1 Haziran 2023

            1554 yılı içinde, Kaanûnî Sultan Süleyman Hân, doğuda, Safevî Devleti ile hesaplaşmakta, fırsatını buldukça Osmanlı arâzisine girip yağma ve çapula girişen Acem Şâhı’na, anlayacağı dilden cevâp vermektedir. Avusturya Kralı Ferdinand, Cihân Pâdişâhı’nın uzaklarda oluşundan istifâde ile, Tuna’nın sağında ve solunda sıralanan Türk kale ve palankalarına saldırır. Ferdinand’ın, üstüne asker saldığı Türk beldelerinden biri de Grejgal Palankası’dır. 1554’de, bu küçücük palankada cereyân eden bir hâdise, Grejgal Kadısı’nın bizzat nazma çektiği bir destânla, Türk millî hâfızasına nakşedilir. Önce Peçûylu İbrâhim,[1]ardından da Evliyâ Çelebî, bu destânı eserlerine alırlar ve sonraki Türk nesillerine aktarırlar. En son, Türk hikâyeciliğinin şâhikalarından Ömer Seyfeddin, Grejgal Kadısı’nın yazdıklarını hikâye vâdîsine taşır ve bizim okumaktan çok büyük hazlar aldığımız “Başını Vermeyen Şehîd”hikâyesini kaleme alır. Bu hikâyede, Grejgâl’i kuşatan Avusturya ordusuna karşı, bir avuç Türk’ün destâna meyleden zaferi anlatılır. Grejgal’deki Türklerden Deli Mehmed, cenk sırasında şehîd olur. Düşman kılıcı ile başı bedeninden ayrılır. Onun bu hâlini gören arkadaşı Deli Husrev, Grejgal Kadısı’nın ifâdesiyle, öteden şöyle bağırır:

            "Deli Husrev görüb haykırdı didi

            Ne yatarsın bâşın aldı gitdi

            Revâdır cânı virdin kıyma bâşına

            Aceb hâl oldı ve özge temâşâ”

            Bunun üzerine, başı kesik Deli Mehmed’in ne yaptığını, yine Grejgal Kadısı şöyle dile getiriyor:

            “İşit bu hikmeti bu sırr-ı râzı[2]

            Kesik başlı şehîd olan o Gâzî

            Hemân fevrî yerinden durdı geldi

            Eliyle ol la’îni urdı çaldı[3]

            Yıkıldı düşdi atdan baş elinden

            Ne baş kayusıdır kaldı yolından[4]

            O Gâzî aldı başın düşdi yitdi

            Ne kimse gördi anı ne işitdi”

            Bu nefis malzemeden çıkan Ömer Seyfeddin hikâyesi, Türkçenin gurûr kaynaklarından biri olmuştur.

            1638 yılı Aralık ayı içinde, Sultan Dördüncü Murâd Hân, Osmanlı Türk Cihân Devleti’nin “Son Cihângîr”i olarak Bağdad’ı muhâsara eder. Bu muhâsaraya akseden bir “Genç Osman”vardır ve tıpkı Deli Mehmed gibi, kesik başını koltuğunun altına alarak üç gün Bağdad sur ve burçlarında cenk eder. Nasıl, Deli Mehmed’in destânını yazan bir Grejgal Kadısı varsa, Genç Osman’ın başına gelenleri yazan bir Kayıkçı Kul Mustafa vardır. Bir ordu şâiri olan Kayıkçı Kul Mustafa, Bağdad’da yaşananları kendi gözü ile görmüş ve yanından hiç ayırmadığı sazı ile de dile getirmiştir:

“Genç Osman dediğin bir küçük uşak

Beline bağlamış ibrişim kuşak

Askerin içinde birinci uşak

Allâh Allâh deyüb geçdi Genç Osman

 

Sultan Murâd der ki gelsin göreyim

Nasıl yiğit imiş ben de bileyim

Vezîrlik isterse üç tûğ vereyim

Kılıncından al kan şaçdı Genç Osman

 

            Genç Osman dediğin bir küçük arslan

            Bağdad’ın içine girilmez yasdan

            Her ana doğurmaz böyle bir arslan

            Allâh Allâh deyüb geçdi Genç Osman

 

            Askerin bir ucu göründü Van’dan

            Kılıncın kabzası görünmez kandan

            Bağdad’ın içinde tozdan dumandan

            Toz duman içinde kaldı Genç Osman

 

            Bağdad’ın kapusun Genç Osman açdı

            Düşmanın cümlesi önünden kaçdı

            Kelle koltuğunda üç gün savaşdı

            Allâh Allâh deyüb geçdi Genç Osman”

            Kelle koltukta cenk etmeyi, mecâz âleminden hakîkat bahçesine taşıyan Deli Mehmed ile Genç Osman atalarımıza ganî rahmet diliyoruz. Bugünkü varlığımızı, onlara borçluyuz..

 Dipnotlar

[1]Peçûylu İbrâhim: Yanlışlılkla “Peçevî” dediğimiz büyük Türk târîhçisi.

[2]sırr-ı râz: gizli esrâr.

[3]Eliyle ol la’îni urdu çaldı: Eliyle o lânetliyi (düşman askerini) vurup yere çaldı, öldürdü.

[4]Ne baş kayusıdır kaldı yolından: Ne ki, baş kayıp düşmüştür, (kâfir askeri) yolundan kaldı, daha ileriye gidemedi.

Yazar Hakkında:

Turgut GÜLER

Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar Nazilli Li­sesi’ne devâm ettikten sonra, Nazilli Öğretmen Okulu’na girdi. Bu okulun ikinci sınıfını bitirdiği 1968 yılında, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’ne kaydoldu. 1969-1973 yılları arasında, Yüksek Öğretmen Okulu hesâbına, İstanbul Üniversite­si Edebiyât Fakültesi Târîh Bölümü’nde tahsîl gördü.

İstanbul Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okulu’nun Kompozis­yon ve Diksiyon Hocası olan Ahmet Kabaklı’nın başkanlığında kurulan Türkiye Edebiyât Cemiyeti’nde, bilâhare bu cemiyetin yayınladığı Türk Edebiyâtı Dergisi’nde vazîfe aldı. Bir tarafdan üniversite tahsîline devâm etti, bir yandan da bahsi geçen der­ginin “mutfak” tâbir edilen hazırlık işlerinde çalıştı. Metin Nuri Samancı’dan sonra da ikinci yazı işleri müdürü oldu (Mart 1973, 15. Sayı). Bu dergide yazı ve şiirleri yayımlandı.

1973 Haziranında üniversiteyi bitirdiğinde, Malatya Mustafa Kemâl Kız Öğretmen Lisesi târîh öğretmenliğine tâyin edildi. Ah­met Kabaklı’nın arzûsu ile bu görevine başlamadı ve İstanbul’da kaldı, Türk Edebiyâtı Dergisi’ndeki mesâîyi sürdürdü. 1975 yı­lında hem Edebiyât Cemiyeti (Bakanlar Kurulu karârıyla Türkiye kelimesi kaldırılmıştı), hem de Türk Edebiyâtı Dergisi, maddî sı­kıntılar yaşadı, dergi yayınına ara verdi. Bunun üzeri­ne, resmî vazîfe isteği ile Millî Eğitim Bakanlığı’na mürâcaat etti.

Van Alparslan Öğretmen Lisesi’nde başlayan târîh öğretmen­liği, Mardin, Kütahya ve Aydın’ın muhtelif okullarında devâm etti. 1984 yılında açılan Aydın Anadolu Lisesi’nin müdürlüğüne getirildi. 1992’de, okulun yeni binâsıyla berâber adı da değişti ve Adnan Menderes Anadolu Lisesi oldu. Bu vazîfede iken, 1999 Ağustosunda emekliye ayrıldı. 2000-2012 yılları arasında, İstan­bul’da, Altan Deliorman’a âit Bayrak Basım-Yayım-Tanıtım’da, yazı ve yayın çalışmalarına katıldı. Yine Altan Deliorman’ın çıkardığı Orkun Dergisi’nde, kendi adı ve müsteâr isimlerle (Yahyâ Bâlî, Husrev Budin, Ertuğrul Söğütlü) yazılar yazdı. İki kızı var.

Yayımlanmış Eserleri: Orhun’dan Tuna’ya Uluğ Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Takı Taluy Takı Müren (Daha Deniz Daha Irmak), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2014; Cihângîr Tûğlar-Selîmnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Ejderlerin Beklediği Hazîne, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015, Şehsüvâr-ı Cihângîr-Fâtihnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015.

 

Yazarın diğer makalelerinden: