Târihin Yeniden İnşâsı

Târihin Yeniden İnşâsı

 Mâlûmât deposu bâzı târihçilerimiz

 Mehmet MAKSUDOĞLU

Avrupa (Amerika onun uzantısıdır) sâdece görünürdeki, maddî konularda hâkim olmakla kalmadı, sömürücülüğü, emperyalizmi, her alanda kullandı, bu arada, dünyâ târihini  de kendi işine geldiği biçimde dayattı

Birkaç olayla açıklayalım:

İngiliz tarihçi A.J.P TaylorThe Course of German Historyadlı eserinde Alman tarihini yerden yere vurur. Avusturya’da öğretim üyeliği de yapan, Alman’ın ciğerini bilen bu dişli târihçi, Alman târihini şöyle değerlendirir: “Alman târihinde hep aşırılıklar vardır, orta yol yoktur, ya diktatörlük vardır veya kargaşa (kaos) hâkimdir. Hitler’in ortaya çıkışı, ırmağın denize ulaşması kadar bir rastlantıdır” der. Yâni, “böyle berbat bir ulustan böyle lider çıkar” demeğe getirir. O sırada İkinci Dünyâ savaşı olmaktadır. “Hiçbir milletin târihi, böyle tenkide dayanamaz, (cannot survive)” diye itirâz edilmesine karşılık, “Ben belgelere dayanarak öyle yazdım” der,  geri adım atmaz, görüşünde, iddiasında isrâr eder. 

Batılı târihçi, bizim târihimizi nasıl yazar, yazmıştır? dersiniz?

Batının oturttuğu yörüngenin farkında bile olmayan mâlûmât deposu târihçilerimiz, o yörüngede gitmekte, farkına varabildikleri –esasta DEĞİL- ayrıntılarda rötuş yapmaktadırlar. Canlı misâl : Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde, Osmanlı’nın kuruluşunun 700. Yılı kutlandığında, bildirilerin hemen hepsi, “nasıl oldu da Osmanlı genişledi” gibi bir tema etrafında dönüyordu; “olmaması gereken bir şey niçin olmuştu?” gibi. 

Târihçi, belli bir bakış açısı sâhibi olmaz da, mâlûmât deposu olarak, çizilmiş yörüngede devâm ederse böyle olur. Osmanlı târihini yörüngesine oturtan ifâdenin, bir tarihçimizden değil de, Felsefe Profesörü değerli Teoman Duralı’dan sâdır olduğunu görmek, üzerinde iyice düşünmemiz gereken bir konudur:

“Türk târihi, bir ırkın değil, bir dâvânın târihidir.” Evet, kilit cümlebudur. Osmanlı, yeryüzünde ilâhî buyrukları, adâleti hâkim kılmanın uğraşındadır, fetihlerin, genişlemenin mânâsı, fethi, emperyalist yayılmadan ayıran fark budur. Emperyalist ülkeler, sâdece –devlet değil, devlet kelimesinin haysiyeti var- state çapında, etat çapında, staat çapında, kingdom çapında onyıllarca eşkiyâlık yapmakla kalmaz, insanların zihinlerini (mind) de tutsak eder, onların zihinlerini tutsak zihin (captive mind) hâline getirir; sömürgedeki kişiye hiç sömürgecinin ülkesine gidip gitmediği sorulduğunda:

-No, have never been home (hayır, hiç anavatanda, yuvada bulunmadım) yanıtı gelir. Sömürülen, kendini, sömüren ülkenin bir parçası olarak görmektedir, o hâle getirilmiştir.

Sömürgedeki zavallı olaya öyle bakıyor da, bizim târihçinasıl bakıyor?

Osmanlı, kendisi için ASLA, bir defa bile imparatoriyye-i osmâniyye dememiş iken (kirli imparatorluk sözünü kullansaydı, Osmanlı Türkçesi ile öyle derdi) Batı’lı öyle kullanıyor diye, papağan gibi tekrarlayan Türk târihçi, daha işe temelinden yanlış yerden başlıyor demektir. Böyle fecî yanlışı, hakareti tekrarlayan târihçi, “Osmanlı, atalarımız, yüzyıllarca eşkiyâlık yaptı” demektedir. Bu kirli, iğrenç sıfatı Osmanlıya yapıştırarak kullanan tarihçiye 10 defa vurup 1 diye saymak gerekmez mi? Boğaziçi Üniversitesi’nde Türk-Arap İlişkileri İnceleme Vakfı tarafından 1982 veya 1983 yılında tertîb edilen, Basra Körfezi konulu toplantıya katılan Cambridge’den gelmiş olan profesöre : “Osmanlı’yla ilgili bu ‘imparatorluk’ sözünün değişmesi gerek” dedim.  Adam hiç tereddüt etmeden, büyük bir güvenle şöyle dedi:

You will never be able to change it.    (Asla değiştiremeyeceksiniz!)

İzlenimdergisinde olayı yazdım ve önce okul kitaplarımızı bu kirli kelimeden temizlememiz gerektiğini, sonra da bu yanlışta israr eden yabancı târihçileri arşive sokmamamız gerektiğini yazdım. “Sultan Ahmed Meydanı’nda simit yiyip çay içsinler” dedim. (O sırada Osmanlı Arşivi o civardaydı, Kâğıthâneye taşınmamıştı.) Gâvur, müesseseleşmiş yanlışa, bu yanlışı tekrarlayıp duran kitaplıklar dolusu ilmî (!) kitaplara güvenerek öyle konuşmuştu. O yazımda, Yunus Emre Hazretlerinin şu sözünü de iktibas etmiştim :

Dağ nice yüce olsa, Yol onun üstünden aşar.

***

Bakın elin gâvuru (1856 da gâvura ‘gâvur’ demek yasak edildi, millete de unutturuldu, ama artık o karar geçmez, gâvur’a ‘gâvur’ demek de serbesttir; Müslüman olsun, ‘Müslüman’ diyelim.) kendi târîhini nasıl işliyor:

A man for all seasons adlı filmde, İngiliz Kralı Majesteleri Sekizinci Henri karısını boşamak ister. Papa, Katolik dîninde haram OLDUĞU İÇİN KABUL ETMEZ. Henri de, -genellikle Erasmus’un hazırladığı Reform zemîni hazırdır- “Sen de Roma Piskoposusun” diyerek Papa’yı tanımaz, Anglikan Kilisesini kurar. Katoliklere göre Protestanlar, mürteddir, dînden çıkmıştır. Protestanlara göre de Katolikler ikonlara saygı gösterdikleri için putperesttir.

Henri, karısını boşamıştır, yeni karısı da fingirdek çıkar, onun başını kestirmek için Fransa’dan usta bir cellâd getirtilir. Majesteleri’nin evlendiği kadınların sayısı 16 olur.

Öte yandan, Majeste Henri, çok uğraşmasına rağmen, ikinci adam, vice chancellor, Utopia yazarı Thomas More’u Katolik dîninden vazgeçirip Anglikan yapamaz. Thomas More, Krala hiyânet suçlamasıyla yargılanır; Westminister’deki “Thomas More burada dikildi” yazılı plaket, onun mahkeme edildiği sırada ayakta durduğu yeri gösterir. Yargılama sonuçlanır ve Thomas More “Krala hiyânet” suçundan (16. Yüzyıldayız; patriotizm ‘vatanseverlik’, 19 yüzyıl ürünüdür, ‘vatana hiyânet’ kavramı o yüzyılda henüz yoktur.) idama mahkûm edilir ve Thomas More’un kafası kesilir!

İmdi … ya Henri korkunç bir zâlimdir, kendisine uyup da dînini değiştirmediği için Thomas More’un başını haksız yere kestirmiştir, veya, Thomas More büyük bir hâindir, kralına hiyânet etmiştir. Hayır, olay öyle sunulur ki, ne şiş yanar ne kabap!

Anglikan Kilisesinin temel harcı, uçkuru olan Kral Henri, büyük devlet adamıdır, İngiliz millî kilisesini kurmuş, büyük bir iş yapmıştır,Thomas More da inancına uygun olarak yaşayıp ölen örnek bir inançlı kişidir!

Elin gâvuru, kendi târihini böyle değerlendirir. Bizim târîhimizi de, işine nasıl geliyorsa öyle anlayp anlatır, bâzı târihçilerimiz de onların çizdiği yoldan gidip mârifet yaptığını zanneder! Oryantalistleri ciddîye almakta kendini gösteren örtülü aşağılık duygusundan silkinmedikçe, târihçimiz, mâlûmât deposu papağan olmaktan kurtulamaz. 

10 kez vurulup 1 diye sayılması çok ağır bir tedâvî/ilâç mıdır dersiniz?

Bana gelen bilgiye göre, İngilizler, İngiltere’de, İngiliz olmayana İngiliz târihi ile ilgili doktora yaptırmazlarmış. Ne dersiniz?

24.02.2020

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen