Karabağ’ın Yeniden Tanzimi ve Berkitilmesi 

 

‘Berkitme’ sözcüğünü ilk kez ‘Golan Türkmenleri’nden işiteli neredeyse 30 yıl oluyor. Zaman nasıl da geçiyor, ellerimizin arasından kayıp gidiyor. Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’da Golan Tepelerinde suyun başına oturttuğu ‘Türkmenler’ ‘berkitme’ sözcüğünü, Arapların ve de bizdeki Arapseverlerin sıkça kullandığı ‘tahkimat’‘müstahkem mevkii’ yerine özenle kullanıyorlardı.  Üzülerek ifade etmek gerekir ki, 1973 Arap İsrail Savaşından sonra mülteci konumuna düşen, Şam’da Doğu Guta’da, Cobar’da toplu halde yaşıyorlardı, onları tanıdığım zaman. Suriye’de 2011’de Derea’da ateşi yakılan özgürlük savaşını ilk onlar başlatmıştı. Siyasî tutukluların her türlü şiddete maruz kaldığı Şam Mezze’deki Cezaevinde adam gibi direnmesini bilmişlerdi, kanlı Beşar Esad Rejimine. Çekile çekile şimdilerde İdlip’e kadar gelen ‘Şanlı Golan Türkmenleri’ ‘berkitme’ sözcüğünü sağlamlaştırma, pekiştirme, perçinleme, güçlendirme ve bizim entel-dantel takımının sıkça kullandığı konsolidasyon (consolidation) yerine kullanıyorlardı. Evet sevgili okurlar, şimdilerde acil olarak Karabağ’ın berkitilmesine gereksinimimiz var. Onun için bu sözcüğü dikkatle seçtim ve görüşlerinize sunuyorum. Atalarımızın kullandığı biçimde Türk dünyasının bütününü kapsayan Türkistan’la ile kucaklaşabilmek için Karabağ’ın süratle savunmasının berkitilmesi, pekiştirilmesi, sağlamlaştırılması ve güçlendirilmesi gerekmektedir. 

Askerlik yapanlar bilir, neredeyse tekmil vermeyen asker yok gibidir. Zorunlu askerlik hizmeti kısa dönem de olsa, askerlik görevini ifa edenler mutlaka birilerine tekmil vermiş ya da almışlardır. Tekmil verme, askerin yerine getirmiş olduğu görev hakkında üstlerine bir norm şeklinde rapor vermesidir. Azerbaycan Silahlı Kuvveleri (Azerbaycan’da askerî literatürde Kuvvetleri yerine kullanılıyor)’nin 44 günlük Karabağ Harekâtında her bir yer kurtarıldıktan sonra Âli Kumandan (Başkomutan) İlham Aliyev’e harekatla görevli komutanlar vasıtasıyla tüylerimizi diken diken eden davudî bir komutan sesiyle tekmil vermelerini televizyon ekranlarından izledik, izlerken kalp atışlarımız hızlandı, salgılanan adrenalin ile ürperdik. Bütün bunları yaşadık. 

Bu arada söyleyeyim, yanlış anlaşılmasın ama neredeyse kime sorsam, tekmil nedir diye? Her nedense bazılarınca hudut tekmili örnek gösterilerek askerlerin komutanlarına kısa künyelerini okumalarının tekmil vermek ile eşleştirmekte oldukları müşahede edilmiştir. Efendim söyleyeyim. Külli yanlıştır. Aslı ‘kemal’den gelen Arapça bir kelime olan ‘tekmil’ bir işi tamamlama, bitirme, eksiksiz yapma anlamındadır. Bizde kullanma şekli ise an itibarıyla sunulan durum bilgisidir. Birlik komutanlarının o birliğin büyüklüğüne göre belli aralıklarla aldığı durum raporudur. O birliğin yapılacak olan etkinliğe hazır olma durumunu gösterir, en azından. Tekmil kısaca budur.  

Biraz da batının etkisiyle, özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin NATO’ya girmesiyle, birlikler tarafından icra ettikleri etkinliklerden sonra faaliyetin tekrardan irdelenmesi için başka bir norm, başka bir format uygulanmaya başlamışlardır. Bütün bunlar askerlik mesleğinin değişmez kurallarındandır. Yapılan etkinlikler icra edildikten sonra tekrardan irdelenmesinde kullanılan formatın birincisi “Faaliyet Sonu İncelemesi” (FSİ), ikincisi ise “Hedefte Tertiplenme ve Yeniden Düzenlenme” (HTYD) dir. ‘Faaliyet Sonu İncelemesi’ adı üstünde yapılan her bir etkinlik sonrası faaliyetin başından itibaren adım adım incelenerek yapılan hataların harekata katılanlar arasında görülmesi tekrardan yaşanması, bir sonraki faaliyetin başarısı için olmazsa olmaz kuralıdır. Yapılan hatalardan ders çıkarmak esastır. Yoksa yapılanın hata olduğunun farkına varılmazsa, yapılan eylem ders almadan mütemadiyen tekrarlanır, durur. Weber’in dediği gibi, “alınacak ders bir tarafa itilirse, ondan ders almadan tekerrür eder, durur içinden çıkılmaz bir sarmala girilir.” Ancak askerlikte bunun bedeli kan olur, ölüm olur. 

İkincisi muharebede, tatbikatta her zaman yapılması gerekli olan ‘Hedefte Tertiplenme ve Yeniden Düzenlenme’ dir. Aslında bu kural sivil yaşamda da uygulanır. Belki adı böyle konulmamıştır ama, hayatta başarılı olanlar mutlaka bunları yerine getirirler ve de çok büyük önem verirler. Mevlâna Celalettin Rumî boşuna söylememiştir, ünlü vecizesini “Bir yanlışı bir kez yaparsan hata, iki kez yaparsan aptallıktır.” diye. Tam da bundan kaynaklanmaktadır. Malum, aynı suda iki kere yıkanılmaz. Buna benzer bir özdeyişi Ünlü Fizikçi Albert Einstein da etmiştir. “Bir hatayı iki defa tekrar etmeyen en mükemmel insandır.” diye. Ortak kanı, ilk kez yapılanın hata olmayacağı yönündedir. Hem şöyle bir etrafınıza bakınız kim hata yapmıyor ki? Hata yapmak biz insanlara mahsustur, kullara özgüdür. Belki hata, teknik olarak iki kez yapıldığı taktirde de kabul edilebilir ölçütlerde ise makul sayılabilir. Ama burada söz konusu olan hatanın hiçbir şekilde üçüncü kez yapılmamasıdır. Çünkü artık olay hata olmaktan çıkmıştır. Alışkanlık olmuştur; umursamazlık olmuştur, olay savsaklamaya kadar gitmiştir. 

Askerlikte genel ilke haline getirilmiş olan ‘Hedefte Tertiplenme’ ilkesi, fizikî olarak birliklerin savunma düzenlerini berkitmeleri, sağlamlaştırmaları ve güçlendirilmesi hadisesidir. 44 gün süren ‘Karabağ Harekâtı’ndan sonra harekâta katılan birliklerin arazide karşı karşıya kalabilecekleri karşı taarruza hazırlıklı olmaları büyük önem taşır. Bu tertiplenme somut olarak, Karabağ’daki ‘Yedi Rayon’un bir kez daha düşman eline geçmemesi için hem arazinin hem de birliklerin savunma düzenlerinin yeniden tertiplenmesini kapsamalıdır. Bu durum, gerçekten de çok ama çok önemlidir. 

Gelelim ‘yeniden düzenlenme’ önlemlerine. Öncelikle söyleyelim, tertiplenmek, düzenlenmek demek değildir. Dilimizde sıkça kullanılır, tertip-düzen, kılık-kıyafet deyimlerindeki gibi, her bir sözcük ayrı bir anlam taşır. En basitinden söyleyelim, tertiplenme sözcüğü yaşanılan çevrenin fizikî olarak hazırlanması, düzenlenme ise insanların yeni düzene ayak uydurmalarıdır. Bu durum yeni yerleşilen bölgede bekânın, kalıcılığın devam ettirilmesidir.  Bölgeye yerleşildikten sonra başta personel bütünlemesi olmak üzere, bilgi ve lojistik bütünlemesi de yapılır. Ancak her şeyden önemlisi yerleşim bölgelerindeki bölgesel ve merkezi hükümetin yürütme faaliyetlerinin yanında bankacılık faaliyetlerinden, PTT hizmetlerine kadar yaygın sivil işler etkinliklerinin yeniden düzenlenmesi de öne plana çıkar. Diğer bir deyişle bölgedeki sivil yerleşim bölgelerinin yaşam koşullarının normal düzene avdet edilmesi, hiçbir düzen kalmamışsa yeniden kurulması bu faaliyetlerin odak noktasını oluşturur. 

Şimdi gelelim, Karabağ Zaferinden sonra bölgenin tekrardan bölücüler, teröristler ve soykırımcılardan uzak tutulması için acil olarak yapılması gerekenlere. 1988 sonrası Ermenistan’ın saldırgan siyaseti Türklerin Ermenistan’dan “etnik temizlenmesi” (ethnic cleansing) ile sonuçlanmıştır. Rusların Sovyetler Birliği (SB) içerisindeki Ermenileri kayırmacı ve ayrımsallık politikası 90’lı yıllardan itibaren kanlı meyvelerini vermeye başlamıştır. SB’nin soğuk savaşı kaybetmesiyle, Ermeniler Karabağ’ın Sovyet Azerbaycan’dan Sovyet Ermenistan’a devredilmesine ilişkin taleplerini yüksek sesle dillendirmeye başlamışlardır. İki toplum arasındaki anlaşmazlık önce bölgesel çatışmaya, 1990’lı yılların başlarında da geniş çaplı çatışmaya dönüşmüştür. Ruslara kendi savunmalarını teslim eden ve desteğini alan Ermeniler, 1991’de Hankendi’ni, 1992’de Şuşa ve Hocalı’yı işgal etmiş, daha sonra Laçın, Hocavend, Kelbecer ve Ağdere’yi de ele geçiren Ermeniler, 1993’te Ağdam’a girmiştir. Ağdam’ı, Cebrayıl, Fuzuli, Gubadlı ve Zengilan illerinin işgali izlemiştir. Bu süreçte Azerbaycan Türklerine karşı soykırım mertebesinde katliamlar yapan Ermeniler Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si işgal etmiş ve de bir milyona yakın Azerbaycanlının da yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalmasına neden olmuştur. Sovyetler Birliği’nin sonlarına doğru Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı ileri sürdüğü mesnetsiz ve dayanaksız toprak talepleri, 1989 yılındaki Dağlık Karabağ’ı kendine ilhak etmesine dair kararı, Ruslar tarafından göçürülen Dağlık Karabağ Ermenilerinin “savunma birlikleri” adı altında silahlanarak yaptıkları terör, çatışma ve saldırıları, ayrıca 20. yüzyıl boyunca Ermeni terör örgütlerinin eylemleri ve 1994 yılına kadar Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali ve XX. yüzyılın insanlık dışı cinayetlerinden olan Hocalı Soykırımı ve ardından Ermenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye hakkında dünya kamuoyunu yanıltma çabaları XXI. Yüzyılın ilk çeyreğine damga vurmuştur. Öncelikle söyleyelim, Karabağ Zaferi 4 Nisan 1993 tarihinde Kelbecer’in işgaliyle başlayan Azerbaycan topraklarındaki Ermeni istilasını bölücüler, teröristler ve soykırımcılardan arındırmaya başlamıştır. Bu arındırma faaliyeti Dağlık Karabağ’ın mevcut statüsü bugünkü şekliyle devam ettiği sürece bir çıbanbaşı olarak devam edebileceği düşünülmektedir. Dağlık Karabağ’ın geçerli statüsü Azerbaycan’a bağlı özerk bir yapıda olduğu cihetle, Ermenistan’ın tek taraflı olarak almış olduğu 1989 yılındaki Dağlık Karabağ’ı kendisine ilhak etmesine dair karar ivedilikle kaldırılmalı yok hükmünde sayılmalıdır. 10 Kasım 2020 Ateşkes Anlaşmasına göre bölgede 2025 yılına kadar, taraflar itiraz etmediği sürece beş yıl daha kalacak, daha sonra yine beş yıl daha uzayacak bu antlaşma Rus Silahlı Kuvvetlerinin bölgede devamlı kalmasını perçinleyen bir faaliyettir. Ama Rusya Devlet Başkanı Putin, Suriye, Doğu Akdeniz ve Libya’daki faaliyetleri ile koordineli bir biçimde ilk kez kendi arka bahçesi olan Güney Kafkaslara Türkiye’yi, Türk Silahlı Kuvvetlerini sokmuştur. Gerçi RF Dışişleri Bakanı Lavrov ‘Türk askerinin görevi bölgede sadece gözlemlemek ve rapor etmektir’ demiş olmasına karşın, daha önceki deneyimler göstermektedir ki, Türk askeri ateşkes ihlalini önlemeye yönelik operasyonlar da yapabilecektir. Bu durumu Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da teyit etmektedir. Bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetler unsurlarının bölgede bulunması elzemdir, hayatidir. Bölgeden uzaklaştırılmışların, kaçırılmışların, yerinden edilmişlerin, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin kontrolünde Dağlık Karabağ ve etrafındaki yakın yerleşim bölgelerine dönmelerinin sağlanması bir nevi adı konulmamış biçimde Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğü sayesinde, gözetimi altında ve himayesinde sağlanabilecektir. 

En kısa süre içerisinde ve giderek şiddetlenecek bir ağırlıkta, Fransa’da başladığı biçimde Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyeti birlikteliğine karşı, politik, ekonomik ve psikolojik savaşın başlatılabileceği dikkate alınarak, bunlardan uzun vadeli mücadelesinin de silahı olan, psikolojik harekât ve propaganda özel önem gösterilmelidir. Bu cümleden olmak üzere özellikle psikolojik harekât konusunda mevcut olan boşluğun doldurulmasına ve boşluğun sivil ve asker kesime teşmil edilerek yönlendirilmesine önem ve öncelik verilmelidir.   

Karabağ’da yapılan savaşı dünya kamuoyuna, Türk dünyasına, Türk milletine ve özellikle de zaferi sağlayan Silahlı Kuvvetlere yanlış tanıtmamak son derece önemlidir. Bu savaş çok özellik taşıyan ve günümüz koşullarını tam olarak yansıtmayan farklı bir çatışmadır. Sonuçların abartılmadan değerlendirilmesi gerekmektedir. 

Bu amaçla en küçük birliklerde bile büyük bir titizlikle uygulanan FSİ’ye benzer bir biçimde Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı ve Âlî Kumandanlık tarafından yapılacak bir düzenlemeyle ‘bir harekât sonu araştırması’ yapılmalı, birlikler tarafından yapılan FSİ’ler yazılı hale getirilmeli bir yerde toplanmalıdır. Vakit geçirmeksizin her kademeden ve her kesimden her bir şeyi rahatlıkla dile getirebilen başta kanaat önderleri olmak üzere toplumda sevilen kimseler bir araya getirilerek toplantılar yapılmalıdır. Bu cümleden olmak üzere, bu kişilerin birebir tanıklık ettikleri, gördükleri, değerlendirmeleri ve önerilerini içeren bu çalışmayla eksiklikler, abartılan hususlar, boşluklar ve üzerinde durulacak konular tespit edilmelidir. Bu konuda askerî tarih ve stratejik etüt çalışmalarına ışık tutacak tarzda anket formatları hazırlanarak savaşa katılan birliklere gidilerek kişisel boyutta savaş günlükleri ve olaylarının zaman sırasına göre sıralanışını içeren savaş kronikleri hazırlanmalıdır. 

Bölgeye yerleşimden önce bu bölgeye kalıcı bir biçimde yerleştirilecek sivil halktan, halk ordusuna benzer biçimde bir ‘Karabağ Mukavemet Teşkilatı’(KMT) behemehâl oluşturulmalıdır. KMT Karabağ’ın bütününde mukavemet, direniş ruhunu geliştirecek ve toplumun bütününe mal edecektir. KMT’nin örgütlendirilmesinde istihbarî yönü güçlü halkla bütünleşmiş olmasına özel önem gösterilmeli ve atfedilmelidir. KMT’nin aslı ve faslı yerel Mücahitlerden, diğer bir deyişle Halk Ordusundan meydana gelmiş olmasındadır. KMT’ye verilecek ana görev, bütün halkın mukavemet gücüne katılımını sağlamak, bölgelerine sahip çıkarak halkı korumak, Karabağ’a yönelik Ermenistan’dan ve Dağlık Karabağ bölgesinden gelebilecek düşmanca hareketleri bu mukavemet ruhuyla sürdürüp gelecekte bir müdahale zorunlu hale gelirse Azerbaycan Silahlı Kuvvelerinin harekâtını kolaylaştırmak olarak belirlenmelidir. 

KMT mücahit örgütlenmesi 7 Rayon merkezi esas alarak yapılmalıdır. Bölgede yaşayan ve yaşayacak olan 20-46 yaş grubundaki erkek/kadın mücahit olarak tefrik edilmeli, aynen İsrail’de olduğu gibi silah, mühimmat ve askerî giyim kuşamları yanlarında bulunmalıdır. Her yerleşim bölgesi bir direnek noktası olacak tarzda her türlü silah, araç, gereç ve donanımla güçlendirilmeli ve bunlar depolarda muhafaza edilmelidir. Kendilerine sağlanacak olan her türlü silah, araç, gereç ve donanımı alma, belirli bir zaman planlaması ile seferberlik eğitimi dahil eğitimini yaptırma ile toplumu olası bir çatışmaya hazır bulundurması sağlanmalıdır. 

KMT mücahit örgütlenmesine koşut olarak 7 Rayon merkezinde Tugay/AlayMuharabe grupları ya da Tabur Görev kuvvetlerinden oluşan Kolordu seviyesinde Şuşa’da ‘Karabağ Barış Kuvvetleri Komutanlığı’ kurulmalıdır. Teşkil edilecek bu Kolordunun ‘sivil işler bölümü’ KMT’den teşkil edilmelidir. KMT’nin daraltılmış ve yönetici kadroları Kolordu’nun sivil işler bölümünün esas nüvesini teşkil etmelidir.

İmzalanan ateşkes anlaşmasına göre Azerbaycan ile Nahçıvan’ı birleştirmek için Zengezur bölgesinde yeni bir koridor oluşturulması hedeflenmiştir.  Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı Devletinden bu yana Güney Kafkasya için ortaya koymuş olduğu hedef Türkiye-Nahçivan-Azerbaycan arasında kesintisiz toprak bütünlüğünün sağlanmasına yardımcı olmaktır. Bu toprak bütünlüğü bir asır önce 1920’de kasıtlı, önceden planlı bir biçimde Bolşevik Rusya tarafından coğrafi olarak koparılmıştır. Uluslararasılaştırılmış olacağı şimdiden görülen bu koridorun kısıtlı da olsa Orta Asya’dan Hazar üzerinden direkt Türkiye’ye ulaşımını açması, Türk dünyasının bütünleşmesini sağlayabilecektir. Ermenistan’ın İran sınırına yakın topraklarında açılacak koridor ile kısıtlı da olsa Türkiye ve Azerbaycan tam bir asır sonra ilk kez kara yolu ile birbirine bağlanması bu işin ilk adımıdır. Ancak yeterli değildir. Anlaşmanın 9. maddesine göre bölgenin ekonomik ve ulaşım bağlantılarındaki engellerin kaldırılması geleceğe ışık tutacak bir planlama rehberini de ortaya koymaktadır. Deneyimli devlet adamı kimliğiyle Aliyev, Ermenistan’ın onlarca yıldır Karabağ’da insanlığa karşı işlemiş olduğu suçlar nedeniyle savaş tazminatı alınmasını tekraren vurgulamağa başlamıştır. Bu açılımına kesintisiz devam etmelidir. Paşinyan yönetimindeki, Ermenistan savaş nedeniyle sıfırı tükettiğinden içinde bulunduğu ekonomik durum nedeniyle ‘Zengezur Rayonu’ ile savaş tazminatını karşılanabileceğini de ortaya koyması Türkiye-Nahçivan-Azerbaycan arasında kesintisiz toprak bütünlüğü için hayati öneme haizdir. Diğer bir deyişle Âlî Komutan Aliyev, Ermenistan’ın ödemesi gereken savaş tazminatı eşittir, “Zengezur” bölgesini talep etmesi Türkiye ile Orta Asya arasında jeopolitik ve jeoekonomik anlamda yeni bir dönemi de başlatabilecektir. Siyasî antlaşmanın temelini oluşturacak siyasî ve diplomatik belgede Ermenistan’ın ödemek zorunda olduğu savaş tazminatı olarak ‘Çarlık Rusyası’ marifetiyle Azerbaycan’dan çalınan özbeöz Türk yurdu olan ‘Zengezur’ özdeşleştirilmesi elzemdir, zorunludur.

Karabağ’da Ermenistan Ordusundan ele geçen belge ve dokümanlar sınıflandırılmalı, Ermenice bilen uzmanlardan yararlanmak suretiyle çok kısa zamanda tercüme edilmelidir. Başta XXI. Yüzyılın Slobadan Miloşeviç’i olan Ermenistan Başbakanı Paşinyan olmak üzere Ermenistan Yöneticileri ‘1951 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre insanlığa karşı işlenen suçlar bağlamında savaş suçu işlemişlerdir. İnsanlığa karşı işlenen suçlar doğrudan bireyleri, kişileri hedeflemektedir. III. Milenyumun başında işlemiş olduğu savaş suçu nedeniyle Paşinyan; II. Milenyumun bitmesine beş yıl kala yaptırmış olduğu soykırım suçuyla yargılanan Sırbistan ve eski Yugoslavya devlet başkanı Slobadan Miloşeviç’idir. Kısaca Paşinyan, ikinci milenyumun son yıllarında Hırvatistan, Bosna ve Kosova’da işlediği soykırım suçları nedeniyle Lahey Adalet Divanında yargılanan ve 11 Mart 2006 tarihinde hücresinde ölü bulunan Slobadan Miloşeviç’idir; üçüncü milenyumun başında ise aynı yerde yargılanması gereken, Nikol Paşinyan’dır. Tabii ki, sadece Nikol Paşinyan değil, aynı zamanda Hocalı Soykırımından bu yana insanlığa karşı işlenilen tüm suçlular dünya kamuoyuna hesap verip yargılanmalıdır. İşte bu nedenle Karabağ Savaşında Ermenistan Ordusundan ele geçen belge ve dokümanlar büyük bir öneme haiz gerektiğinde mahkemelere sunulacak belgelerdir. Ayrıca bu belge ve dokümanlar, gereken yer ve zamanda politik ve psikolojik harekât için gerek dünya gerek Türk kamuoyunu aydınlatacak malzeme olarak kullanılmalıdır. 

Efendim bütün bunlardan sonra söylemem odur ki, Dağlık Karabağ bölgesi dahil olmak üzere bütünüyle Karabağ’da bidayetten itibaren hiç anlaşamamış, iki farklı millet bulunmaktadır. Adı ne olursa olsun 30 yıldan bir fazla süre birbirinden ayrı yaşamış, kıyım, kırım ve soykırımlar nedeniyle biri birlerinden nefret eden iki ayrı millet ve iki farklı devlet gittikçe birbirinden uzaklaşmıştır. Bölgedeki bu kalıcı ayrımsallık kurumsallaştığına göre Dağlık Karabağ meselesine de kalıcı bir çözüm getirilerek karşılıklı toprak ve sınır düzeltmesi ile bölgenin millileştirilmesi sağlanmalıdır. Türkiye-Nahçivan-Azerbaycan arasında kesintisiz toprak bütünlüğü berkitilmeli, sağlamlaştırılmalı, güçlendirilmeli ve Azerbaycan Türkiye arasındaki ‘iki devlet bir millet’ bağı perçinlenmelidir, sevgili okurlar.

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen