olan istihdama katkısı ise 2013 yılında %26’ya kadar düşmüştür. Ancak oranlardaki bu gerileme tarım sektöründe çıktının azaldığı anlamına gelmemelidir. Diğer sektörlerin daha hızlı büyümesi nedeniyle, GSYH içerisindeki tarımın payı yıllar itibariyle oransal olarak gerilemektedir. Günümüzde tarım sektörünün içerisinde bulunduğu başlıca sorunları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür (Yalçınkaya ve diğerleri, 2006: 101).

i.Ülkemizde uygulanmakta olan miras hukuku, tarım arazilerinin parçalanarak küçülmesine neden olmaktadır. Tarım arazilerinin parçalanması, işletme büyüklüklerinin küçülmesine ve dolayısı ile tarımsal verimliliğin azaltılmasına yol açmaktadır. Tarım işletmelerinin küçülmesi önemli oranda ölçek ekonomisi problemlerine neden olmakta, üretim azalan verimlere doğru yönelmektedir. Sonuç olarak küçük işletmeler yetersiz gelirleri ile artan üretim maliyetlerini karşılayamadığından tarımsal faaliyetleri bırakmak zorunda kalmaktadır. 

ii.Ülkemizdeki tarım işletmelerinin yaklaşık %70’inde hayvansal ve bitkisel üretimin birlikte yapıldığı dikkate alındığında, tarım işletmelerinde uzmanlaşma yaygın değildir. 

iii.Gübre, tarım ilaçları, tohumluk, tarım makineleri ve mazot gibi temel üretim girdilerindeki aşırı fiyat artışları, tarım işletmelerinin karlarını önemli ölçüde düşürmüştür. Bu durum bazı tarım işletmelerinin zarar etmesine yol açmıştır. 

iv.Devletteki küçülme politikaları sonucunda, geçmişte çiftçilere başarılı hizmetler sunan; zirai mücadele, toprak-su gibi bazı kurumların ortadan kaldırılması, çiftçinin hizmet alımının aksamasına yol açmış, dolayısı ile verimlilikte azalışlar ortaya çıkmıştır. 

v.Uluslararası Para Fonu (UPF: IMF), Dünya Bankası (DB: WB) ve Avrupa Birliği gibi kuruluşların ülkemiz tarımına yapmış olduğu dolaylı müdahaleler, tarım işletmelerini olumsuz yönde etkilemektedir. 

vi.Geçmişte girdi bazında verilen devlet desteği, zamanla doğrudan gelir desteği haline dönüştürülmüş, bu durum sonucunda toprağı olup tarımsal faaliyetlerde bulunmayan kişilere gelir desteği sağlamış, gerçek üreticilere önemli bir katkı sağlamamıştır. 

vii.Çiftçilerin eğitimi ve modern tarım teknolojilerinin kullanımında istenilen seviyeye ulaşılamamıştır. Bu nedenlerden dolayı çiftçilerin bilgi ve sermaye birikimi yetersiz kalmış, tarım ile ilgili güncel gelişmeler yakından takip edilememiştir. Bunun bir diğer nedeni de; küçük ölçekli tarım işletmelerinin modern tarımsal araç ve gereçler ile modern tarımsal üretim teknikleri için gerekli olan finans kaynaklarına sahip olamayışlarıdır. 

viii. Hayvan hastalıkları ile mücadelelerde yetersiz kalınmıştır. 

ix.Çiftçiler içinde bulundukları örgütsüzlük nedeniyle çoğu zaman mamullerini pazarlayamamış, aracılar tarafından düşük fiyatlar ile alınan mamuller tüketiciye yüksek fiyatlar ile satılmış, bu durum hem üreticiyi hem de tüketiciyi olumsuz etkilemiştir. 

x. Üretim planlaması yapılamadığından çiftçilerin üretmiş oldukları mamuller zaman zaman satılamamış, bu durum sonucunda çiftçi zarar etmiş ve tarımsal faaliyetleri bırakmak zorunda kalmıştır.

 4. Ne Yapılmalı?

Çiftçimizin ve halkımızın önceliklerini içeren politikalar uygulamaya konulmalıdır. Bunun sayesinde çiftçinin ve halkımızın öncelikleri dikkate alınarak geliştirilmeler sağlanmalıdır. Türkiye’nin tarım konusundaki uluslararası arenadaki anlaşmaları ya da taahhütleri gözden geçirilerek tavizlerin lehimize çevrilmesinin yolları aranmalıdır.  Gerçek üreten bir sektör olan tarım sektörü, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi her bakımdan desteklenmelidir.  Çiftçimize üretime teşvik konusunda gerekli eğitimler ve yardımlar sağlanmalıdır. Yapılan özelleştirmeler durdurulmalı ve özellikle kiralanan TİGEM işletmeleri yeniden gözden geçirilmelidir. Üreticiler ve köylüler kooperatif, tarım işçileri sendika çatısı altında örgütlenmelidir. Böylelikle, herkes her şeyden haberdar olabilir. Özellikle gıda sanayine önem verilmeli, tarımsal ihracatta, işlenmiş ürünlerin ihracatına ağırlık verilmelidir. Politikaların tutarlık kriterlerine dikkat edilerek ithalattan kaçılması gerekmektedir.  Tarımsal desteklemelerde seçici davranılmalı kalite, verimlilik, insan sağlığı, çevre koruma, hayvan refahı, AR-GE ve kırsal kalkınma konular öncelikle ve daha fazla desteklenmelidir. Dış piyasalarda rekabet üstünlüğümüz olan meyve, sebze istihdamına katkıda bulunacak katma değeri yüksek ürünlerin üretimi teşvik edilmelidir.  Tarım sektörüne verilecek destek ve teşvikler belli dönemleri kapsamalı, destek ve teşvik miktarları üreticinin planlama yapılabilmesi için ekim öncesi açıklanmalıdır. Aile çiftçiliği desteklenerek köyden göç önlenmeli, boş bırakılan araziler işlenerek ailen gelirinin artması sağlanmalıdır. Son zamanlarda Büyükşehir Belediye Kanunu hayvancılığın geliştirilmesine engel teşkil etmekte ve meraların yok olmasına neden olmaktadır. Büyükşehir Belediye Kanunu mutlaka yeniden düzenlenerek, kırsal alanlarda tarımsal üretim ve tarımsal sanayi yatırımları mevzuatı basitleştirilmelidir. Tarım sektöründe uzun vadeli politika ve stratejilerin belirlenerek sürdürülebilir üretimin yapılabilmesi için başta parsel tanıtım bilgileri olmak üzere, toprakların verim kabiliyetlerini, hangi ürünlerin ekildiğini, kullanılan girdilerin ve diğer bilgilerin bulunduğu ve kayıt altına alındığı bilgi sistemi oluşturulmalıdır. Demokratik üretici örgütlenmesi desteklenerek, hem üretici hem de tüketici kazanmalıdır. Standart ve kaliteli ürünlerin temini için depoculuk faaliyetleri desteklenmelidir. 

 

SONUÇ VE ÖNERİLER 

Tarım sektörü, ülkelerin gelişmişlik düzeyi hangi seviyede olursa olsun, tüm ülkelerin ekonomik hayatlarında önemli bir yere sahiptir. Çünkü insanların yaşamlarını sürdürebilmesi için gereken gıda maddeleri ile kullandıkları hammaddelerin büyük bir bölümünün temini, tarım sektörüyle sağlanmakta ve bu sektörün ikamesi bulunmamaktadır. Ekonomik kalkınma sürecinde, tarım sektörü ile sanayi sektörü arasında sıkı bir ilişki ve etkileşim mevcuttur. Bu nedenle geçmişte tarıma dayalı ekonomilere sahip olan gelişmiş ülkeler, önce tarım sektörüne ağırlık vererek tarım sektörünün gelişmesini sağlamış, daha sonra bu sektörden elde edilen kaynak birikimleri ile sanayileşmeye hız vermiştir. 

Tarım sektörünün diğer sektörlere nazaran daha vazgeçilmez ve stratejik öneme sahip bir sektör olması nedeniyle, büyük ölçekli hatta çok uluslu işletmelerin tarım sektörüne ya da bu sektöre bağlı yan sektörlere olan ilgisinin arttığı görülmektedir. Tarımsal faaliyetler, büyük ölçekli ve alanında uzman tarım işletmeleri tarafından, modern tarımsal yöntemler kullanılarak sürdürülmelidir. Sürekli olarak değişim ve gelişim gösteren piyasa şartlarında, gerek büyük ölçekli, gerekse orta ölçekli tarım işletmelerinin yöneticileri, işletme faaliyetleri sürdürülürken, yaşanan olaylar karşısında daha profesyonel ve planlı davranmak zorundadır.  Ülkemizde tarım sektöründe önemli gelişmeler olmakla beraber gerek hayvansal üretimde ve gerekse bitkisel üretimde istenen verimlilik düzeyine erişilememiştir. Tarıma dayalı sanayi işletmelerinde büyük bir potansiyel bulunmakla beraber, kapasite kullanım oranında, finansman konusunda ve sanayinin bölgeler arasında dağılımında sorunlar yaşanmaktadır. Sanayi işletmelerinin özellikle batı bölgelerimizde yoğunlaşması başta çevre sorunları olmak üzere, birçok sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle hiç değilse tarıma dayalı sanayi işletmelerinin bölgeler arasında üretim potansiyelleri de dikkate alınarak dengeli gelişmesine önem verilmelidir.

Tarım sektörü, özelliği gereği, gelişme hızı diğer üretim kesimlerine oranla daha düşük olduğundan gayrisafi milli hâsıla içindeki payı yıllar itibariyle giderek azalmıştır. Nitekim 1980 yılında GSMH içinde tarımın payı %26 iken, 2013 %8,5, 2016 yılında bu oran % 6,2’e düşmüştür. Bu durumu, ülkenin gelişme sürecinin doğal bir sonucu olarak görmek de mümkündür.

Tarım sektörü ekonomiye sağladığı katkılara karşılık, tarımsal destekleme politikaları nedeniyle önemli bir yük de getirmekte ve bu yükün zaman içinde hızla arttığı görülmektedir. Desteğin yüksekliğine karşılık bunun önemli bir kısmının üreticinin eline geçemediği gözlenmektedir. En büyük kayıplar hükümetin destek politikalarını finansman biçiminden kaynaklanmakta ve bu da tarımsal politikalar konusunu “makroekonomik denge” konusuyla ilişkilendirmektedir.

KAYNAKÇA

Akbıyık, N. (2008). Türkiye’de Tarım Kesiminde İşgücü Piyasalarının Yapısı. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. 7(24): 220- 237.

Boratav, Korkut. İktisat Tarihi; 1908-2007, İmge Kitabevi, Ankara, 2010.

Demirdögen, A, Olhan, E. (2017). Türkiye Tarımının Kısa Tarihi: Destekleme Politikası Özeli. Tarım Ekonomisi Dergisi. 23(1): 1-12.

Doğan, Z, Arslan, S, Berkman, A. (2015). Türkiye’de Tarım Sektörünün İktisadi Gelişimi ve Sorunları. Niğde Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 8(1): 29-41,

Günaydın, G. (2009). Türkiye Tarım Politikalarında “Yapısal Uyum“ 2000’li Yıllar. Mülkiye Dergisi. 33(262): 175-221.

Kayıran, M, Metintaş, M. (2018). 1945 Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve Uygulaması. Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi. 10(19): 647-666.

Özkan, G, Karaköy, F. (2018). Türkiye’de ve Avrupa Birliği’nde Tarımsal Desteklerin Değerlendirilmesi. İktisadi İdari ve Sosyal Araştırmalar Dergisi. 3(6): 139-157.

Özuğurlu, M. (2010). Türkiye Tarımı Üzerine Gözlemler. Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi. 10(38): 4-6.

Vurarak, Y. (2019). Türkiye ve Dünyada Tarımsal Değişimler. İnternational Journal of Eastern Mediterranean Agricultural Research. 2(2): 106-120.

Yalçınkaya, N, Yalçınkaya, H, Çılbant C. (2006). Avrupa Birliği’ne Yönelik Düzenlemeler Çerçevesinde Türk Tarım Politikaları ve Sektörün Geleceği Üzerine Etkisi. Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Yönetim ve Ekonomi Dergisi. 13(2): 97-118.

Yılmaz, H, Demircan, V, Zeynep, D. (2006). Türkiye’de 2000 Yılı Sonrası Tarım Politikalarının Yansımalarına İlişkin Üretici Görüşleri Üzerine Bir Araştırma. Ziraat Fakültesi Dergisi. 1(2): 60-70.

Türkiye İhracatçılar Meclisi Tarım Raporu (2016). Türkiye İhracatçılar Meclisi. https://www.tim.org.tr/files/downloads/Raporlar/Tarim_Raporu_2017.pdf. ( 19.12.2019).

 

[1]Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Ana Bilim Dalı İktisat Teorisi Tezli Yüksek Lisans.

Yazar
Ersin DAVULCU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen