30 Kasım 2023

Bu bayram Polatlı’ya gittim. Orası bizim ikinci vatan sayılır. Salgın yüzünden pek kimselere gitmesem de, eskilerden Hamdi amcayı ziyaret ettim. Bu aile yıllar önce bizim memleketten oralara gidip yerleşmiş. Kendisi bizim karşıdaki Yazıca köyündendir. Hoş beş, biraz sohbetten sonra,

-Hamdi amca sizin köyden geçtim dedim. Cuma deresi, Köseler, Karagöl, Burgaz…

Duygulandı. Gözleri ufuklara daldı. Zaten yaşı ilerlemiş. Yüksek tansiyon var. Yarı bakımlı sayılır. Duygusal da bir kişilik. Biz kendisini yıllar önce tanımıştık. O zamanlar genç, dinç, kuvvetli bir adamdı. At arabacılık yapardı. Sabah erkenden atı koşar, yola düzülürdü. Şimdi o genç adamın yerinde, yaşlı bir adam vardı.

-“Ben” dedi, “oralardan çıktıktan sonra gitmedim köye”.

Aradan kim bilir kaç yıl geçmiş, ama bir daha köyüne gitmemiş. Hâlbuki bütün gençliği köyünde, o soğuk pınarların başında geçmiş. Hatıraları orada.

-Ne oldu, nasıl çıktın köyden, çok mu zor oldu?

Başladı anlatmaya. Dedi ki,

-Biz o koskoca köye sığamadık. Şu oldu bu oldu ve nihayet kahrettim. Her şeyi bir tarafa bıraktım sardım göçü.

Bütün bu olanlar bir harman zamanı oluyor. Adam köyün bütün kahrını çekmiş. Yazı etmiş, güzü etmiş ve tam harman zamanı, bir harman yerini dar etmişler kendisine.

-Oradan Basrı’ya vardık. Baktık, etrafta insanlar. Bizi görmeye gelmişler. Merak bu ya, bunlar da neyin nesi, nasıl insanlar diye merak etmişler. İçlerinden biri, yahu bunlar da bizim gibi insan. Zaten ben adamı tanıyorum, Çıtak bunlar demiş.

Bütün bunlar, Polatlı’nın girişindeki Basrı köyünde oluyor. Oralarda bizimkilere Çıtak derler. Kışlak diyen de olur. Davarı kışlatmaya gittikleri için Kışlak denilmiş bizimkilere.

Tabii orası ova köyleri. Bizimkiler dağ köyleri.

Bütün kültürler böyledir. Bizim oralarda beş kilometre ötedeki köy bir anda öteki olurken, bir dağ aşınca oradakiler hemşeri olur, akraba olur çıkar. Zaten bizim ora da Köroğlu dağlarının güney eteklerinde bir yer. Bizim daha güneyimiz Burgaz ve Ahlatlı Geçitlerini aştıktan sonra önce Beypazarı, sonra da Ayaş Beli’ne uzanır. Oradan, sağa doğru uzanan dağ serisinin etekleri, izlenerek gidilirse Polatlı’ya ulaşılır.

Ayaş Beli’nden güneybatı yönünde Beyceğiz’e kadar uzanan dağ serisi, Polatlı Ankara yönünde uzayıp giden ovayla, bu ovanın kuzeydoğu ucu olan Ayaş Beli ile Sivrihisar’a kadar uzanan muazzam toprakları birbirinden ayırır.

Zaten bizim dedeler de, biri, Beypazarı’nı aştıktan sonra ya batı istikametinde, Kapullu köyünden Sakarya nehrini aşarakYassı Höyük, Beylikköprü ve İliören’e, ya da soldaki dağ serisinin eteklerini izleyerek Sarıoba, Muslum, Şabanözü ve Basrı üzerinden Polatlı ve daha ötede Avdan ve Yaralı köylerine kadar gitmişler.

İşte, Bu Hamdi amca da bunlardan biri. Her göç hikâyesi aslında bir dramdır. Yurdundan yuvasından kopuşun en dramatik hallerinden biridir bu göçler. O kadar ki, dünya edebiyatına Gazap Üzümleri gibi büyük bir şaheser kazandırmış bu göç hikâyeleri.

Kim bilir, bizim göç hikâyelerinde neler vardı. Araştırmak, canlı tanıklarla gidip konuşmak lazım. Tabii, bulunabilirse. Hamdi amca bütün bunları anlatırken, gözümün önünde bütün bir coğrafya, bozkırla yayla arasındaki ara bölgeler, makilikler de dâhil bütün bir coğrafya, onun çelişkileri canlandı. O, gözleri uzaklara dalmış, anlatmayı sürdürüyordu.

-Eğer biri ben eşyayı yükledikten sonra, önüme geçip “dur, gitme” deseydi, ben, o an, derhal göç denklerini çözer ve memlekette kalırdım. Ama olmadı, önüme çıkan olmadı.

Gözleri önüne inmişti. Önüne geçip de “dur gitme kardaş, evlat, oğul” diyecek tek bir kimsesi olmayan bir adam. Zaten o yüzden yollara dökülüyor.

-Sonra, “sonra” dedim kendisine. Sonra, ne oldu?

-Ne olacak! Fatih mahallesinde satılık bir yer varmış. Gittim ağaya, burayı bana al dedim. (Ağa dediği, daha önce davarlarını güttüğü adam) Aldı. Oraya yerleştik. Derken, bir at arabası aldık. O zamanlar vagonlarla kömür gelirdi. Ben de gittim yanaştım sıraya. Biz de kömür taşıyıp ekmeğimizi kazanacağız. Tabii, orayı Kürtler işgal etmiş. Bizi yanaştırmıyorlar. Biri arabayı sıradan çıkarttı. O gün sabrettim. İkinci gün tekrar gittim. Gittim ama tedariki yaparak, hazırlıklı olarak gittim bu sefer. Arabayı yine kenara çekti biri. “Elin Çıtağı taa nerelerden gelmiş de…” demeye kalmadı adamı yatırdım yere. Kürek inince tepesine adam yıkıldı.

Hamdi amca orada çok mücadele etmiş. Hatta bir seferinde bu kavgalardan birine ebem rahmetli de tanık olmuş. Ve nihayet Hamdi amca bilek ve de yürek gücüyle at arabacılar dernek başkanı olmuş. Biz Polatlı’ya gittiğimizde de zaten başkan oydu.

-Yahu, biz dışarıdan geldik de Yunan’la siz mi savaştınız? Biz de savaştık. Siz de kim oluyorsunuz?

Kendini müdafaa ederken de ileri sürdüğü argümanlar bunlar. Hey gidi Hamdi amca hey. Senin hikâyen bütün Çıtakların, bütün Türkmenlerin hikâyesi. Bizim hikâyemiz.

Yazar Hakkında:

Abdülkadir İLGEN

Abdülkadir İLGEN

1964 yılında Bolu-Kıbrısçık’ta doğdu. İlköğrenimini doğum yeri olan Deveören Köyü İlköğretim okulunda yaptı. Daha sonra Ankara Dikmen Ortaokulunda başladığı ortaokul hayatını 1977-1978 yılında Polatlı Lisesi Orta Okulunda tamamladı. 1980-1981 döneminde Polatlı Endüstri Meslek Lisesi Elektrik Bölümünü bitirdi. 1988 yılında ise Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Akademisinden mezun oldu. Askerlik hizmetini yedek subay olarak Hakkâri’de yaptıktan hemen sonra, 1994 yılında, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde “Osmanlı Devleti’nin Sanayi Politikası ve Sanayi Alanındaki Gelişmeler: Aydın Vilayeti Örneği (1870-1917)” konulu tezle yüksek lisansını tamamladı. Aynı yıl Dumlupınar Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü İktisat Tarihi Bilim Dalına araştırma görevlisi olarak atandı. 1995 Yılında Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsünde başladığı doktora programını, 1998 yılında “İslam Ekonomisinde Tekelci Eğilimler” başlıklı teziyle bitirdi.
Doktorayı müteakip (1999-2000 ve 2000-2001) Kırgızistan’ın Celalabat kentinde bulunan Türk-Kırgız İşletme Fakültesi’nde iki yıl süreyle dersler verdi.

Türkiye’ye döndükten sonra Dumlupınar Üniversitesi Gölpazarı Meslek Yüksek Okulunda beş (5) yıl müdürlük görevinde bulundu. Kuruluş aşamasında 2007 ile 2009 yılları arasında Bilecik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde kurucu müdür olarak iki yıl süreyle görev yaptı. Bu arada (11. 06. 2008’de) doçent unvanı aldı. Daha sonra akademik çalışmaları nedeniyle enstitü görevinden kendi isteğiyle ayrılarak altı aylık süreyle akademik çalışmalar yapmak üzere İngiltere’ye gitti.
2011 ile 2015 yılları arasında İktisat bölüm başkanlığı görevini yürüttü. 14.03.2014'de  profesör oldu. 09. 04. 2015'te de fakülte dekanlığına atandı.  Kendisi 15 Temmuz 2016 yılında bütün dekanların istifasının istendiği tarihe kadar aynı görevi sürdürdü. Daha sonra 2017 yılında zorunlu sebeplerle emekli oldu. İki dönem Türk Ocakları Bilecik Şube Başkanlığı görevini de yürüten İLGEN, aynı zamanda Türk Yurdu dergisiyle Türkiye Günlüğü gibi dergilerde yazılar yazmıştır. Hâlen Türkistan coğrafyasının ekonomik tarihi ve Türk Modernleşmesi ve Zihniyet Değişmesi üzerindeki çalışma ve okumalarına devam etmektedir.

Yazarın diğer makalelerinden: